Bizi biz yapan analarımız, bacılarımız, hayat arkadaşımız, hayatımızın yarısı hatta çok daha fazlasını ifade eden kadınlarımız sadece “Kadınlar Günü”, “Sevgililer Günü”, “Anneler Günü” ve “Doğum Günü” gibi özel günlerde değil yılın her günü hep hatırlanmalı ve hep baş tacı edilmelidir.
Yaşamımızda, doğumdan ölüme, hayatın her anında varlıklarını hissettiğimiz, ihtiyacımız olduğunda desteklerini esirgemeyen, eğiten, yetiştiren, bizi biz yapma yolunda yüreklerindeki sevgi ve şefkati karşılıksız olarak ilk önce anne olarak bize veren kadınlarımız toplumların geleceğinin mimarlarıdır.
Hayatın her alanında artık vardır kadınlarımız. Gerek evde, işte, sokakta, gerekse ilimde, savaşta, cephede her yerdedir kadınlarımız. Günü geldi bebeğinin kundağında mermi taşıdı, çocuğuna siper oldu. Günü geldi eş oldu, sadık bir dost, güvenilir bir sırdaş oldu kadın. İçten bir gülümsemeyle sığınacak bir yuva oldu kadın.
Önce kıymetli bir çocuk sonra müşfik bir anne oldu. Bir çocuğu şefkatle, öz veriyle, en içten duygularla büyütüp ondan iyi bir insan çıkardı, ailesini onurlandırdı. Zamanı geldiğinde yuvayı yapan dişi kuş oldu, toplumun temel taşını inşa etti. Geleceğin mimarları oldu kadınlarımız.
Hiçbir fedakârlıktan kaçınmadan yanımızda olan kadınlarımız, şüphesiz en değerli varlıklarımızdır. Anne olarak aile içindeki sorumluluklarının yanında tarihin her devrinde de aktif olarak rol alan kadınlarımız her övgüye değer, her övgüye layıktırlar. Onlara hak ettikleri değeri sadece Dünya Kadınlar Günü gibi bir günde değil hayatın her anında ve her gününde göstermeli, her zaman bunu hissettirmeliyiz.
Kadın sadece iki heceden oluşan bir kelime değildir. Kadın hayatın kendisidir. Kadın zenginliktir. Kadın üretkenliktir. Kadın topluma yön verendir. Unutmayalım ki erkek baş ise kadın boyundur, o nereye isterse başı döndürür. Onun için boynumuzu hoş tutmalıyız ki doğru yöne dönelim.
Kadının toplumdan tecrit edilmesi, ötelenmesi, şiddete maruz kalması toplumun istikbalini tehlikeye düşürür. Son yıllarda artan kadına şiddet ve taciz hadiseleri maalesef bu yöndeki kaygılarımızı artıyor. Toplumuza yakışmıyor. Bu taciz ve baskılara hep birlikte karşı durmalıyız.
Asr-ı Saadet’ten önce yüzyıllar boyunca yaşama hakkı tanınmayan, doğumundan utanç duyulan, diri diri mezara konan hiç değer verilmeyen kızlara, kadınlara İslamiyet ile birlikte öyle bir güneş doğdu ki, ayaklar altından alıp omuzlar üzerine taşındı. Ayaklarının altına cennet-i ala serildi. İslam dini kadınlara kıymet veren bir dindir. İnananlar için kadın kutsaldır. Erkeklere emanettir.
Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşundan itibaren başlatılan yeniden doğuş hareketinde Dünya’da pek çok ülkede o yıllarda olmayan kadına seçme seçilme hakkı tanıyan bir ülke olmanın onurunu yaşıyoruz. Cumhuriyet rejimine layık bireyler olarak kadınların hakkını teslim etmeliyiz.
Sağlıklı, temiz ve güvenli bir gelecek için gerekli olan sevgiyi, şefkati, merhameti ve fedakârlığıyla bize öğreten bizlere örnek olan kadınlarımızı el üstü tutmalıyız. Kadın ve erkeği karşı karşıya getirmeden, kadın ve erkeğin beraber ve eşit olduğu adil bir sosyal hayatın inşası temel hedefimiz olmalıdır.
Araştırma şirketlerinin yaptığı anketlere göre ülkemizdeki kadınların % 70 den fazlası mutsuz. Mutsuzluğun sebebi tabii ki erkek egemenliği ve erkek baskısı.
Aslında biraz empati, biraz saygı, biraz anlayış ile çözülebilecek her şey. Ama halen kızı, kadını ikinci sınıf gören ve bunu kendine bile itiraf edemeyen, erkek hegemonyasını hayatın merkezine alan insanlarla dolu her yanımız. Bizim mücadelemiz bu hem cinslerimizle baş etmek olmalıdır.
Sosyal ve demokratik devlet anlayışı gereği, gelişen ve değişen dünyamızda kadınları hak ettiği yerini almış bir toplum, eğer kadınlara saygı duyuyor ve onu yeterince koruyup kolluyorsa ciddi adımlar atmış demektir. Bu bağlamda kadına verilen değer medeniyetinde bir ölçüsüdür. Gelişmişliğin göstergesidir. Bu göstergede sınıfta kalmak istemiyoruz. Kalın sağlıcakla.
ÇEVRECİ SÖZÜ: Temiz ve sağlıklı bir çevrenin mimarı da kadınlarımızdır.