İslâm dininden haberi olmayan fen yobazları, gençleri aldatmak ve dinden çıkarmak için yalan ve iftiralarla saldırıyorlar. Din adamları, fen düşmanıdır diyorlar. İslâm kitaplarını okuyan, İslâm dininin ileri ve üstün bilgilerini anlayan, insaflı bir fen adamı, onların kötü niyetlerini ve dost görünen sinsi düşman olduklarını hemen anlar ise de, din bilgisi az olan ve ana baba yuvasından bilgi alamayan zavallılar, bu alçakların tuzaklarına düşmekte ve felakete sürüklenmektedir. Bir insan için en iyi yatırım, inançlı evlattır. Nitekim bir gün, meclis koltuğunda oturmuş dindâr bir dostumun çocuğunun dini bilgilerden son derece mahrum oluşuna şahit olunca, çok acıdım ve "Keşke dağda çoban olsaydın da, çocuğunun ebedî hayatını mahv etmeseydin" dedim.
Mektep çocuklarını, “Avrupada matba yapılırken ve kitaplar basılırken, bizdeki sarıklı, sakallı, kara kafalılar, matba günahtır ve gavur icadıdır diyerek yaptırmadılar. Yıllarca geri kalmamıza sebep oldular. Müslümanlık, çöl kanunu, türklüğe çok zararlı oldu.” diyerek, dinsiz ve imânsız yetiştirmek istiyorlar. İslâm düşmanlığı aşılıyorlar. İslâmiyete, ilim, fen ve ahlâk yolundan saldıramadıkları için, böyle alçakça yalanlar düzüyorlar ve körpe dimağları zehirliyorlar.
Kara zihniyet dedikleri İslâm âlimlerinin en yüksek temsilcileri olan Osmanlı şeyhülislamlarından elli yedincisi, Yenişehirli Abdullah Efendi, matba açmak ve kitap basmak için kendisine sorulduğunda, bakınız nasıl cevap vermiştir. “İbrahim Müteferrika adındaki Macar asıllı bir Müslüman, İstanbul’da 1139 (m.1725)’de ilk matbaayı kurmak isteyince, şeyhülislama soruluyor: “Kitap basma sanatını iyi bildiğini söyleyen bir kimse, lügat, mantık, astronomi, fizik ve benzerleri âlet ilimleri kitaplarının harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, buradan kağıtların üzerine basarak, bu kitapların benzerlerini elde ederim dese, bu kimsenin böyle kitap basmasına İslâmiyet izin verir mi?.” Şeyhulislâm Abdullah Efendi, cevabında: “Kitap basma sanatını iyi bilen bir kimse, bir kitabın harflerini ve kelimelerini birer kalıba çıkarıp, buradan kağıda basmakla, bu kitaptan az zamanda kolayca, çok sayıda elde ediyor. Böylece çok ucuz kitap yazılmasına sebep oluyor. Faydalı bir iş olduğundan, İslâmiyet bu kimsenin bu işi yapmasına izin verir. Kitapta yazılı ilmi bilen birkaç kişi, önce kitabı tashih etmelidir. Tashih ettikten sonra basılırsa, güzel olur.” buyurmuştur Bu cevap, (Behcet’ül-fetevâ kitabı, Hazar ve lebs faslı). İslâm dîninin ilme ve fenne nasıl kıymet verdiğini göstermektedir. Bu arada kitap nüshalarını çoğaltarak geçimini sağlayan binlerce müstensihin sıkıntı çekmemesi de dikkate alınmıştır.
Matbaa 851 (m.1447)’de, makinaları, 1192 (m. 1778)’de, kağıt ise 130 (m.747)’de keşf edildi.
Hakîki fen adamları, her zaman İslâm dinine âşık olmakta, fen taklitçileri ise, dini ve dünyayı anlayamayarak, maddî ve manevî kıymetlere saldırıp, nihayet Cehenneme gitmektedirler.