Futbol ve edebiyat

Sadık Büyüksakarya

Bazı zevklerin bazı zevklere eklemlenmesi benim çok hoşuma gider. Nedendir bilmem ama milyarlarca insan zihninin içine sığışmış zevklerin tek ve eksiz oluşu beni müthiş rahatsız eder. Birliktelik ve beraberlik ararım. Tutku ve aşk isterim. Bunlar olmayınca ya da noksanlık baş gösterince yavanlık benim gözümün önünden bir an olsun ayrılmaz, peşimi bırakmaz. Hal böyle olunca bütün şevkim kaçar ve kabuğuma çekilirim. O sert kabukta çok uzun süre kalamayacağımı bilerek kendimi biraz devinim içine sokmaya gayret edişimi de ayrıca takdir ederim.

Bu devinimin elbette bir veya birkaç tane dürtüsü olmalı; ben de iki tane var. Biri futbol diğeri ise edebiyat. Bunu çevremdeki insanlara dillendirdiğimde kel alaka deyip müstehzi müstehzi sırıtırlar ve pek umursamazlar.

Ama hiç aldırış etmem. Neden bu şekilde düşündüğümü, niye böyle bir bağlantı mekanizmasına hayat veriyor oluşumun açıklamasına da hiç soyunmam. Zira geçimlik akılların bu denli derin duygulara hassasiyetle dokunmalarını beklemek saf dillik olur.

Bundan mütevellit önüme bakar ve benimle aynı yere bakanlara kucak açarım. Onlar da bilirler ki futbol sadece futboldan ibaret değildir. İçinde biraz neşe, neşeyle birlikte hüzün, zaman zaman da hüzünden arınmış realiteler.

Edebiyatında aynı yoldan yürüdüğünü düşünürüm. Kıvrak ve keskin nidalar, alt edilemeyen üste çıkma çabası çoğu zamanda hücumcu ünlem mevcudiyeti.

Tabii bu durumlar ekseriyetle saf duygu durumu olarak yaşanamıyor. Yapay olan eylem ve söylem bütünlüğü hemen üstüne çuvallanarak ona hareket alanı bırakmıyor ve sonrası için uygulama makamına koyulması planlanan gelecek vaatlerine kara çalıyor.

Aslında bu durumlara kimin ya da kimlerin sebep olduğunu çok iyi biliyoruz. Son yıllarda elimizi kaldırıp salladığımız da mutlak ve muhakkak bir spor yorumcusu yanında bir de entelektüellikten kırılan ağır abilere denk geliyoruz. Sayıları epeyce fazla. Hangi televizyon kanalını açsak ya onlar ya da neferleri var. Aksini düşünüp acaba bugün de bir başka ismi görür müyüm sorusu kesinlikle isabetli olmuyor ve havada kalıyor.

Bu işin hakkını verseler, içinden çıkabilseler gam yemeyeceğim. Futbolun gözlerdeki itibarını iki paralık etmeden formanın çamurlu ve yeşile bezenmiş estetiğini ayaklar altına almasalar, edebiyatın tatlı namelerini magazinci tayfaya peşkeş çekmek için kucaktan kucağa gezdirmeseler vallahi tamam diyeceğim.

Ama gelin görün ki esamesi bile okunmuyor. Tam aksine daha kötü olsun diye uğraşılıyor sanki. Tabii biz bu hareketleri satın almasaydık, kabullenmeseydik pek rahat bir şekilde sergileme cüretkarlığına soyunamazlardı diye düşünüyorum. Her sabah yüzümüzü yıkamadan televizyonun başına geçmeseydik, gece yatmadan önce kumandanın kırmızı tuşuna basmayı daha erkene alsaydık ve kafayı yastığa daha hızlı koysaydık belki de bütün bunlar olmayacaktı.

Bu denli kök salmış ve tıraşlanması pek mümkün olmayan halleri görünce kolları sıvayıp işin içine atılmayı istemiyor değilim. Bu işlerin kompetanı olduğumdan falan değil yanlış anlaşılma olmasın. En azından anı yaşayarak ve anda kalarak zevklere yaşam alanı nasıl açılır, gelişi güzel ama yerli yerinde yaşanması gereken nasıl yaşanır niyetiyle şöyle cafcaflı bir zevk cümbüşü yaşatmak isterim.

İsterim istemesine ama eleştirdiğim, eksiklik olarak addedip acımasızca yüze vurduğum o haller ya ben de de yeşillenirse? Beni de zehirleyip panzehrini tahayyül dahi edemeyeceğimiz yolsuz ve yönsüz diyarlar sahiplenirse? İşte bu sorular yakıcı sorular. Menfi anlamda değil. Bilakis müspet manada öne çıkıp insanı kendine getirecek cinsten sorular.

Evet,

Futbol ve edebiyat dedim cümlelerin saç ayağı olan kelimelere yine engel olamadım. Ve bu durum az daha Galatasaray’ın şampiyon oluşunu köşemde belirtip kutlamama engel olacaktı.

Unutmam… Ve eklerim ‘Mayıslar bizimdir!’

Selametle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.