2021 fest yılı oldu galiba. Fest demek kültüre jest demekse güzel, anlamlı ve duyarlı bir yaklaşım. Bundan böyle gastrofestten ilham alarak, her etkinliğin ardına fest ekleyip yürüyeceğiz gibi bir hava oluşmaya başladı.
Garibim kültür, nihayet jestli-festli kıymetin anlaşılmaya başladı gibi…Ya da “fest” kısaltması, birçok kişiyi mest mi etti desek! Gastrofeste olan izdiham, ilgi ve alaka, kültür etkinliklerine olan beklenti, hantal, isteksiz, ne vardı rahatımızı huzurumuzu bozacak havasında olan kültür anlayışımıza sanırız bundan böyle hız kazandıracak!
Belki de, zorlayacak, hadi ne duruyorsun diyecek, şunları şunları da yapalım, yapılması lazım diyecek!
Diyecek de, kimi olur mu böyle bir şey? Kimi güldürme adamı, kimi keşke diye başlayan cümleler kuracak! Kimi saman alevi gibi parlar, sonra bilinen o eski haline döner yaklaşımında bulunacak!
Anlayacağınız, kültürün ağzına bir parmak bal çalacaklar hepsi o kadar diyen çok daha fazla olacak!
Dileriz öyle olmaz…Arkası gelir, kültürün yolu açılır!
Bu şehir uçmak istiyorsa, havalanmak istiyorsa, kültür ve turizm kanatlarını takacak, öyle uçacak! Başka bir şansı yok!
Tabi ki bu arada, her etkinliğin ardına “fest” ilave etmekle de olacak iş değil!
Sonunda işin cılkı çıkıyor! Hatırlarsanız, her şeyin arkasına “şehri” kelimesini ekledik, kabak tadı verdi.
Fest kelimesi de oldukça hızlı girdi bu havaya…
Bazı kavramlara aşırı yüklenmek, güzel Türkçemizde başka kelime kalmamış gibi, yokmuş gibi davranmak, işin kolayına kaçmak kelimeleri ve kavramları hem hırpalıyor hem de yoruyor.
Daha şimdiden kitapfest, bilimfest diye başladık bile…Allah sonumuzu hayreylesin!
*****
Kadim şehir Konya’nın en güzel dönemleri, kendini gerçekten seven evlatlarının, şehir üstünde söz sahibi olduğu dönemlerde yaşanmıştır.
Şehirlerin yükselişi, yıldızının parlayışı, Başkent oluşu, merak edilen bir şehir olması, cazibe merkezi olma özelliği şehri kendinden çok seven, şehrin üzerine titreyen evlatlarının var olduğu dönemlerde hayata geçmiştir.
Bu şehrin kültür mirası, araştırdıkça derinlik kazanan, sevdikçe kendine aşık eden, kendine bağlayan bir özelliğe sahip.
Siyasilerin bir zamanlar çok kullandığı bir sıralama vardı. “Önce ülkem, sonra partim, sonra ben!” bu sıralama ara-ara “önce ben, sonra partim, sonra ülkem” gibi durumlara dönüştü. Bir dönemde yedi parti birden değiştiren “ Jet Kubi” örneği bu konudaki en çarpıcı örnek olarak siyasi tarihimize not düştü.
Kadim şehirlere, “önce şehrim” diyecek insanlar lazım. Önce ben, sonra ben, daha sonra yine ben, ben demekten sıra gelirse şehrim deniyorsa şehre sıra gelebilir mi?
Ne yazık ki tarih boyunca, şehirlerin kimliğini kaybetme dönemleri önce ben diye başlayanların bitmez tükenmez ben demelerinden kaynaklanmadı mı?
*****
Bu şehrin büyüklerine, söz sahiplerine, ileri gelenlerine, karar mercilerine, maalesef sesimiz ulaşmıyor!
Aralarda dağlar, tepeler, hendekler, tümsekler mi var?
Yoksa adları farklı-farklı dizi-dizi kapılar mı?
Ne kadar yok dense de, kime istediniz de ulaşamadınız diye serzenişte bulunulsa da var bir şeyler!
Bu engeller arasında bunalım geçirmesinde ne yapsın kültür? Ne yapsın kültürü sevenler ne yapsın kültür gönüllüleri ve sevdalıları?
Nasıl ulaşsınlar, ulaşılması gereken yerlere ve makamlara?
Burnumuzun dibindeki, Alaeddin Tepesine “Sultanlar Tepesi”, Şehrimize “Sultanlar şehri” diyemiyor muyuz? Elimizden kolumuzdan bir tutan, elimizden alan, yapma dur diyen mi var!
Rahmetli Ahmet Özdemir gibi, Konyalının “Konya Sanatçısı” ilan ettiği sanatçılara, sanatkarlara bu payeyi veremiyor muyuz? Bize engel olan mı var? Halkın verdiği payeyi neden o insanlardan esirgiyoruz? Bu kadar da olmaz dedirtmek zorunda mısınız?
Bu şehrin kültürü, sanatı, sanatçısı, sanatkarı, zenaatkarı dört gözle ve can kulağıyla sizleri bekliyor.
Neredesiniz?
Hangi kapalı kapılar ardındasınız?
*****
Sanatçılar, sanatkarlar, sabırla ve ümitle o kadar çok beklediler ki…
Birçoğu bu uğurda beklerken son nefeslerini verdiler.
Birçoğu türlü-türlü hayal kırıklıkları yaşadı…
Birçoğunun yüzüne manasız, mantıksız gerekçelerle adı kültür olan kapılar kapandı!
Kültürü sevenler, kültür sevdalıları, kültür gönüllüleri ulaşmak istediği makamlara ulaşamadı.
Seslerini duyuramadı…
Seslerini duyurması gerekenler baştan savıldı, yarı yolda bırakıldı, umursanmadı…
Hatta dikkate dahi alınmadı…
Anlaşılan o ki; bu şehrin kültürünün önündeki takozlar, engeller, manialar, hendekler her ne varsa alınmadıkça ve kaldırılmadıkça, kültürle barışamayacağız!
*****.
Kadim şehrin kültür adamlarına, kültür sevdalılarına, kültür kapılarını açmayı ne zaman düşünüyorsunuz? Gördüğümüz o ki, ardına kadar açık olması ve açık tutulması gereken kültür kapıları ve kanalları sadece sözde açık!
Kültürle olan iletişimimiz çok zayıf…
Böyle durumlarda kültür dostlar alışverişte görsün mukabili, ele güne karşı ayıp olmasın mukabili sadece vitrinde gözükür, hepsi o kadar!
Kültür ha vitrinde, ha kafeste olmuş…Neticede her durumda ulaşılmaz ve erişilmez bir yerlerde…
Kültür vitrinlerden inip, kafeslerden kurtulup, ben geldim diye şehrin içinde bahar çiçekleri açtırmalı. Şehre heyecan ve renk katmalı. Şehir cıvıl-cıvıl olmalı, şehir canlanmalı, açılışlar, festivaller, yapılarak, şehrin her köşesi bayram yerine dönmeli…
Fest denilen kavram fest diye kalmamalı, gün olmalı, şenlik olmalı, bayram olmalı, toy-düğün olmalı…Bu jesti kültüre yapın…Bu jesti bu şehre yapın…kültürde şehirde mest olsun ki, festten, jeste ve mest olmaya giden yol, önce kalplerimize sonrada bütün dünyaya açılsın!