Hoş geldin Eylül dedik demesine amma…Eylül ve rakamlar…Eylül ve zamlar…Eylül ve okullar…Eylül ve kışa doğru…Eylül ve kiralar kördüğüm…
Üstelik çok düğümlü….
Düğüm-düğüm bağlanmış bir halde…
Ya o düğümler açılacak…
Ya da kesilecek…
Anadolu’nun kördüğümünü kılıcıyla kesip atan İskender efsanesini bilirsiniz?
Eylül’de bu kördüğümler çözülme eğilimi mi gösterir, yoksa yanına yeni kördüğümler mi eklenir?
Henüz Eylül’ün başı…
Lakin, açlık sınırları, yoksulluk sınırları karmakarışık…
Yoksulluk sınırı kırk bin lira…
Emekli aylığı yedi bin beş yüz lira…
Asgari ücret on bir bin dört yüz iki lira…
Cümleten fakir, cümleten yoksuluz….
Orta sınıf vardı yani….
Orta direk…
Direk çatırdayalı, kırılalı, başımıza geçeli çok oldu…
Yine bir Eylül ayı geldi çattı.
Çocukluğumuzda mali yılbaşı olan ay Mart ayıydı. Mart ayı dert ayı derdi babalarımız, dedelerimiz…
Artık mart ayının yerini Eylül aldı….
Bizim neslin eylül ayı ile arası çocukluğumuzdan beri iyi değildi zaten…
Şimdiki öğrenciler bilmez, Eylül’de bütünleme imtihanları vardı, tek ders imtihanları vardı…
Eylüle kalmak, Eylül’e gelmek ya sınıfta kalmak ya da can havliyle geçer not alıp sınıfı geçmek vardı…
Bizim nesil daha o zamanlardan sevememişti Eylül ayını…
Garibim Eylül ayının elbette bir suçu taksiri yok. Bizimde yok amma, ne diyelim, kime ne söyleyelim.
*****
Eylül eğitim problemleriyle perdeyi açtı. Hem de ardına kadar.
Problemler bugünün ücretleriyle, gelirleriyle altından kalkılacak cinsten değil…
Kayıt paraları, beslenme çantaları, öğrencilere bir öğün yemek verilememesi yani okul beslenmesinin bir türlü çözümlenememesi.
Okula aç gelen, aç olduğu için okulda fenalık geçiren, bayılan çocuklarımızın durumu…
Üniversite gençliğinin yurt ve barınma imkanlarının kolay karşılanacak boyutlarda olamaması.
Ve öğrenci Velilerinin çaresizliği…
Çocukların kazandığı üniversiteye sevinememesi…
Daha şimdiden ne yapacağız diye derin derin düşünmeye başlayan aileler.
Bu saydıklarıma küçük öğrencilerin kırtasiye masrafları, önlük, forma, ayakkabı ve benzer ihtiyaçları dahil değil…
Alt alta yazıldığında ve toplandığında çıkan rakamlar ürkütücü…
Bu maliyetin altından kalkabilecek bir ailenin aylık geliri yoksulluk sınırının üzerinde olması gerekiyor.
Eylül ayı işte böyle bir hengameyle ben geldim dedi…
Dokuzuncu ay geldi amma, sıkıntılarıyla ve dertleriyle pek de hoş gelmedi. Daha şimdiden Eylül stresi sardı aileleri.
Meteoroloji Eylül ayı da sıcak geçecek diyor…
Bu kadar sıcağı kaldırabilecek miyiz?
Bu işin ucundan kimse tutmayacak mı?
Sorular çok, cevap yok, anlayacağız hepimizi oldukça uzun ve bir başımıza bir 30 gün bekliyor…
Okul öncesi günler ayrı, okul günleri ayrı ve devam eden günler bir başka ayrı…
Rabbim velilerimizin, ana-babaların ve her yaştaki öğrencimizin yardımcısı olsun.
*****
Eylül ayı Türkiye için istiklal ayıdır aynı zamanda. İstiklaline kavuşma ayıdır. Kurtuluş ayıdır. İzmir’in Yunan işgalinde kurtuluşunun tarihi olan 9 Eylül 1922, yüz bir yıl öncesinin sevinç günüdür. Bayram günüdür. Cumhuriyet’e doğru atılan en büyük adımdı.
O Eylül ayı gerçekten muhteşem bir aydı….
26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz geniş bir yelpaze içerisinde, aynı zamanda bir kurtarma harekatıydı. İşgali kesin olarak yok etme ve sona erdirme harekatıydı.
Büyük taarruzla birlikte 27 Ağustos’ta Afyon kurtarıldı ilk önce, 30 Ağustos Başkumandanlık Meydan zaferi ile birlikte de Kütahya’yı kurtarmıştı Türk ordusu Yunan zulmünden.
Sonrası mı?
1 Eylül’de Uşak kurtuldu.
2 Eylül’de Eskişehir….
6 Eylül’de Bilecik kurtarıldı…
Yine aynı gün yani 6 Eylül’de Türk birlikleri Balıkesir’i kurtardılar.
7 Eylül’de Aydın kurtarıldı Yunan işgalinden…
8 Eylül’de Manisa düşmanın elinden alındı ve İzmir’e bir günlük mesafeye gelinmişti.
11 Eylül’de ise Bursa kurtarıldı
Bu illere ait ilçelerin kurtuluşları da Eylül ayına yayılarak devam etti.
İşgal altındaki şehirlerimiz, ilçelerimiz, kasabalarımız ve köylerimiz Yunan mezaliminden Eylül’ü takip aylarda da kurtarılmaya devam edildi.
*****
Eylül deyince 12 Eylül’den söz etmemek olmaz.
12 Eylül hemen herkes için hüzünlü, buruk, keder ve acıyla dolu günlerin bir hikayesi. Belki de tam olarak yazılamayan, anlatılamayan bir romandan parça bölük ara başlıklar…
12 Eylül 1980 yaşadığımız hayat içerisinde hemen hepimizi çok etkiledi. 12 Eylül’e gelinceye kadar yaşadıklarımız kolay günler değildi.
Bi-taraf olan bertaraf olur sözü yaygındı o zamanlar. Herkes safını tarafını öğrencilik yıllarından itibaren belli etmek zorundaydı.
Türkeşçiler, Ecevitçiler, Erbakancılar diye tasnif ediyordu halk her birimizi…
12 Eylül’e kadar kavga ede ede gelindi. Acı ile hatırlanan, yürek burkan, onulmaz dertler, yaralar açan olaylar yaşandı.
Bunlar yetmedi…
12 Eylül sonrasında, yıllarca süren sorgular, işkenceler, hapishaneler, idamlar bir nesli duman etti.
Perişan etti, hayata küstürdü, ancak hapishaneler yıllar önce birbiri ile ölümüne vuruşan insanları yan yana getirdiğinde bazı gerçekler ortaya çıktı.
İçerdekiler ve dışarıdakiler 12 Eylül’ü ayrı ayrı sorguladı. Önce zihninde, sonra sessizce ve sonra bağıra bağıra…
43. yılında hâlâ kapanmayan bir yara olarak kaldı 12 Eylül!...