Üniversite yıllarında tanıma imkanı bulduğum rahmetli Mehmet Kaplan ve Memet Fuat, eleştiri türüne daha yakın duracağım edebiyat yolculuğumun çıkış kapısı oldular. Bu sayfada da sıkça adını okuduğunuz bu iki isme, elbette ilerleyen yıllarda pek çok kıymetli isim eşlik edecekti: Romanda Fethi Naci, şiirde Hüseyin Cöntürk, Mehmet H. Doğan vb. gibi.
Şiire yeterince mesai harcamamış olmak hala bir pişmanlıktır benim için. Hikaye ve roman kadar şiirden teorik ya da pratik olarak anlayamamak, bunun belli bir yaştan sonra telafisinin bana çok zor gelen bir süreç olması, eleştirid türünde hikaye ve roman gibi alanlara yönelmeme neden oldu. Bundan şiirle hiç ilgilenmediğim, şiire ilgi duymadığım manası da çıkmasın; elbette genç şairleri, özellikle bir Kaan Eminoğlu’nu, Eray Sarıçam’ı, Hakan Şarkdemir’i, Serkan Işık’ı, Burak Ş. Çelik’i okumaya, Osman Özbahçe’nin şiir üzerine ufuk açıcı eleştirilerini takip etmeye çalışıyorum. Fakat gerçekleşen alfabe ve dil inkılapları neticesinde bize kalan, yaşamaya çalışan kelime hazinemizle, kafiye/ölçü gibi şekilsel inceliklere dikkat edilmeden serbest şiir denen kolaylığa kaçılması şiirimizin pür melalini pek de parlak göstermiyor bana göre.
Hikayeye gelince… Şiirimizdeki benzer durum maalesef hikayemizde de uzunca bir süredir yaşanmakta ve hala ya da yaşamaya devam ediyor. Elbette ki yenilik, gelişim olacak ama bu minvalde; deneme mi hikaye mi ne olduğu belli olmayan metinlerle, sigara telefon vs. markaları vermekle, tek bir harfle ya da noktalama işaretiyle yeni teknikler, deneysel çabalar deniyoruz denerek kadim hikaye geleneğimizin dejenere edilmesi; ve dahi özellikle bazı hikayeciler arasında yaşanan ahbap çavuş ilişkileri, belli isimleri daha çok kayırma, aralarında top çevirmece gibi olaylar, sosyal medyada özellikle yine bazı hikayecilerin lakayıt ve ezik tavırları, paylaşımları beni bu türden de soğuttu. Şiir için söylediğim burada da geçerli, elbette ki hikaye okumaya, belli isimleri takip etmeye devam ediyorum.
Son ve içime sinen kale olarak roman kaldı. Okumalarımda ve naçizane eleştiri yolculuğumda başköşede roman oturacak gibi görünüyor bundan sonra.
Bu uzunca sayılacak durum değerlendirmesinden sonra başlığa gelelim. ‘Gemide Yer Yok’ da ne ola ki!
‘Gemide Yer Yok’, Ömer F. Oyal’ın Yapı Kredi Yayınları arasında daha bu ay çıkan, dumanı üstünde yeni romanının adı. Halen Orta Asya-Kafkasya raportörlüğü yapan, 2016 yılında ‘Magda Döndüğünde’ adlı eseriyle Ankara Üniversitesi Roman Ödülü’nün sahibi, yedi roman ve bir inceleme kitabına imza atan 1959 doğumlu başarılı bir romancı.
Oyal, bu son romanında hazırlıksız yakalanılan bir iç savaşta yaşanan gündelik olaylar eşliğinde merhamet, yaşlılık, sevgi, yeni dünya düzeni gibi konuları akıcı, anlaşılır bir üslüpla anlatıyor. Roman, 206 sayfadan mürekkep, az önce söylediğim gibi gerçekten hiç sıkmıyor, olaylardan kopmuyorsunuz, kafanız dağılmadan ve zorlanmadan merakla okuyorsunuz, yazarın anlaşılır olma kaygısı sayesinde anlatılan her şey, kitabı bitirip kapağı kapattığınızda aklınızda kalıyor. Hele ki şaşırtıcı finali, tam bir şaşkınlığa yol açıyor.
‘Şehirde bir iç savaş vardır. Romanın erkek kahramanının kapısı bir gün çalınır, yaşlı bir kadındır gelen. Yolunu kaybetmiştir, bitkin ve çaresizdir. Katı kurallara bağlı ve prensip sahibi kahramanımız, iç savaşlarda yaşanan malum kaynakları iktisatlı kullanma kaygısıyla önce yaşlı kadını evine almak istemese de, yaşlı kadına acır ve evine alır. Kısa bir zaman sonra kadının kızı ve torunları da eve gelir. Damatın gelmesiyle bu zaruri misafirlik bitecektir.
Adamın stokları ve zor günler için sakladığı para gittikçe azalmakta, evdeki nüfus artışı da kaynakları dikkatli kullanma zaruretinde olan apartman sakinlerinin dikkatini çekmektedir. Üstelik, iç savaşın patlak vermesiyle evden uzaktaki karısının, artık gelmesi gerektiğine dair zorlamalarıyla zor durumlar yaşamaktadır.
Nihayet beklenen damat gelir. Evde tam bir güç savaşı yaşanmaktadır artık. Adam bir yandan, evden çıkıp karısının yanına gitmelidir, bir yandan da başına kalan bu nüfusla ilgilenmek zorundadır. Damadın öldürülmesi işleri daha da güç bir hale sokacaktır. Bu zorlu süreç; hazin duygular eşliğinde ve hayatı sorgulama, huzurun kıymetini bilme mesajlarıyla anlatılır ‘ Gemide Yer Yok’ da. Roman, şaşırtıcı bir sonla biter, büyük ve beklenmeyen bir sürprizle… Düşünün bakalım, hatta gelin bir oyun oynayalım, bir tahminde bulunun finalle ilgili. Hayal dünyanızın sınırlarını da test etmiş olursunuz.
Ne mi oluyor sonra, nasıl mı bitiyor roman? Bunu yazmayacağım. ‘ Gemide Yer Yok’ u sıkılmadan ve zevkle okuyacağınıza, kitabın yaşadığımız hayatın ne denli şükredilmesi gereken bir hayat olduğunu anlamınıza, yaşamımızı sorgulama fırsatı vereceğine garanti verebilirim ancak…