Salgın nedeniyle uzun süre okul yüzü görmeyen talebelerin uyum sorunları, öğrenme güçlükleri hayatın temel gerçekleri listesinde yerini almaya başladı. Evde geçirilen zamanın artması, yüz yüze iletişim kurma yollarının tıkanması da başta geleceğimizin teminatı çocuklarımız ve gençlerimiz, hepimizi sarstı.
Tabi herkes bu zor zamanda yanlış yollara, beyhude meşgalelere ve huylara sapmadı. Yalnız kalmayı doğru anlayanlar, kendine yetmeyi önceden öğreneler bunun meyvesini topladı. Ama pek çoğumuz can sıkıntısından kendini alışverişe, görüntülü medyaya, dijital platformlardaki dizi ve filmlere savruldu. Halbuki doğru seçim yapanlar belki de bir görüntü, ya da iyi işlenmiş bir senaryonun binlerce sayfalık kitabın anlatacağını, vereceği dersi daha kısa zamanda, daha etkili vereceğini bilir.
Örnek vermek sözü somutlaştırır. Eski bir yazımda medyaya yansıyan bir haberden bahsetmiştim. Haberin üzerinden epey bir zaman geçti ama biz de zararlı etkiler öyle hemen ortadan kalkmaz biliyorsunuz. Haberin başlığı pek çok mecrada ‘Dizi bitsin de babam annemi dövmesin’ idi. Özetle; rating uğruna dizi ve filmlerde yer verilen aile içi şiddet, lüks yaşam, erdemsiz ve kaba davranışların gördüklerinden etkilenen insanların kovboyluğa soyunmasına, dizideki gibi lüks yaşamlar sürme hülyasına kapılmasına neden olduğu vurgulanıyordu.
Bu süreçte en hazin etkileri aile kurumumuzda gördük, görmeye devam ediyoruz. İşler öyle çığırından çıkmaya başladı ki savaş meydanlarında ve masalarda alt edilemeyen asil milletimiz, bugünlere kadar gurur kaynağı gördüğü ve devleti ayakta tutan temel kurum ‘aile’nin yıpranmasına şahitlik ediyor epeydir.
Kale ekranlardan fethedilmeye başlandı gibi. Okusun diye çeşitli fedakârlıklara katlandığımız talebeler, akademide öğretilenler sanki gözümüz gibi büyüttüğümüz, gelenek ve göreneklerine bağlı, vatana düşkün yavrularımızı çeşitli hile ve desiselere açık hale getirdi. Gençler dizilerdeki gibi yaşamların olmadığını yani ekrandaki hayatla gerçek hayatın farklı olduğunu anladıklarında faturayı önce ailelerine kestiler, tabir-i caizse onlara kan kusturmaya başladılar. Salgında evde geçirilen zaman artınca sıkıntılar daha bir fazlalaşır oldu doğal olarak.
Suçlu aramanın, hataları ön plâna çıkarmanın beyhude yaklaşımlar olduğu bu zor zamanlarda çözüme odaklanmak, sorunun değil çözümün parçası olmak daha bir ehemmiyet kazanıyor. Bu süreçte devlet, kişi, kurum ve kuruluşların topyekün hareket etmesi, kararlı bir duruş göstermesi istenen neticeye ulaştırabilir ancak.
Çeldiricilerin arttığı, gösteriş toplumuna dönüşülen bu vicdansız çağda boşluktan kurtulamayan, can sıkıntısı ile cebelleşen, tükenmişlik sendromuyla potansiyellerini ortaya çıkaramayan pırlanta gibi gençler kaybolup gitmesine göz yummaktır, arz talep’ ve ‘serbest ticaret’ kardeşim demek işin kolayına kaçmaktır, intihar etmektir. Dün akşam şehrimizde ağırladığımız Yusuf Kaplan hocamızın dediği gibi “gençlerini ihmal edenler geleceklerini imha ederler.”
Peki ne yapılmalı ilk tahlilde? İlk olarak aileler biricik evlâtlarına Allah korkusu bilinci işlemeli. Bu şuura eren biri zaten yaşamı boyunca hem kendisinin, hem çevresinin, hem de ailesinin huzurunu kaçırmayacaktır. Aksi istikamette çocukların ve gençlerin aile içinde şahit olacakları ya da yaşayacakları uyanıklık, kurnazlık, ön plana çıkma, işini hallet de nasıl halledersen hallet her yol mübah tarzı yaklaşım ve öğretiler arızalı toplumun hayat suyuna dönüşecektir, Allah muhafaza.
İkinci adım ise; başarı hazzına vakıf olmaktır. Bir işi başarmanın verdiği hazzı hiçbir şey veremez. Bunu tadan bir genç ömrünü faydalı işlere adayacak, başarılı ve sorumluluklarının bilincinde örnek bir vatandaş, lâfta değil icraatta devletine, ailesine ve çevresine faydalı bir fert olacaktır. Yine işin öbür yüzüne bakalım. Aksi istikamette ‘Oğlum iş arıyor, masa başı olsun işi, 8-5 çalışsın, hafta sonu tatil olsun, yorulmasın, beş on bin lira da maaş alsın’ düşüncesinin empoze edildiği gençlere çalışmak, sebat etmek, sabretmek zor gelecektir. Belli bir süre sonra da pes edecek, aile yamacında asalak gibi ömür çürütecektir.
Büyüğe saygısızlığın, anne babaya hürmetsizliğin, yasak aşkların kesinlikle hoş görülmediği bir toplum, başta televizyon dizileri olmak üzere internet ve akıllı telefonlarla bu çirkinliklerin alıştırıldığı hatta dayatıldığı daha kötü bir ilişkiler ağına, daha doğrusu uçuruma yuvarlanıyor. Geleceğimizin teminatı gençlerin her daim önemsenmesi ve yönlendirilmesi istenmeyen durumları yaşatmayacaktır.
Allah yâr ve yardımcımız olsun…