“Mânâ denizin dalgıcı Mevlânâ’dır”
- Şems-i Tebrîzî: “Mânâ denizin dalgıcı Mevlânâ’dır. Ben ise tâcirim. Yâni o incileri alıcıyım, onların kıymetini ancak ben bilirim.”
“Konya Yatırları” isimli küçük kitapta; on sekiz Peygamber ve üç yüz otuz beş Evliya’nın Konya’da medfûn olduğu kaydedilmiştir. “Gez Konya’yı Gör Dünyayı” sözü, bundan ve Konya’nın tabiî güzelliklerinden dolayı söylenmiştir.
Şems-i Tebrizî’yi anlatan o kadar çok kitap var ki. Son zamanlarda popüler romanlar da yazılır oldu. Yazar Osman Karabulut Hoca, kitabında, Konya’nın meşhur sloganı “Gez Dünyayı Gör Konya’yı” sözüne, şöyle açıklık getiriyor:
“GEZ DÜNYA’YI GÖR KONYA’YI” derler; bu söz meşhurdur. Acaba neden söylenmiştir? Konya’nın tabiî güzelliği malûmdur. Bu sözün gerçek mânâsı şudur ki; manevî varlıkları ile medârı iftihârımız olan ve:
“Her nesilde benim ümmetimden SABİGÛN vardır ki, bunlara; BÜDELÂ ve SIDDIKÛN denilir. Haklarında inayet ve merhameti ilâhiye o kadar çoktur ki, sizler de o sayede yer ve içersiniz. Ve ehli arz için vukû-u muhtemel olan belâ ve musîbet onlarla def ve ref olur. (Nevâdır)
Hadisi şerif gereğince mübarek nur olan cesetleriyle Konya’mızın taşına toprağına feyiz ve berekete vesile olan ve her türlü kaza, belâ ve felâketlere karşı her birisi birer; (yıldırım çekici – paratoner) olan Allah’ın sevgilileri Enbiya ve Evliyaların burada medfûn olmalarındandır. Bunun gerçek ispatı ise; Mevlâna Müzesi kütüphanesinde bulunan “Konya Yatırları” isimli küçük bir kitaptır. Bu kitapta on sekiz Peygamber ve üç yüz otuz beş Evliya’nın Konya’da medfûn olduğu kaydedilmiştir. Bugün birçoklarının türbe ve yerleri bellidir.”
ŞEMS VE MEVLÂNÂ
Muhammed Celâleddîn’i “Mevlânâ” yapan ve o meşhur “Hamdım, Yandım, Piştim” sözünü söyleten Hz. Pîr’in hâleti ruhiyesini anlamak açısından Şems-i Tebrizî’ye, yâni Şam’a doğru uzanmak gerekir.
Asıl adı “Şemseddin Muhammed bin Ali Bin Melikdâd” olan Şems-i Tebrizî Hazretleri 522 yılında Tebriz’de doğmuştu; soyu ve ailesi de Tebriz’lidir.
Şems-i Tebrîzî künyesinden de anlaşılacağı üzere, günümüzde İran'ın Doğu Azerbaycan Eyaleti’nin yönetim merkezi olan Tebriz şehrinde m. 1185 yılında Melik Dad oğlu Ali adında bir zatın oğludur ve Şemseddin yani dinin güneşi lâkabıyla anılmıştır. Melik Dad'ın diğer oğlu Kâsım'dır.
Eflâki’nin Menâkıbu’l-Ârifin’in birkaç yerinde ve Şems’in kendisi de Makâlât’ında anlattığına göre, Şems önceleri Ebubekir Sellebaf isminde bir şeyhe mürid olmuş ve ondan pek çok istifadeler etmiş, feyz almış ve derecelere ermiştir. Bu şeyh, kişinin gönlünden geçen düşünceleri mânevî bir güç ve sezgi ile bilen velilerden yüce bir er imiş. Şems ilk tasavvuf terbiyesini bu zattan almış, ondan sonra pek çok vilâyetleri, diyârları gezmiş dolaşmış daha bir çok zamanın şeyhleri ile görüşmüş, sohbet edip feyz almıştır. O daima kendi ruhuna denk bir er bulmak için köy köy, diyâr diyâr gezmiş dolaşmıştır. Şems’in bu hâli bize Mevlânâ’nın şu rubaisini hatırlatmaktadır:
“ADAM ARIYORUM”
“Dün şehrin şeyhi güpegündüz eline bir lâmba almış, çarşıda koşmakta idi. Ona; “ne arıyorsun?” dediklerinde, “adam arıyorum!” demiştir. Boşuna arıyorsun. Biz aradık bulamadık dediklerinde, işte ben de o bulunmayanı arıyorum” cevabını vermiştir.
Deniz nasıl bir pınarla dolmazsa, onun engin ruhu da kendi anlayışına denk engin denizler aramakta idi. Böylece pek çok yerler gezmiş, bir çok erenler, veliler ve şeyhlerle görüşmüştü. Bundan dolayı kendisine “Şems-i Perende”, yâni “Uçan Şems” demişlerdi.
Şems, Mevlânâ hakkında diyor ki: “Mânâ denizin dalgıcı (o mânâ denizinden inci çıkaran) Mevlânâ’dır. Ben ise tacirim. Yâni o incileri alıcıyım, onların kıymetini ancak ben bilirim.”
Yarın: Şems’e göre edep, ahlâk ve…