- Üstâd Necip Fazıl, “O ve Ben” adlı eserinde, Seyyid Abdülhakim Arvâsi’yi anlatırken onu “20. Asrın eşsiz velî”si ve “14 üncü Hacrî Asrın yenileyicisi” olarak takdim ediyor.
Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretlerinin kabri şerifleri, Ankara’nın Keçiören İlçesi Bağlum Mezarlığı’nın girişinde sol tarafta.
İlk defa ziyaret ettiğim manevî bir büyüğümüzün kabri başında ruhu şeriflerine Fatiha gönderirken insan son derece ürperiyor. Mezar son derece iyi ve bakımlı. Kapalı şekilde yapılan türbesinin bir köşesindeki levhada hayat hikâyesi de yazılı. Son iki paragrafı şöyle:
“Abdülhakim Arvasi Hazretleri, soyadı kanunu ile “Üçışık” soyadını almıştır.
1943 senesi Ağustos ayında, 86 yaşındayken, b,r sabah mecburi iskana tabi tutulduğu tebliğ edilerek İstanbul Eyüp Kaşgari dergahından alınarak İzmir’e götürülmüştür. İzmir’den Ankara’ya nakledilen Abdülhakim Arvasi Hazretleri, 27 Kasım 1943 Cumartesi günü dar-ı bekaya gurbette intikal etmiş, zamanın mütevazı Bağlum kabristanına defn edilmiştir. Kendisinin uhdesinde olan manevi mevki ile ilgili halef bırakmamıştır.”
ÜSTÂD VE “O VE BEN”
Üstâd Necip Fazıl Kısakürek, “O ve Ben” adlı eserinde, kendi hayatıyla birlikte “EFENDİM” dediği Abdülhakim Efendi Hazretlerine olan hudutsuz aşkını ve nasıl bağlandığını arı duru bir lisanla anlatmaktadır.
Yolları ikiye ayıran Üstâd, birinden “kir”, diğerinden “nûr” akıttığı gibi kendi istikâmetini nasıl çizdiğini bu eserinde şöyle ifade ediyor:
“- Artık önümde yol, tek:
Allah ve Resulü…”
“Abdülhakim Efendi Hazretlerine hudutsuz bir aşk” ile bağlanan Üstâd, Efendisini şu sözlerle anlatıyor bize:
1281 – 1860 yılında, Van’da dünyaya gelmişler… Van, Başkale kazası, Arvas köyü… Vanın cenup şarkında; İran sınırına yakın, 2400 metre yüksekliğinde gayet sarp ve engelli bir saha…
Arvas, şeyhleri ve müridleri Seyyid Fehim Hazretlerinin de köyü…
Pederi; Seyyid Mustafa… Nesepleri, madde yolundan da Kâinatın Efendisine bağlı: Es’Seyyid Abdülhakim Arvâsi…
Manevî veraset yoluna gelince:
Zaten hep onun üzerinde gittiğimiz bu dâvayı, özlü bir takdim cümlesine nasıl sığdırabiliriz?
Tecrübe edelim:
Peygamberlerden sonra insanoğlunun en büyüğü Hazret-i Ebu Bekir’e, “Sevr” mağarasında teslim edilen has oda sırrını otuz üçüncü el olarak devr ve teslim alıp, onu Yirminci Asırda; makine, türlü keşîf, ruhî buhran, içtimaî muvazenesizlik, sar’a ve cinnet, hasret ve gurbet asrında, bu asrın ortasına kadar, zerresini feda etmeksizin, en kemalli veraset halinde temsil etmeye memur, eşsiz velî…
Dış tafsilât “Başbuğ Velilerden 33” adlı eserimde…
Hissettirebildim mi makamının hususiliğini ve ululuğunu?..
İnsanoğluna, kendi öz eserinin tahakküme başladığı, madde keşiflerinin insanları burunlarından halkaladığı ve bütün ruh müeyyidelerinin bangır bangır iflâsa sürüklendiği mânevî panik devrinde kutup; böyle bir devirde her ölçüyü müdafaa ve muhafazaya memur kutup ne demekse, Es’Seyyid Abdülhakim Arvasî, o… 14 üncü Hacrî Asrın yenileyicisi…
Devrinin, içli ve dışlı küfür deccâllerine ve bunların üflediği felâket cereyanlarına dikkat ederseniz, onun; kimlere ve nelere, insanları çekip kurtaracağı hangi bataklık şartlarına karşı gönderildiğini sezer ve bütün bunlardan bir mikyas çıkarabilirsiniz.
Bu terkibî hükmün, bundan evvel olduğu gibi, bundan sonra da nokta nokta tahlil unsurlarına geçerken, Es’Seyyid Abdülhakim Arvâsi’yi, 2400 metre yüksekliğindeki sarp yayladan İstanbul üzerine inmiş, hakikatte, ışığı milyarlarca senede gelen yıldızların tepesinde, bir feza ve mâna kartalı diye takdim edersem sanmayın ki, bir şey söyliyebilmiş olurum.”
YARIN: Abdülhakim Arvâsi Hazretlerinin Hayatı ve Mücadelesi