Yapma, nasıl oldu, daha dün görüşmüştüm. Daha dün beni aramıştı. Bir yerde oturalım demiştik, dertleşelim demiştik, diye bahsettiklerimiz için başın sağ olsun denilen bir dünyadayız.
Fani dünya hoştur amma…
Hoş olmasına hoş…Bir o kadar da yalan…Bir o kadar da kapılıp gitmesi anlamsız olan bir dünya…
Bizlerin anlayamadığı ne biliyor musunuz?
Dinmeyen hırslarımız…Bitmeyen kinlerimiz…Doludizgin koşan ihtiraslarımız…
O kadar çok örnek gördük, yaşadık ve şahit olduk ki…
Hangi biri ders oldu?
Hangi birinden ders çıkardık?
İnsanoğlu bir varmış, bir yokmuş misali bir hayat yaşadığını bir türlü kabullenemiyor! İyi olamıyor, iyilik yapamıyor. Yapanların yanında olamıyor, duramıyor.
Açıyor isyan bayraklarını…Açıyor o bayramlık ağzını…
Dökmedik, kırmadık ne kalp bırakıyor ne de insan sağında, solunda, etrafında, çevresinde.
Ana imiş, baba imiş, kardeş imiş, dost ve arkadaş imiş ne kimseyi dinliyor ne kimseyi duyuyor ne de görüyor!
Yazık ediyor, yazık oluyor güzel olan her şeye…
*****
Biz kimiz, üstünlük sağlamaya çalıştıklarımız kimler, kimden neyi sakınıyor, neyi kıskanıyoruz? İnsanlık denen erdemi ne zaman hatırlayacağız?
Her türlü erişim var…
Lakin, erişilmesi gerekenler kendilerini erişilmez bir yere koymuşlar.
Etraflarında adına çevre denen bir kuşak.
Erişilecek olanlar sürekli meşgul…Ulaş ulaşabilirsen…
Çevre o kapıyı açmadan ulaşmak söz konusu değil…
Tarih ne yazıktır ki, sürekli tekerrür ediyor.
Ey adına çevre denen kuşaklar!
Binlerce yıldır, size benzemez nice kuşak geldi geçti bu fani dünyadan…
Erişilenleri erişilmez yaptılar. Onun çevresinde kendilerine uygun birer yer kaptılar.
O insanları yalnızlaştırdılar. Onları bekleyenlerle onlar arasında duvarlar, surlar ördüler.
Kimi bu duvarları pek sevdi…Kimi az daha yükseltin dedi…
Pek azı yıktı attı duvarları…Kırdı parçaladı, kapalı kapıları…
İşte o anlarda, o zaman dilimlerinde, barış geldi dünyaya, çiçekler açtı, gülmeyi unutanlar gülümsemeye başladı, gözyaşları dindi. Dertlere deva bulundu, çaresizlere çare olundu.
Sonra, o kısacık mutluluk çok görüldü insanlığa. Yazıklar olsun o çok görenlere!
*****
Hani Mevlâna diyor ya…
“Keser gibi olma; hep bana, hep bana. Rende gibi olma; hep sana, hep sana. Testere gibi ol; hem sana, hem bana”
İnsanlar keser misali ne faniyim diyor ne vicdan diyor ne merhamet.
Ne yoksul tanıyor ne fakir.
Ne yokluk biliyor ne aç ne açık…
Testere gibi olup hem sana hem bana diyebilmenin neresindeyiz sorusuna da cevap veren yok.
Hem sana hem bana demek;
Bölüşmek demek…Paylaşmak demek…İnsanların yüzünü güldürmek demek…Mutlu etmek demek…
Başaramadığımız, yanına dahi yaklaşamadığımız mevzu bu…
Ah edenlerin, feryat edenlerin, çırpınanların çok fazla olduğu bir dönemdeyiz.
Mesele dönüp dolaşıp kesere geliyor.
Keser gibi olanların, neleri kestiği, neleri parçaladığı, neleri lime-lime ettiğini hep birlikte yaşıyoruz.
Bakan yok…Gören yok…Duyan yok…
Bu insanlar bu imkanlarla nasıl geçinir ne yapar ne yer ne içer diyen yok…Sanıyorlar ki keser her daim kesip duracak. Fani dünyanın, keser tutanları, elinden keser düşmeyenleri de aniden alıp giden bir dünya olduğunu bilmiyorlar mı?
*****
Rahmetli Erkin Koray, “Alemin keyfi yerinde yine maşallah” diyordu ya…
Sonra da “Kader bir gün, bize güler, güler inşallah” diye devam ediyordu ya…
O kader, keser gibi olanlar yüzünden ah edenlere, feryat, figan edenlere, yakasına küsenlere gülemiyor.
İşte böyle halleri anlatırken keşke diyorlar…
Keşke ile başlıyorlar cümlelere…
Neyi mi çözüyor keşke?
Hiçbir şeyi…
Keşke, ümitsiz bir kelime…
Hiç olmasaydı, hiç yaşanmasaydı anlamında…
Fani dünya da keşke dediğimiz o kadar çok şey var ki…
Hangi birini sayalım…
Hangi birini anlatalım…
*****
“Fani dünya hoştur amma, akıbeti mevt olmasa”
“Ölüm gelmiş cihane, baş ağrısı bahane”
“İnsan fani, ölüm ani”
Benzeri sözleri uzunca yıllardan beri duya-duya bugünlere gelmedik mi?
Son pişmanlık fayda vermiyor. İş işten geçtikten sonra, her şey tarumar olduktan sonra, viraneye döndükten sonra koşup gelinse ne olacak?
“Son pişmanlık neye yarar” şarkısının dizeleri gibi giderayak çok pişmanım demek, bunu nasıl telafi edebilirim demek, telafi etmeye geldim demek, neyi çözecek, neyi halledecek?
Fani dünya hoş olmasına hoş amma…
Hepsi o kadar…
*****
Mal hırsına kapılmaktan, mevki ve makam hırsının esiri olmaktan, insani değerleri kesmek-biçmekten kendini alamayanların dünyasıdır fani dünya…
Aldatmacadır…Kandırmacadır…
Herkes bilir ki;
Aldatan kendini aldatmıştır. Kandıran da kendini…
Şems-i Tebrizi yüzyıllar önce, “Başkasının rızkını sana vermezler, öyle ise vücudunu niçin üzmede, öldürmedesin” demiş demesine de…
Fani olan bir dünyada, fani ve ölümlü olduğumuzu bildiğimiz halde, hakkımız olmayanı elde etmek için, yaptığımız hilelerle, kurduğumuz tuzaklarla, kazdığımız kuyularla hedefimize ulaştığımızı sandığımız neler-neler yapmadık. Kefenin cebi olmadığını yine de anlamadık!
Vah bize, yazık bize…