Daha çok kadınları ekran başına çeken bazı televizyon kanallarındaki kepaze evlilik programlarını RTÜK değil, T.C. Hükümeti, OHAL’den aldığı yetkiye istinaden ve Kanun Hükmünde Kararname ile yayından kaldırmış.
690 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 60. maddesinde yer alan ifadeler şöyle:
"Radyo ve televizyon yayın hizmetlerinde, arkadaş bulma amacıyla kişilerin tanıştırıldığı ve/veya buluşturulduğu türden programlara, takviye edici gıdalar ve benzeri destekleyici ürünler de dâhil olmak üzere herhangi bir ürünün ilgili mevzuatına aykırı olarak sağlık beyanıyla satışına, pazarlanmasına ve/veya reklamına, sohbet, arkadaşlık ve eş bulma hatlarının ve hizmetlerinin tanıtımına yer verilemez.
Katma değerli elektronik haberleşme hizmet numaraları, yerel aranır numaralar, benzeri özel içerikli hizmetlere ilişkin numaralar ile özel ücrete tabi diğer sabit ve mobil numaralar kullanılmak suretiyle, izleyici ve dinleyicileri yanıltıcı ve/veya haksız kazanca neden olacak şekilde yarışma, çekiliş, lotarya ve benzeri adlar altında ödül ve ikramiye taahhüt edilemez ve bu yöntemle ürün tanıtımı, satışı ve pazarlaması yapılamaz.”
***
Yukarıdaki maddede yazılanlardan da anlaşılacağı gibi, evlilik programlarının yasaklanması sebebi daha çok haksız kazanca yol açan ürünlerin reklam ve tanıtımıyla ilgili olduğu müşahede ediliyor.
Burada sözlü değil, yazılı metinler önemli. Metinde ahlâkî kaygıdan çok ticarî kaygı ve haksız bir kazanç elde etme ve ürün tanıtımıyla ilgili yöntemin sakatlığı söz konusu. Evlilik adı altında insanların yarıştırıldığı, kaldırıldığı, duygularıyla oynandığı bu tür programlardaki ürün tanıtımları, demek ki ticarî ahlâkla örtüşmüyor.
Çek ve senetlerin protestoya uğradığı ve ticaret mahkemelerinde bu tür binlerce vak’alara bakıldığı bir Türkiye’de, bu bize, ekonominin ne kadar ahlâksızlaştığını da gösterir. Aslında protestoya uğrayan binlerce çek-senet de ticarî ahlâkla hiç ama hiç örtüşmüyor. Ekonomi ahlaksızlaşınca, ekranlardaki tanırım reklâmlarından da ne ticarî bir kaygı ne de ahlâkî bir kaygı elbette beklenemez. Liberal veya kapitalist ekonomik sistemlerde kural koyucu sınıf kim/kimler oluyorsa; bu tür programları küresel anlamda üçüncü dünya ülkelerinin tv. ekranlarına dayatanlar; yâni Molla Nasreddin’in deyimiyle parayı kim veriyorsa, düdüğü çalan da o oluyor.
***
KHK’nın 60. maddesi iyice okunduğunda, evlilik programlarının mı yoksa o programlardaki tanıtıcı reklamlarının mı kaldırıldığı konusu tartışmalı hale geliyor. Tanıtıcı reklamlar kaldırıldığı zaman Evlilik Programlarının devam ettiği görülürse buna kimse şaşırmamalı.
Asıl üzerinde durulması gereken şey ise, o programlarda ortaya konulan zihniyet meselesi. CHP’nin bu programların yasaklanmasıyla ilgili hemen itiraz ederek tepki göstermesi de, zihniyet meselesini ön plana çıkarıyor. O programa çıkartılan insanların hangi zihniyete mensup olduklarını söyleye gerek yok. Başlarının kapalı veya bir yerlerinin açık olması zihniyet aynı olduktan sonra neyi değiştirir ki.
***
Ekranlardaki sosyal anarşiyi dokunulmaz/dokunulamaz kılan asıl saik ortaya çıkartılmadan bu tür tedbirler, kamuoyunda makes bulmasına bulur/buluyor da; vatandaşlarımızın bu tür programlara karşı duruşu da önemli elbette.
Bir insana 40 kere deli derseniz, o insan bir gün gelir, aynanın karşısına geçer ve “yoksa ben deli miyim?” sorusunu kendi kendine sormaya başlar. Bu tür programlara başlangıçtan beri bir şey denmez, seslenilmez, itiraz edenler kâleye alınmaz ise; tekrarlana tekrarlana genel kabul görür duruma gelir/gelebilir.
Nitekim ‘moda’da böyle bir şey…
Türkiye’de her şey alıştıra alıştıra yapılıyor.
Eski Türkiye ile yeni Türkiye karşılaştırıldığında nelerin alıştırıla alıştırıla değiştiği/değiştirildiği görülebilir.
O zaman reyting kaygısı ahlâk kaygısının önüne geçer ki, asıl tehlike çanları da o zaman çalmaya başlar. Bu kaygıdan dolayı son derece endişe duyulmuş olunacak ki, evlilik programlarının yasaklanması yönünde KHK ile düğmeye basılmış oldu.
Darısı iyice edepsizleşen diğer reklamlar ile gittikçe göğüs dekolteleri açılmaya başlayan haber spikerlerinin başına olsun.
***
Asıl mesele ise, Türkiye’de inanan, mütedeyyin kesimlerin erdemli ve ahlâklı bir toplum oluşturmak adına ellerini taşın altına yeterince sokamamalarında yatıyor.
Türkiye’de, Müslümanlar dünyevileşmeden erdemli ve ahlâklı bir toplum yaratılabilselerdi böylesine süflî şeyler yerine ulvî şeyler konuşuluyor olunacaktı.
Sistem değişikliğine giden Türkiye’de bu da iyi bir başlangıç sayılır.
Hadi hayırlısı…
AZİZİM DİYOR Kİ…
“Ey genç topluluğu! Aranızdan evlenmeye gücü yetenler evlensin. Çünkü evlenmek, gözü haramdan korumak ve iffeti muhafaza etmek için en iyi yoldur.” (Hadis-i Şerif)