Gençlik ve siyaset doğru ilişkilendirildiği zaman aslında birbirine çok yakışan iki kavramdır. Fakat bu iki kavramı özellikle siyasetçilerimiz birbirinden uzaklaştırmak için yıllardır ellerinden gelen gayreti göstermişlerdir. Çünkü genç sorgular eleştirir bu da onların işine gelmez. Hâlbuki çağımız gençlik ve dinamizm çağıdır. Dolayısıyla onların dinamizminden faydalanmak gerekir diye düşünüyorum.
Gençlik döneminde genç düşünce yapısı olarak büyük dönüşümler yaşar. Gençlik dönemine girilmesiyle birlikte; insanlığın durumu, moral ve etik değerler, din konuları kökten ve yeni baştan ele alınır. Kendileri, dünya, var oluşun nedenleri gibi konularda enine boyuna düşünmeye başlarlar. Genç insan, sadece görünen gerçekliğe bağlı değildir. Bu dünyanın nasıl başka türlü olabileceğini de kapsayan bir sorgulamayı getirir. Genç, kuralları incelemeye, bu kuralların ardında yatan ilkeleri tartışmaya başlar. Genç insan, ahlaki, dini ve politik alanlarda var olan sistemi yetersiz bulabilir ve bu nedenle köktenci karşı çıkışlara yönelebilir. Çok ortada ve ayan beyan olan yanlışlıkları gördükleri halde düzeltmedikleri için erişkinleri ikiyüzlülükle suçlayabilir. Yaş ilerledikçe kafasında kurduğu ideal dünya ile gerçek dünya arasındaki fark ortaya çıktıkça hayal kırıklıkları yaşayabilir.
Gençlik döneminin bu özelliklerini alt alta sıraladığımızda tablo daha netleşiyor; gençlerin kurulu düzene olan sorgulayıcı tavırları, arkadaşlığa verdikleri önem, enerji dolu olmaları ve kolay tehlikeye atılabilmeleri neden siyasi mücadelelerde ön saflarda yer aldıklarını açıklıyor. Hele de böyle bir mücadele norm haline geldiğinde yani diğer gençler de aynı şeyi yaptıklarında arkadaş grubunun kuralları genç için önem kazandığından ailenin tutumu ne olursa olsun genç, politik grupların içinde yer alabiliyor. Dolayısıyla aileden bağımsız tercihler ortaya koyabiliyor.
Ne yazık ki günümüz toplumsal ve siyasal gelişmeleri nedeniyle politikacılar özelinde tüm bir politika, olumsuzlandı, onların "uğruna mücadele vermeye değmeyecek insanlar olduğu" fikri oluşmaya başladı. İnsanların kendilerini tanımlamasında politik kimlik daha ikincil oldu. Bu gençleri de etkiledi ister istemez. 80 öncesinde hemen tüm gençler için siyasi tercih, kişisel kimliklerinin en önde yer alan bir bileşeni idi. Neredeyse bazı gençlerin bu alan dışında uğraşıları kalmamıştı: Okul, eğitim, meslek, arkadaşlık ilişkileri, karşı cinsle ilişkiler, hobiler, özel zevkler, sanat ve güncel politika dışındaki düşünsel etkinlikler hep ikinci plandaydı. "Hâlbuki bugün öylemi?
Şüphesiz gençlik döneminin de hız kazanan siyasi ilgi ve etkinlikler, gençlerin sağlıklı bir gelişim gösterebilmesi için olduğu kadar dünyamızın yenilenmesi ve değişimi için de gereklidir. Ancak sağlıklı bir kişisel gelişim için gencin politik alanların dışındaki tüm diğer alanlarda da belli bir varlık gösterebilmesi, olgunlaşması, seçimler yapması gereklidir. Ne var ki bu olumlu atmosferin ülke geneli için geçerli olduğunu söyleyebilmeye imkan yoktur. Kaosa gidiş, gençlerin büyük bölümünün yaşam karşısındaki seçim yapma, sağlıklı bir bireysel kimlik oluşturabilme fırsatlarını ortadan kaldırmış, öfkelerini biriktirmiştir. Siyasallaşma ve barışçı bir siyasi mücadele ortamı olmadığından "siyasi şiddet"e yönelme eğilimi, yüksekokullardan liselere doğru hızla yayılmaktadır. Bu durumda kutuplaşmayı beraberinde getirmektedir.
Biz, hepimiz, gençlerimizin neden şiddete başvurdukları olgusu üzerinde yeterince kafa yormazsak ve uygun tedbirler almazsak toplumumuzun yeni genç boğazlaşmalarına sahne olmasını istemesek bile en azından seyirci konumunu benimsediğimizi itiraf etmek, bu suçun sorumluluklarına hazır olmak durumundayız.
Sonuç olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün güvenip ülkemizi emanet ettiği gençlerimize siyaseti sevdirmek ve onların ülke geleceğini yönlendirmede söz sahibi olmalarını sağlamak, en büyük hedefimiz olmalıdır. Aksi halde onları dolayısıyla geleceğimizi kaybederiz. Allah korusun…