Garip

Erol Sunat

Dokuz saat arayla 7.6 şiddetinde iki büyük deprem şehirlerimizi yıktı. Enkazlar hâlâ kaldırılamadı. Haritadan silindi birçok yer.

Ayakta sağlam bina kalmadı on binlerce insan bu hayattan koptu.

Olan yine gariplere oldu.

Sel geldi. Dere yataklarına kurulan mahalleleri kattı önüne. Gariplerin nesi var nesi yok aldı götürdü. Heyelan oldu, ne varsa indirdi dağın tepenin üzerinde.

Yangın çıktı. Evini barkını, hayvanını, bağını bahçesini cayır-cayır yaktı garibin.

Dünya kadar sözler verildi gariplere…

Sessiz çığlıklar, sessiz feryatlar, sessiz ahlar yükseldi arşa…

Yetmedi mi gariplerin çektiği diye?

Bitmedi mi çileleri diye?

*****

Garip ve garipleri anlatırken, ne mi demiştik?

“Fakir-fukara, garip-guraba”

Yunus, " Şöyle garip bencileyin" şiirinde şöyle diyordu;

“Söyler dilim ağlar gözüm / Gariplere göynür özüm / Meğerki gökte yıldızım / Şöyle garip bencileyin"

"Bir garip ölmüş diyeler / Üç günden sonra duyalar / Soğuk su ile yuyalar / Şöyle garip bencileyin"

Garipler dertlerini anlatamadan, onlara uzanacak elleri göremeden, tutması beklenen elleri tutamadan geçip gittiler bu yalan dünyadan.

Yunus Emre'den bu yana ne mi değişti?

Yalan dünya, şimdilik kaydıyla sözünde durmayanlara, koşması gerekirken koşmayanlara kaldı!

*****

Kendimizi bildik bileli Anadolu, hamiyetli insanlardan, sahavet sahibi insanlardan, gariplerin elinden tutan insanlardan yana bahtı açık bir coğrafya. Bu coğrafyada “Garip babası" denilen insanlar tarihin her döneminde var oldular, gariplerin elinden tutup, öksüz ve yetimlerin imdadına yetiştiler.

O insanların adları dilden dile, nesilden nesle hikayeleriyle birlikte o günlerden bugünlere ulaştı.

Hepimiz biliriz ki, garibin hakkına göz dikenin, her türlü yetki elindeyken garibin hakkını teslim etmeyenin, dolandıranın, kandıranın, yaşadığı hayatı zehredenin ne bu dünyası ne de öbür dünyası abat olmaz. İki cihanda da yüzü gülmez.

Bir de gariplerin yaşadığı tüm bu olayların yakın şahitleri var.

Onlar ne yapacaklar?

Şahit değiliz diyemeyecekleri bir şahitlik. Uyutmayan, sürekli hatırlatan, sorgulatan bir şahitlik. Onlarla öbür dünyaya zor gidecek bir şahitlik. Eninde sonunda hakikatlerin ortaya döküleceği bir şahitlik.

*****

Vicdansızların, yüreklerinde zerre kadar Allah korkusu olmayanların anlatıldığı o kadar çok söze sahibiz ki.

Halk şairleri, bir garip edebiyatı oluşacak kadar şiir yazmışlar. İnsanları ve insanlığı uyarmışlar.

Garibe yanmak yetmiyor…

Garibe yüzünüzü dönmek yetmiyor…

Garibe kalkan elin vebali ise anlatılamayacak kadar büyük!

Sonu, “-ecek” ve “-acak” diye biten cümleler kurmak, o cümleyi kuranlara yük!

Vah. Vah! demekle, Tüh. Tüh! demekle garibin derdine derman olunmuyor!

Garibi yalnızlıkların ve çaresizliklerin içine daha da beter atmaktan başka bir işe yaramıyor.

Gariplerin sırtından geçinen sırtlanların, çakalların, tilki tabiatlılarının, Akbaba kılıklıların yetkili mercilere bildirilmesi gerekiyor.

*****

Garip geldiler bu dünyaya, garip gidiyorlar. Garibin tutunacağı tek bir dal var.

Allah!

Çünkü ondan başka, duyan yok, bilen yok, gören yok!

Ölen garip…

Garibin ölüsüne bile sahip çıkmayanlar garip…

Allah rahmet eylesin diyenler garip…

Demeyenler daha bir garip!

“Nerde boynu bükük bir garip görsen / Hor görme kim bilir ne derdi vardır/ O garip halinde ne sırlar gizli / Onu bu hallere bir koyan vardır”

Sözlerine dönüp bakmayanlar garip…

Garip bir hal…

Garip bir ahval…

Garip mi garip, çok garip!

*****

Artık ölenler için verilen salaları da duyan yok!

Kim ölmüş diye merak edende…

Allah rahmet eylesin diyen kaç kişi kaldı, onu da bilen yok!

Kulağımızı tıkadık!

Soruyorlar kim ölmüş?

Ölmüş biri işte…Tam duyamadım! Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir mi diyoruz, yoksa başka bir terane içinde miyiz, o da ayrı bir mesele…

Bastığımız yerleri bilemiyoruz artık.

Kim yanımızda? Kim uzağımızda? Kim samimi, kim değil belli değil?

Samimi ve gerçekçi bir güven istatistiği yapsalar ne diyeceğiz?

Güven garip… Güvensizlik garip… Oranlar garip!

Kar mı yağdı güvendiğim dağlara demişti ya şair?

Kar dediğimiz şey, o güvenilen dağlara her mevsim, her Allah’ın günü lapa-lapa yağsa aldırmayacak, toz kondurmayacak, inanmayacak olanların garipliği de aramadığınız kadar garip!

*****

Depremin vurduğu bölgenin garipliği sürüyor. O bölgedeki şehirleri geçmişte görenlerden ve yaşayanlardanım. Birçok insan gibi o yöreden dostlara ve arkadaşlara sahibim.

Manası derinlerde, gariplerin hislerine tercüman olan bir cümle var mı acaba?

Garipleri teselli edebildik mi? Onlara teselli olabilecek yaklaşımlarda bulunabildik mi?

Bölge hassasiyetini koruyor. Yakınlarını kaybetmeyen tek bir Allah’ın kulu yok.

Deprem -bölgesinde bölge garip… Şehirler hem boynu bükük hem bir hayli garip, yardım için atılan çığlıklar, feryatlar garip…Bu çığlıkların bilinmemesi, duyulmaması garip.

Bir gariplik çökmüş bölgenin üzerine fark edilmemesi, görülmemesi, teşhis edilmemesi garip…

Bir yıl sonra gelinen nokta garip…Açıklamalar garip…Yardımlar garip…Destekler garip…

Konteynır kentler garip…Çadırlar garip…Unutulmak garip…Tavırlar garip…Yaklaşımlar garip…

İnsanlık garip…Mahkûm olunan sessizlik garip…

Ateş düştüğü yeri yakar derler ya…Ateş garip…Düşmesi garip…Düştüğü yer garip…Yakması daha da garip…Bu garipliği anlatamamak, duyuramamak, gariplere dokunamamak bir değil bin kere garip.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.