Bazen adı konmamış sorunlar olur. Kimse sorunun ne olduğunu bilmez ya da bilmezden gelir. Sorunun etrafında döner durur. Sorunu çözmek için kimse eteğindeki taşı dökmez. Bir türlü sadede gelinmez. Herkes esas soruna eğilmeden sorunu çözme derdinde. Bu durum karanlık yerde eşyasını yitirdikten sonra eşyasını bulmak için aydınlık yerde yitiğini arayan ama bir türlü bulamayan Nasrettin Hoca’ya benzer. Yine bu durum, teşhisi konmamış hastaya ağrısını kessin diye ağrı kesici vermeye benziyor.
Konuyu biraz müşahhaslaştırayım. Malumunuz Milli Görüş çizgisinden bir grup, "Yenilikçi hareket" olarak partilerinden ayrıldıktan sonra sırt sırta vererek kurdukları partileri kısa zamanda zirveye oturdu. İyi, güzel ve yararlı hizmetler yapmış olmalılar ki halk onlara hep iktidar vizesini verdi. Hala da iktidardalar. Yalnız bu iktidar yola birlikte çıktıkları iktidar değil. Dümenin başında kalan dışında yol arkadaşlarının kahir ekseriyeti gemiyi terk etti veya terk ettirildi. Partide azımsanamayacak bir küskünler ve kırgınlar ordusu oluştu.
Parti şimdi yeniden yol ayrımında görünüyor. Ya gemiyi veya treni terk edenler yeniden kazanılıp eskisi gibi yola devam edilecek ya da tıpkı eskiden olduğu gibi parti "Gelenekçi" veya "Yenilikçi" diye bölünecek. Çünkü alttan alta yeni parti çalışmaları yapıldığı haberlere yansımaktadır. Partiye gönül vermişlerin en büyük arzusu partinin bölünmeden tek parti çatısı altında yeniden bir araya gelinmesi; kızgın, küskün ve kırgınların geri dönmesi. Siyasette bir gün çok uzun sayılır. İlerleyen günlerde ne tür gelişmeler olur? Bekleyip göreceğiz.
Çoğu kimse bu durumu makam, mevkileri paylaşamadılar. Küskünlük de bundan şeklinde görüyor. Hatta adını "Trenden inenler" diye adlandırıyorlar. Halbuki mesele treni terk etme, trenden indirilme veya makam ve mevkiden uzaklaştırmaktan ibaret değil. Dışarıdan okumaya çalışan biri olarak esas mesele yol, yöntem, metot ve yönetim tarzı. Bu durum daha önce "Gelenekçi" ve "Yenilikçi" durumlarına benziyor. Tedbir alınmaz, bir araya gelinmez, sorunlar masaya yatırılmaz, taraflar birbirine ödün vermez tavırlarını devam ettirirler ise aynı akıbete doğru gidiyorlar. Bugünkü durum o günlere çok benziyor. Tek farkı "Gömlek" çıkarıldığında bu ülkenin yeni bir harekete ihtiyacı vardı. Bugün ise yeni parti ihtiyacı olup olmadığı tartışma konusu. Bugünkü durum zayıflamaya yüz tutmuş güçlerinin iyice zayıflaması sonucunu doğurabilir.
Böyle bir durumda çoğunluk gemiyi veya yer edenlere kızıyor, gelin geriye diyor. İzin verirseniz sorunu biraz daha açmak istiyorum. Olaya her iki kesimin gözüyle (kaptan ile gemiyi terk edenler) gözüyle bakmaya çalışacağım:
Halktan defalarca iktidar vizesi alan geminin kaptanlığı tek kişinin üzerine binmiş görünüyor. Bu tek kişi tüm yetkileri üzerine alarak gemiyi sağa-sola çarpmadan, yolda yeni yolcular alma niyetiyle gemiyi limana götürmeye çalışıyor. Öyle çalışıyor ki ne dinleniyor ne de uyuyor. Durmadan koşturuyor. Kaptanlıkta kendisine yardımcı olsun diye aldıkları yeterince faydalı değil. Zaten kaptan da bunlara pek güvenmiyor.
Gemiyi şu ya da bu şekilde terk edip ama daha tam uzaklaşmayan eski yardımcılar ise "Tüm yetkiyi üzerine aldın, gemiyi hızlı bir şekilde limana götürmeye çalışıyorsun. Eskisi gibi istişare etmiyor, söz dinlemiyorsun. Gemi bu şekilde yol alamaz. Varıp duvara toslayacaksın. Yine geminin başında sen ol, eskisi gibi görev dağılımı yap. Bu durum hem kendin hem gemin için elzemdir. Çünkü kaptanlık, kişinin tek başına götüremeyeceği kadar zordur. Bak biz uzaklaştık. Gemi eskisi gibi iyi gitmiyor. Yalpa yapıyor sürekli. Böyle giderse gemiyi batıracaksın. Bak eskisi gibi geminin müşterisi kalmadı. Memnun olmayıp bizden ayrılan müşteri diğer gemiye biniyor. Çünkü bu işleri tek başına yapmaya kalkınca müşteriye kızıyor, ayar veriyorsun. Ki bu doğaldır. Çünkü geminin güvenilir yardımcıları olmayınca her işe sen koşuyorsun" demeye çalışıyorlar.
Kaptan ve gemiyi terk edenler sorunu çözmek istiyorlar ve bunda samimi iseler bunun yolu iletişim, istişare ve kendileriyle yüzleşmektir.