Öncelikle geçirdiği bir kalp krizi tanısıyla Konya’da özel bir Hastane’de apar topar ameliyat olup sonrasında (12-13 gün sonra) fenalaşıp şu anda yaşama tutunmaya çalışan sevgili Azam Sadıkoğlu abime geçmiş olsun dileklerimi iletirim. Kendisine Yaradan’dan acil şifa dilerim.
Umarım ameliyat öncesi ve sonrasında eksik ya da yanlış bir şeyler olmamıştır(!)
Bunun yanında da geçen hafta kalp krizi sonucu ameliyat olan ancak kurtarılamayarak hayatını kaybeden Diyarbakırspor kaleci antrenörü, Orduspor’un 70’li yıllardaki efsanevi kalecisi Sevgili Öner abime de (Piroğlu) rabbimden rahmet dilerim. Mekanı cennet olsun. Tecrübem der ki; bizi yoran lüzumsuz insanlar için, kalbimizi zorlamayalım.
Gelelim konumuza;
Son zamanlarda malum her şey çok hızlı gelişiyor. Zaman su gibi akıp gidiyor.
Bakıyorsun her şey monotonlaşmış gibi. Zamanın değiştiğini sanıyoruz oysa zaman aynı.
Değişmeyen, değişmek istemeyen biziz. Direnen biziz.
Hâlbuki her gün bize ne nimetler sunuluyor. Bunun farkında bile değiliz.
Çünkü sebebi çok açık kendimizi tanımıyoruz, çevremizde olup bitenleri hep aynı gözlükle görüyoruz.
Yıllardır insan psikolojisi ile ilgilenen biri olarak bunun çok rahat söyleyebilirim. Biz daha bilinçaltımızda neler saklı onu çözememişiz.
İnsanın kendine, kendi bedeni ve ruh sağlığı için ayırdığı zaman oldukça az. Bu bazılarında hemen hemen yok gibi uykunun dışında. Ki orda da rüyaları onu yalnız bırakmıyor. Onun için ne olursa olsun kendimiz için bir şeyler yapmalıyız. Kendi ruh sağlığımızı koruma adına kendimizi yeniden keşfetmeye çalışmalıyız.
Kendimizi tanımalıyız.
-Ne yazık ki bu günümüzde birçok insan kendisini tanımadan başkalarını tanıdığını iddia etmektedir.
-Kendi kapasitesinin ne olduğunu bilmeden, karşısındakinin kapasitesi hakkında fikir yürütmektedir.
-Zayıf ve güçlü yönlerimizin ne olduğunu hala birçoğumuz bilmemekteyiz.
Kaldı ki insan kendisini ne kadar iyi tanırsa, kendisi ruh yapısı ne kadar sağlıklı olursa ona paralel olarak da çevresine olan katkısı o kadarda olumlu olur. Kendisi ile barışık insan çevresine pozitif enerji verir. Hep kulaktan dolma, sanal ortamda olan şeyleri sanki gerçek hayatımızın bir parçası gibi algılamaya başlamadık mı son dönemlerde?
Nerde ise odadan odaya Whatsapp, Tango, Messenger vb.. ile iletişim çabasındayız? Biraraya geldiğimizde de dış dünya ile iletişim devam etmekte. Daha yarım saat önce görüştüğümüz arkadaşlar ile yazışıyoruz yanımızdakine saygı göstermeden!
Nerde o güzel sohbet ortamları? Kim en son hangi kitabı okudu? Kim en son ailesi ile televizyon olmadan bir akşam geçirdi?
Ne zaman evimizde sorunlarımızı masaya yatırıp, bir toplantı kültürü havasında tartıştık?
En son okuduğumuz kitabı en son hangi aile ortamında tartışıp ondan kendimize ders çıkardık? Bunlar bizim kanayan yaralarımız değil mi?
Anlayamamak, anlaşılmamak, anlatamamak...
İşte bunların pozitif yönde olabilmesi ve birbirimizi iyi anlayabilmemiz için,
hepimizin belli bilgi, birikim, beceri ve eğitim seviyelerinin birçok orta paydalarda buluşması gerekmez mi?
Zaten birçok ortak özellikleri olan insanlar birbirleri ile iyi anlaşmıyor mu? Ama bu ortak özellikler olumlu ortak özellikler ise topluma yararlı bir şekilde geri döner aksi halde toplum içinde infial yaratacak olayların başlangıcı olur. Ne olur kendimizi tanıyalım.
Bunun için gerekli olan her şey günümüzde mevcut.
Hala kitaplar var. Hala etrafımızda bize model olabilecek insanlar hepimizin yakınında mevcut. Yeter ki isteyelim. Derim ki; “Artık kendi içimizde saklı o yabancı kendimizi tanıma hakkını kendimize verelim.” Kendimizle ilgili gerçeklerle yüzleşmekten kaçınmayalım. Kendimize soralım ben kimim? Ne olur...
Koca Yunus dememiş mi?
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin, ya nice okumaktır.”