TARİHE YOLCULUK (160)
Kudüs Müftüsü Muhammed Emin el-Hüseyni: “Konyalı bölük emini bana, “Adama bir karış Türk toprağı verecek Türk mü var sanıyor bunlar” demişti. Ben de, kuvvetli bir imanla “Bu millet asla ölmez ve onun vatanı çiğnenemez” demiştim. Buradan hareketle her Arab, her Müslüman, Konyalı bölük emini gibi “biz öz yurdumuzu kimseye vermeyiz, daha ölmedik” diyecektir.”
Cumhuriyet Gazetesi’nde bir mülâkat okudum. 1937 yılının Eylül’ünde Kudüs’te yapılan bu mülâkatı değerli kılan kişi ise, dönemin Kudüs Müftüsü El-Hac Muhammed Emin el-Hüseyni ile sohbet edilmesi.
Yaptığım araştırmada, Muhammed Emin El Hüseyni’nin Filistin Kurtuluş hareketinin mimarı olduğunu öğrendim. Hacı Veyiszâde Mustafa Kurucu Hocaefendi’nin torunu Ali Ulvî Kurucu, Kudüs Müftüsü Muhammed Emin El Hüseyni için “Bu zat, son asır İslâm liderlerinin en temizlerinden, en samimilerinden, en fedakârlarından ve İslâm düşmanlarının oyunlarını en iyi bilenlerden, çok bilgili, tecrübeli ve basiretli bir mücahid idi.” diyor.
Kudüs Müftüsü Muhammed el-Hüseyni, 1897’de Osmanlı Devleti idaresi altındaki Kudüs’te doğuyor. 4 Temmuz 1974’de, Beyrut’ta vefat ediyor. Filistin Ulusal Hareketi'nin kurucusu olan Muhammed el-Hüseyni, 1921 - 1948 yılları arasında Filistin baş müftüsü olarak görev yapıyor. II. Abdülhamid hayranı olup Çanakkale Savaşı sırasında Osmanlı Ordusu'nda topçu subayı olarak görev yapan el Hüseyni, bir süre İzmir'de yaşadı. Teşkilât-ı Mahsusa’da kısa zamanda yükselerek bütün Filistin’in manevî lideri haline gelen Kudüs Müftüsü el Hüseyni, kendisiyle yapılan o mülâkattan bir bölüm şöyle:
“Umumî Harbde Osmanlı ordusunda ihtiyat zabiti idim. Bir nekahet devresi geçirmek üzere İstanbul’da Tarabya’daki Sümer Palas otelinde bulunuyordum. Orada ihtiyar, Konyalı bir bölük emini vardı. Bâzan yanıma gelir, o çok buhranlı günlerde derin bir hüzne bürünen Boğaz sularına dalan gözlerimin içine bakarak bana tatlı tatlı harb hikâyelerini anlatırdı. Bir akşam saati gene böyle yanıma sokulmuş ve elimdeki gazeteyi göstererek; “Neler yazıyor, hele bana da oku bakalım.” demişti. Ona rastgele elimin altındaki bir parçayı okuyuvermiştim. Bu, düşman gazetelerinden tercüme edilmiş bir parça idi ve onların Türkiye’ye karşı besledikleri fena niyetleri anlattıktan sonra İstanbul’u bile almak istediklerini yazıyordu.
İhtiyar bölük emini beni sessiz sedasız dinledikten sonra, hiç unutmam, bir anda gençleşmiş gibi dipdiri ayağa kalkmış ve: “Hey gidi gafiller hey… demişti, biz ölmedik daha yahu… Ölmeğe de niyetimiz yok… Hele, adama bir karış Türk toprağı verecek Türk mü var sanıyor bunlar…”
Sinirli sinirli uzaklaşan ihtiyar bölük emininin arkasından bakarken ben de kendi kendime, fakat çok kuvvetli bir imanla “Bu millet asla ölmez ve onun vatanı çiğnenemez!” demiştim.
İşte, bugün Filistin’de yaşamakta olduğumuz çok buhranlı günlerde maruz kaldığımız hadsiz hesabsız müşkülât karşısında daima, bir yaz günü Tarabya’daki Konyalı bölük emininin ağzından dinlediğim bu iki cümleyi hatırlıyorum.
Emin olun, bugün Filistin’de hatta daha, daha ötelerde, çok ötelerde karşılaşacağınız her Arab, her Müslüman, o Tarabya’daki Konyalı bölük emini gibi, aynı iman, aynı aşkla ve tıpkı onun gibi “biz öz yurdumuzu kimseye vermeyiz, daha ölmedik” diyecektir. Bütün kuvvetimiz de budur bizim.”
PAZARTESİ: Kudüs Müftüsü Muhammed Emin el-Hüseyni’nin hayatı…