Anlatacağım insanların evi sırtında, giyeceği bavulunda, ayakları da rızk yolunda idi.
Bir bilmece olsa bu cevabı sümüklü böcek ya da salyangoz olur. Bu aklıma geldiğinde geçmişe dönük çok şeyleri hatırlayıverdim.
Gurbetin zorluğunu çok çekmiş eli öpülesi atalarımın “beşiğin arkası bile gurbet” diye tabir ettikleri o zor yılları yaşamış olan biri olarak yazıyorum.
1950-80 yılları arasında Anadolu gençlerinin büyük şehirlere para kazanmak için oluk oluk aktığı yıllarda, köyünden kasabasından hatta küçük şehirlerden kalkıp büyükşehirlerdeki büyülü yaşamın hırsına kapılarak gidenler olurdu. Birkaç ay ya da bir yıl sonra güzel bir kıyafet ve bakımlı bir vücutla ile dönerlerdi. Bu tablo, yeni bıyığı terlemeye başlamış ana kuzularını derinden etkiliyor o hevese onlar da kapılıp gurbet yolculuğuna çıkıyorlardı.
Ben 1950’den sonralarını hatırlıyorum ama sanırım bu işin geçmişi daha eskilere yani 1900’lere kadar gidiyor sanırım. O eski yıllarda nasıldı bilmem ama benim yetiştiğim yıllarda köyün saf temiz dürüst delikanlısı en iyi elbisesi olan yalın kat ceketini giyer kadıbiçimi çift taraflı pantolonu, başındaki kasketi elinde de tahta bir bavulla yola hazırdır. Bavulu, ya gurbet deneyimi olan babadan kalmıştır ya da kendisi şehirden almıştır. Üstünden saplı içten gizli kilitli hatta yüzünde aynalı boyası olan tahta bavuluna henüz yeni terlemiş sakallarını kesmek için tıraş takımı da konulmuştur. Bir gömlek bir don biraz yiyecek, katık, anacığının ördüğü yün çoraptan iki çift (ananın zoru ile) konulur, şayet gideceği şehirde bir yakın akrabası varsa ona biraz hediye yoksa itina ile yuvarlanıp dürülmüş bir yorganın iki ucundan bağlayıp boynuna asıp koltuk altına aldığı yatak ve yorgan olarak kullanacağı malzemeyi alır düşerdi İzmir İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlere doğru. Ben yayan bu yolları gitmedim gideni de görmedim. Benim zamanımda burunlu Mercedes Magirus markalı otobüsler vardı. Ancak 1910 doğumlu çoban arkadaşım İramazan emmi söylerdi “Ben İzmir’e köyden yayan gittim onbeş günde vardım” diye. Demek ki gurbet yayan bile adamı kendine çekebiliyormuş.
O şehre varınca daha ilk akşamdan ya bir han bucağında ya da bir açık arazide sırtındaki örtüneceği hatta muhafaza olacağı evi bile sayılan yorganın yarısını altına yarısını da üzerine serip uyumaya çalışırken dünyanın meşakkatini gurbetin acımasızlığını anlayıveriyor ama artık ok yaydan çıkmış iş işten geçmiştir. Eğer vardığı şehir İzmir ise Anadolu gençlerinin çok bulunduğu mezarlık başı Kestelli Caddesi, Üzüm Yemiş Pazarı gibi yerlerin civarında Gönhanı, Çınarlıhan gibi bir handa oda tutacaktır. Her katında en az 30 odası bulunan beş katlı hanın zemininde iki duş alma yeri iki üç tane de tuvalet vardır. Yaz geldi mi hanın katlarındaki koridorlarda bile gelip geçecek yer olmazdı yatan insanlardan. Pazar günleri tuvalet sırası banyo sırası beklemek insanı canından bezdirirdi. Ya yolu İstanbul’a düşmüşse, o saf, temiz Anadolu yiğidinin yolu... Bir yakını yoksa Eminönü, Küçükpazar Süleymaniye, Unkapanı gibi semtlere uğrayıp kendine Ziliftar Hanı, Doğu Han, Hacı Nakıp Hanı gibi yerlerde bir oda edinebilirse kendisini çok şanslı sayardı.
Bu gençlerin işi ne miydi? İşte orası çok zor olan tarafta. Adam bir iş bilmez, ya hamallık yapacak ya ağır bir işyerinde çalışacak. Zenaata gidemez, zenaat ustası buna yetecek para vermez iş öğretecek ama onun çok paraya ihtiyacı var. Ne yapsın garibim, hem köydeki ana babasına para yollayacak hem kendi ihtiyacını karşılayacak... Gavura, Müslümana emmi dayı diyecek... İlk acemilik yıllarını böyle geçirecek bu gurbet denizinde bu yabancı koca şehirde boğulmadan yüzüp hayatta kalmak her yiğidin harcı değildi. Ankara gibi bir şehre ilk olarak gittiysen burada diğer büyükşehirler gibi çok işyeri imalathane yoktu. Burada ya lokanta garsonluğu yapacaksın ya bir toptancı yanında hamallık yapacaksın. Bir fabrikada iş bulma gibi bir lüksün yoktu. Burası başkentti memurlar şehriydi. Öyle yatıp kalkmaya han bucağı da bulunmazdı. Buranın varoşlarında Altındağ, Çinçin Bağları gibi semtlerde bir gecekonduda bir göz ev kiralayabilirsen büyük bahtiyarlık olurdu. Onu da bekara çok vermezlerdi. Yani Ankara, Anadolu’nun kalifiyesiz gençleri için çok cazip bir yer değildi.
“Bu bilgileri detayıyla yazıyorsun bu zorlukları sen de yaşadın mı?” derseniz, “Evet” derim, ama benim şansım şu idi: Benim elimden tutacak en azından ilk acemilik günlerimde beni evinde bir ay kadar misafir edecek yakın akrabalarım vardı. Yakın derken aslında o zamanlar samimiyet ve akrabaya bağlılık bundan daha samimi ve sıkı bağlar içerisindeydik. Beni destekleyenler anacığımın amcaoğulları idi. Şimdi öyle uzaktan anasının amcaoğlu değil de sanırım kardeşim olsa ilk gün misafirliğinden sonra gitmesi için gözüne bakar insanın.
Böyle çaresizliğe düşerek gurbetin denizinde boğulup kötü yollara düşen ve genç yaşında eriyip giden çok insanları bilirim. Gurbeti yaşayan gençler şayet bir han bucağında yer bulmuş ise burada yemeğini kendisi yapacak çamaşırını kendisi yıkayacak o ilk aldığı pantolon, göynek ve ceketini itina ile dürüp yatağının altına koyup sabaha kadar ütülenmesini sağlayacak. Çünkü hafta sonu Pazar günü onu giyip çalım atacak gurbet sokaklarında. Yemeğini kendisi yapacak dedim, tabii bir gaz ocağı alacak han odasına. Bir tava tencere alacak onlarla yemek yapıp tencerede pişirecek kapağında yiyecek yoksa lokantadan üç öğün yemek yerse kazandığı parayı yetirip artıramazdı.
“Zaman her şeyin ilacı” derdi atalarımız. İşte o ilaç bazıları için çare olur, gurbetin zorunu başarı ile geçer, zamanla iş güç sahibi olur, hatta işyeri sahibi bile olup yanındaki Anadolu gençlerine ekmek kapısı olanları da çok tanırım. Bazıları der ki bu işler şans işi. “Yok şans işi” diyeceksin. Atılgan, cesur olacaksın, Allah için hak adalet üzere çalışıp dürüst olacaksın gerisini Allah’a havale edeceksin o da senin elinden tutacak. Kendinden sonra gelenlere hor bakmayacaksın. Geçmişte yaşadıklarını aklından çıkarmayacaksın gurur kibir yapmayacaksın.
İşin aslı şu... O zamanın gençleri evi sırtında ayakları yerde güçlükle yaşam savaşı veren insanlardı.
Bugün de bu mücadeleyi öyle ya da böyle sürdürenler vardır. Allah onlara kolaylık versin.