“GELENEK VE MODERNİTE ARASINDA İSLÂM” KONYA’DA MASAYA YATIRILDI

Mustafa Balkan

YORUM  - ANALİZ

  • Diyanet İşleri Eski Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, “Yeni dünya ve sorunlarına karşı bir metodoloji geliştiremediği için Müslümanlar gelenek ve Modernite arasında sıkıştı kaldı” dedi.

BARDAKOĞLU: “İslâm dünyasının bugün Modernite karşısında tavrının ne olacağı, onunla sağlıklı bir ilişkinin nasıl kurulabileceği, bunun kural ve sınırlarının ne olacağı konusuna daha çok kafa yorması, bunu yaparken de birbirinin dindarlığını yargılamaya gitmeksizin soğukkanlı bir şekilde her bir farklı tezi tartışabilmesi gerekmektedir.”

Konya Büyükşehir Belediyesi, Necmettin Erbakan Üniversitesi İslami İlimler Araştırma Vakfı’nın (İSAV) ortaklaşa düzenlediği  “Gelenek ve Modernite Arasında İslam Yorumları” konulu tartışmalı ilmî toplantı, içtihat kapısının aralanması açısından güzel bir deneyimdi. Siyasi içtihat kapısı her zaman açık olmasına rağmen gelenek ile modernite arasına sıkışan İslâm açısından dini içtihat kapısı neden kapalı kalsındı ki…

Konevi Kültür Merkezi’nde iki gün devam eden bu toplantıyı önemine binaen takip ettim. Son derece yararlanmakla birlikte çok gecikmiş bir toplantı olduğunu söylemeliyim.  Ortaya çıkan sonuçlardan bir tanesi, mevcut ilâhiyat fakültelerinin mevcut yapısıyla gelenek ile modernite arasında sıkışan İslâm yorumlarına cevap veremeyeceği anlaşıldığından bünyesinde tekrar yapısal değişikliklere gidilmesi gerektiği fikrinin ortaya çıkmış olması. Özellikle sosyolog  kökenli konuşmacıların bunu dile getirmeleri önem arzediyor.

İSLÂM’I İYİ TEMSİL EDEMİYORUZ

Diyanet İşleri Eski Başkanlarından Prof. Dr. Ali Bardakoğlu, “dinî geleneği anlamada ve günümüze aktarmada, birey ve toplum olarak İslâm’ı temsilde iyi durumda olmadığımız” gerçeğini dile getirirken “yakın ve uzak çevremizde hiç de razı olmayacağımız bir İslâm algısının giderek yerleşmeye başladığı” acı gerçeğini de vurgulayarak Müslümanlar ile 2 milyara yaklaşan İslâm dünyasının düştüğü acziyete dikkat çekiyordu. Bardaklaoğlu, “son iki yüzyılda İslam ülkeleri olarak moderniteyi temsil eden Batı’yla ilişkilerimiz, gerek dinî sebeple gerekse Batı’ya karşı duyulan bir kısmı haklı öfke ve kuşkular sebebiyle oldukça gerilimli” olduğuna işaret ettiği açılış konferansında, konuyu din bağlamında, “Din ve Sosyal Değişim, Sosyal Değişim ve Dinî İlimler (Kur’an, Sünnet, Fıkıh, Kelâm, Tasavvuf), Gelenek ve Modern Toplum, Modernizm Mi Modernlik Mi? İslâm Dünyasının Modernite ile İlişkisi” başlıkları altında ele aldıktan sonra şu sonuca varıyor:

“İslâm’ı anlamada gelenek önemlidir. İslâm’ı yaşanmış ve yeryüzüne inmiş bir din olarak tanımlayabilmemiz için üç tane boyut var: Kur’ân-ı Kerîm, Sünnet ve dinî gelenek. Ana bu tanımayı geleneği putlaştırarak ye da yok sayarak değil, geleneği anlayarak, onu yorumlayıp ondan anlamlar çıkararak yapabiliriz.

Son yüzyıllarda yeni dünya ve sorunlarıyla karşılaştığında nasıl davranacağına dair bir metodoloji ve tefekkür geliştiremediği içindir ki, Müslümanlar gelenek ve Modernite arasında sıkıştı kaldı. Islahatçı düşünce Selefiliğe ve İhvân-ı mislimin gruplaşmasına evrildi. Katı gelenekçiliğe haklı olarak karşı çıkanlar kendini ya koyu bir selefiliğin, ya da dünyevileşme ve modernizmin içinde buldu. İkisi de belli bir arayış sonucu sığınılmış duraklar olsa da, dini doğru anlama adına ikisi de sorunlu.

Günümüzde Müslümanlardan geleneğe sahip çıkma iddiasında olanları dahi farkında olmadan teoride karşı olduğu modernleşmeyi kademe kademe yaşadığı, hatta bir kesimin giderek dünyevileştiği söylenebilir. Çünkü modern dönemin gelenek algısında dinî hükümlerin gayesinin, dinin özündeki samimi dindarlık ölçütlerinin, ahlâkî duyarlılıkların yerini giderek şekillerin ve kuralların aldığını üzülerek görmekteyiz.

İslâm dünyasının bugün Modernite karşısında tavrının ne olacağı, onunla sağlıklı bir ilişkinin nasıl kurulabileceği, bunun kural ve sınırlarının ne olacağı konusuna daha çok kafa yorması, bunu yaparken de birbirinin dindarlığını yargılamaya gitmeksizin soğukkanlı bir şekilde her bir farklı tezi tartışabilmesi gerekmektedir. Bu yapılmazsa, öyle anlaşılıyor ki gelenek ve Modernite arasındaki gerilim, şeklî, psikolojik, zaman zaman da ayrıştırıcı bir çizgide, genelde de dindarlık duygusallığıyla ele alınmaya bir süre daha devam edecek, daha sonra da olayların akış rotası Müslümanlar tarafından kendiliğinden içselleştirilmeye başlanacaktır.”

İSLÂM DÜNYASININ SORUNU: BÂTINÎLİK

Dini Anlamada Yöntem Sorunları’ndan tutun Kur’an ve Meal Merkezli Din Anlayışı’na ve İslâm Yorumlarında Hz. Peygamber’in ve Sünnetin Yeri’nden Bireyselleşme ve Günümüz İslâm Yorumları Üzerine Etkisi ile Popüler Kültür ve İslâm Yorumları Üzerine Etkisi’ne varıncaya kadar pek çok konunun müzakere edildiği bu ilmî toplantıda; şu sorulara da cevaplar arandı:

“İnsanlara Ulaşacak Bir Din Dilinin İnşası Nasıl Sağlanabilir? Dinin İnsana Ulaşmasında Sanat, Edebiyat ve Mûsıkî Hangi Çerçevede Kullanılabilir?” Ayrıca; “İlâhiyat Fakültelerinde Üretilen Dinî Bilginin Niteliği ve Bilgi Üretenlere Duyulan Güven ve itibar Sorunu” ile “İlâhiyat Fakültelerinin Çağdaş Dini Sorunlara Çözüm Üretmedeki Yeterlilik Sorunu” da bu toplantıda masaya yatırıldı.

Konuşmacılardan Prof. Dr. Hasan Onat, haklı olarak “Müslümanların bilim geleneği var mı?” diye sorarken 1951-2011 yılları arasında 10 binin üzerinde yüksek lisans yapıldığını hatırlatarak doktora tezlerinin de bir geleneği olmadığını söyledi. Gelenek olmadan bilimin de olamayacağını belirten Hasan Onat, Müslümanları eskiden bilimsel bir geleneğe sahip olmalarına rağmen bizim bunun farkında olmadığımızı ve bu sebeple de Müslüman bilim geleneğinin âtıl vaziyette olduğunu ve 2 asırdan beri de bu geleneği aradığımızı dile getirdi. İslâm’ın hiç kimsenin tekelinde olmadığını da ifade eden Onat, sözlerine şöyle nokta koydu: “Kök hücrelerimiz hâlâ diri. Müslümanların özne olmaya ihtiyacı var. Onun için bilim üretmeliyiz. Ben İslâm bilim geleneğinin üretilebileceği kanaatindeyim. İslâm dünyasının en büyük sorunu ise Bâtınîliktir.” 

MODERN DÜNYA İLE DİN ARASINDA BÜYÜK ÇELİŞKİ

Modern yaşam arasındaki en temel çelişkiyi bu iki resim sanırım gayet açık bir şekilde anlatıyor. Modern dünya ile din arasındaki o onulmaz çelişkiyi önce inşaat ve sermaye karakterize eder, sonra siyaset.

Devam edecek.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.