Eylül’ün ne suçu var?

Erol Sunat

Hepimizin Eylül’le ilgili bir hatırası vardır. Hele yaşı benim gibi yetmişi aşanların. Bizi en fazla etkileyen aydı Eylül. Çocukluğumuzdan beri üstelik. Bazılarımız Eylül ayında evlendim, benim için Eylül’ün en güzel günü evlendiğim gündü. Diğer günleriyle aram yok, sevmiyorum, sevemedim, sevme gibi de bir niyetim yok diyor!

Eylül’ün ne suçu var?

Aslında Eylül masum!

Eylül günahsız!

Eylül bu suçlamaları, bu hücumları hak edecek ne yaptı?

Hiçbir şey!

Her ne yaptıysak biz yaptık!

Suçu günahı da Eylül’e yıktık!

Olmaz olsun böyle Eylül diyerek!

Her birimizi allak-bullak eden, psikolojimizi bozan, hayata küstüren, ürperten, korkutan, hasta eden, kimyamızı alt üst eden ne varsa Eylül’de yaşadık! Eylül’le yaşadık!

Eylül’den de, Eylül’de yaşananlardan da, yaşadıklarımdan da nefret ediyorum diyen o kadar çok insan dinledik ki…

Pişman olanlarımız ne mi dediler? Eylül’ün ne suçu var?

Onun suçu bitmez diyenlerde oldu, Eylül ay olarak, bu işin tek günahsızı diyenlerde…

İnsan tabiatı sıkıntılarını, aşamadıklarını, yapamadıklarını sürekli bir şeylerin üzerine yıkar geçer!

Eylül’de o üzerine yıkılanların en fazla olduğu aylardan biri…İstisnasız ilk sırada olanı!

İnanın, hiçbir ay Eylül’ün yerinde olmak istemezdi.

Gençlik yıllarımızın kabusu olan 12 Eylül’de Eylül ayının içinde bir gün!

*****

Gençlik yıllarımızda Mart ayı içinden çıkılmaz bir aydı. Dert ayı denirdi. Ne bahara benzerdi, ne de kışa…bahar kış arası, şakası olmayan, kazma kürek yaktıran, kapılardan baktıran bir ay olarak hafızalarımıza kazındı.

Aradan çok seneler geçti. Mart’ın yerini belli ki, Eylül aldı…

Hem öyle bir aldı ki, bırakacağa da benzer bir hali yok.

Eylül güz mevsiminin başlangıcı…

Yazdan kalma son günlerin zaman-zaman taştığı, bazen yaz gibi denilen bir ay…Bazen, daha ilk gününde kar yağan bir ay!

Çoğu kez soğuk sürprizlerle dolu, sıkıntılı, hatırlanmak istenmeyen hatıraların ardı ardına eklendiği bir ay Eylül!

Eylül’le muhabbetimiz neredeyse hiç yok!

İki yabancı gibi, o kim, bu kim denircesine karşıdan bakılan biri gibi.

Öğrencilik yıllarımızda çok nadir yüzümüzü güldürdü Eylül!

Herkesin Eylül’ü kendine denecek kadar netameli bir ay…

Bütünleme sınavları Eylül’deydi…

Eylül’de geçen az olurdu!

Eylül’e gelinir, herkes geçemez, geçer diye de bir kaide mi var denmesi meşhurdu!

Eylül’e gelen zaten birkaç sıfır mağlup olarak başlardı sınavlara…

On dersten bütünlemeye kalıp, o on dersten de beş ve beşten yukarı not alarak geçen efsane öğrenci arkadaşlarımız vardı! Eylül onlara güzeldi belki de!

*****

Eğitim hayatımızın en sıkıntılı ayı olarak, aklımızdan hiç çıkmadı, yazgımız oldu. Birkaç sene hariç ya da her yıl kesintisiz bütünlemeye kalanlara selam olsun! Onlar o yıllar boyunca yaz diye bir mevsimi hiç yaşamadılar. Zehir oldu yazları…

Bütünlemeye kalındığını gösteren karneler Haziran ayında keserdi Eylül’e kalanların soluğunu...

Eylül geldiğinde, onlu not sisteminde “5” aldın aldın…Alamadın, aynı sınıfı bir daha okuyacaksın demekti…Ya da belgelenmek vardı. Belgelenmek, git okulunu dışarıdan bitir demekti.

Yine Eylül ayında, öğrencilere bir hak daha verilmişti. Tek bir dersten kalanların durumu! Bakanlık öğrencilere acıdı galiba diye düşünmüştü öğrenciler. Hem çok sevinmiş hem de nasıl geçilecek diye telaşa kapılmışlardı!

Hocalar cankurtaran sınavı diyorlardı…Öğrenciler için ölüp-ölüp dirilmek gibi bir şeydi…

Diyelim ki dört dersten bütünlemeye kalmışsınız, üçünden geçmişsiniz, biri kalmış!

Tek ders çıkar mıydı?

Bir ihtimal demek adettendi!

Ve çıkıp gelirdi tek ders, Eylül ayının son günlerine doğru….

Çıkar gelirdi amma, beş alamadığınızda ne işe yarardı tek ders, ne işe yarardı Eylül?

Koca bir sene, bir defa bile beş alamadığınız derslerden nasıl alınacaktı o beş?

Adı Matematik, adı Geometri, adı Fizik! Adı Cebir! Hatta adı Kompozisyondu o derslerin…

Eylül’e gel de aklın başına gelsin diyen Hocalarımızı unutmak mümkün mü?

Ha bir seferde Eylül’e kalma diyen ana ve babalarımızı da!

*****

Şarkıcı Alpay, Eylül’de gel diye sesleniyordu bir zamanlar!

Eylül’e gelmek zor meseleydi!

Eylül geçmek bilmezdi…

Gerçi şimdi de öyle…

O yıllarda bile denirdi ki;Nasıl gelelim Eylül’e kolay mı öyle Eylül’e gelmek?

Bugün için Eylül zor ay, zorlayan ay, zorlanılan ay,

Çünkü Eylül!

Masraf ayı…Harcamaların tavan yaptığı bir ay!

Okullar açılıyor!

Kış geliyor kış…

Enflasyonun, zamlarla ve ekonomiyle birlikte çarşıda, pazarda, meydanda halay çektiği bir dönemde yine geldi Eylül!

Eylül iklim olarak serinlik olsa da…

Yanan cüzdanlara bu serinliğin bir etkisi olmadı! Ne yüreğimiz serinledi ne cepler ne cüzdanlar!

Kış hazırlığına yaz ortasından başlanır ülkemizde…

Değilse her şey Eylül’e yığılır kalır!

Yığıldığında ise, o yükün altından kalkmak kolay olmaz!

Eylül ne Mart’ın yerini alsın, nede ona benzesin! Eylül gülsün! Yüzler gülsün! Gözler gülsün! Sözler gülsün, dahası güller gülsün!

*****

Eylül Sonbaharın ilk ayı, dal sarı, yaprak sarı, düşen yapraklar sarı! Sarı ayrılığın rengi. Ayrılık içimizi burkuyor. Son yılların ayrılıkları Pandemiyle geldi. Giden bir daha geri gelmedi. Sararan yapraklar gibi sarardı gitti dostlarımız, yakınlarımız, arkadaşlarımız…

Onlar olmayınca da ne sohbetin ne muhabbetin tadı tuzu kalmadı!

Eylül’de gelemediler, Eylül’e yetişemediler, bir daha Eylül’ü göremediler!

Eylül artık, daha bir hüzünlü, daha bir buruk!

Güz mevsiminin, hazan mevsiminin, sonbahar dediğimiz mevsimin ilk ayı…

Hayırlara ve mutluluklara vesile olsun inşallah!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.