Her sabah uyandırılıyor ve yeni bir güne merhaba diyorsunuz. Sabah evden çıkmadan önce, tedbirinizi alıyorsunuz. Nedir bu tedbirler derseniz, yüzünüzü yıkıyor, makyajınızı yapıyor, kıyafetlerinizi özenle seçip insanların size gıptayla bakmasını, kınamaması için her türlü yüzeysel tedbirlerinizi alıyorsunuz. Yani her şey yüzeysel yaşama düşüncesindedir. Bilmiyorum, kaçımız bunların yanında iç güzelliğimizi süslemek derdindeyiz acaba.
Hepimiz bir şeyler için tedbir alırız. Kimimiz sevdiğimizin zarar görmemesi için, kimimiz kazaya karşı, kimimiz insanların kızması, kınaması, kimimiz mal mülk sevdasıyla malını ve parasını korumak için çeşitli tedbirler alıyoruz da, vicdanımızı ve insanlığımızı korumaya tedbir almıyoruz. Aslında tedbir, rahatlık, huzur ve mutluluk kaynağıdır.
Kaçımız vicdani sorumluluklarımızı düşünerek gün içinde insanlara faydalı olmak için kendini kontrol edip tedbirini alıyor, aldığı bu tedbirle günü yararlı geçirip, gece rahat ediyor, rahat uyuyabiliyor? Vicdani sorumluluk insanlık erdeminin en büyük özelliklerinden birisidir. Merak ediyorum, kaçımız bu vicdani sorumluluğun farkındayız?
Unutmayın, herkes bir gün sonsuz âleme uyandırılmak için doğacak. Ölüm, sonsuz âlem için yeniden doğuştur. Sanmayın ki ölüm her şeyin bittiği, rahatladığınız ve uyutulduğunuz bir zaman dilimidir. O bekleme anından sonra gerçek âleme tekrar hesap vermek için uyandırılacaksınız. Bu âlemde aldığınız tedbirler, vicdani sorumluluk, insanlığınız ve Yaradan’a kulluğunuz ölçüsünde rahatınızı veya rahatsızlığınızı belirleyecek. Aldığınız tedbirler dünyalık mıydı yoksa bununla birlikte yaratılış gayesinin dışına çıkmadan, insanlığa hizmet ve vicdani sorumluluklarınız için miydi? İşte o âlemde ona bakılacak, hangisine daha çok önem verdiyseniz, onunla değerlendirileceksiniz.
Ne içtin, ne yedin, ne giydin ne giymediğinden öte, nasıl kazandın nasıl harcadın, hak yedin mi, yaptığın iş karşılığı aldığın paranın hakkını verdin mi, insanlığını, inancını koruyacak tedbirleri aldın mı, almadın mı, aldıysan ne kadarını uyguladın, ona bakılacak.
Öyle bir hale gelmişiz ki, insanlar sol elle yemek yemenin haramlığını konuştuğu kadar hak yemenin, adaletsizliğin, vicdansızlığın haramlığı konuşulmadı bu ülkede. İşte bu yüzden sol elle yemek yemekten vazgeçtik ama adaletsizlikten, kul hakkı yemekten, vatana millete ihanetten ve haram yemekten vazgeçmedik. Kendimizi ve inancımızı, basit ve dar kalıpların içine hapsettik. Basit günahları terk ederek, büyük günahları görmezden gelerek kendimizi kurtardığımız zannettik. Aslında bunların hepsi kul hakkıydı ve Cenab-ı Hak, “kul hakkıyla gelmemeyi emrediyordu”
Bu ülkede, hak yemenin haramlığı, sol elle yemek yemenin haramlığı kadar konuşulmadı dedim ya, çocuğumuza sol elle yemek yemenin haramlığını öğrettik ama kul hakkı yemenin, adaletsizliğin, arkadaşına, vatanına milletine ihanetin, gıybetin ne büyük günah olduğunu öğretemedik. Aman “sol elle yemek yeme de, başka ne yaparsan yap” dercesine. Oysa vicdan sahibi olmayı, hakkı adaleti korumayı öğretmekten kaçındık ve gelecek nesillerin paylaşımdan uzak, her şeyi kendine hak görecek şekilde kazanmak için her yolun mubah olduğu bilinciyle yetiştirdik.
Evden çıkarken, çocuklarımız ve kendimiz için dışarının soğukluğuna karşı tedbirler aldığımız kadar, çocuklarımızın ve bizim geleceğimiz için vicdani soğukluğumuza karşı tedbir almayız.
Hayatın acımasızlığından yakınır, bu acımasızlığa karşı maddi tedbirleri alırken, geleceğimizi şekillendiren kişiliğimiz ve inançlarımızı koruyamıyor ve tedbir almıyoruz.
Hayat böyle işte! Hepimiz dünyalığız ve dünya tedbirleriyle meşgulüz. Oysa hepimiz ölümlüyüz de, bunu biliriz ama ölmeyecek gibi yaşarız.