Kahvede sohbet eden adama arkadaşları, "Senin aile yaşantına hayranız, eşin ve çocuklarınla çok mutlu bir yaşantın var. Karının bir dediğini iki etmiyorsun. Bu mutluluğunun sırrını bize de anlat yoksa pısırık olduğunu düşüneceğiz" derler. "Kısaca anlatayım" der adam ve başlar. Düğünümüz bittikten sonra karım kendi atına, ben de kendi atıma bindim; evimize doğru gidiyoruz. Benim bindiğim atın ayağı takıldı ve sendeledi. Karım eğildi, benim atıma 'Bir' dedi. Biraz daha ilerledik; atımın ayağı tekrar takılıp tökezlediği zaman, eşim yeniden eğilip atıma 'İki' dedi. Az sonra atım aynı şekilde tökezleyince, eşim atından indi benimkine 'Üç' dedi. Çeyizinden tabancasını çıkartıp atımı alnından vurdu. Ben şok olmuştum. Ona hışımla çıkıştım: "Yazık değil mi ata, neden vurdun kadın, manyak mısın sen?" diye bağırdım. Karım arkasını döndü ve bana "Biir..." dedi. O günden sonra karımın bir dediğini iki etmedim!
**
Bu hikaye burada dursun. Belki yazımızın sonunda bize lazım olur. Son sekiz haftalık süreçte temsilcimiz Atiker Konyaspor sadece bir galibiyet üç beraberlik alırken dört maçını da kaybetti. Yani tüm maçlarını kazanmış olsaydı hanesine yirmi dört puan yazdıracaktı ki bugün itibariyle bu sekiz müsabakadan sadece altı puan topladı. Aradaki farkın on sekiz puan olduğu gerçeği ortaya çıkınca aslında sportif anlamda bu haftalarda ne kadar da başarısız olduğumuzu görebiliyoruz. Lakin lig uzun bir maraton ve her daim sezonun ikinci yarıları her takım için zorlu olmuştur. Kimi düşmemek için oynarken kimi gözünü şampiyonluğa diker kimisi de Avrupa mücadelesi içerisinde kendine üst sıralardan yer edinmek için var gücüyle çalışır. Tabi işin içine Türkiye Kupası, bir önceki sezon Avrupa'da mücadele etme hakkı kazanmış takımların Avrupa arenasında boy gösterdiği maçlar derken takımlar sezon içerisinde gün geçtikçe yıpranır. Geçtiğimiz yıl Türkiye Kupası'nda yarı finali gören Kocaman'ın öğrencileri aynı sezon ligi üçüncü bitirerek Avrupa'da gruplara doğrudan katılma hakkı kazanmış ve göstermiş olduğu üstün çabaların karşılığını tarihinde görülmemiş başarı olarak tarihe not düşmüştü. Gerek taraftarıyla, gerek yerel basınıyla, gerek yönetim gerekse teknik heyet ve oyuncularıyla, bütünleşince mütevazı bir kadro ile neler yapılabileceğinin örneğini gözler önüne serdik. Bu başarı hepimizin ve kendimizle ne kadar gurur duysak azdır. Sık sık ulusal medyada hatta zaman zaman dünya basınında adından söz ettiren Konyaspor öyle bir fitili ateşlemişti ki bu başarı lehimize de aleyhimize de dönebilirdi. Sezona öyle çok iyi başlayamasak da alışık olmadığımız Avrupa heyecanına bir puan ile veda edince lige verdiğimiz ağırlıkla üst sıralara tırmanmaya başladık. Başladık başlamasına da Türkiye Kupası'nda da an itibariyle çeyrek finalde mücadele etme hakkı kazanan temsilcimiz hem mental hem fiziksel anlamda yorulup kritik süreçlerde boynunu bükünce homurdanmaların sesi yükselmeye başladı. Aslında bundan üç yıl öncesine bakınca şuan ki içinde bulunduğumuz durumun bile başarı olarak görülmesi gerekirken geçtiğimiz sezon yakaladığımız muhteşem başarı bu seneyi gölgesinde bırakmaya başladı. Yani aleyhimize dönen başarıyı kontrol etmek gerekiyordu ki bu noktada da hata yapmaya başladık. Her takımın yaşayabileceği sıkıntılı dönemlerde yeşil beyazlı ekibinde girmiş olduğu buhranda homurtulara kulak kesen yönetim yaptığı açıklamayla Konyaspor'a gönül vermiş birçok kişiyi karşısına aldı. Hocamızın bilgisi dahilinde denen açıklamaya bilgim yoktu diye hoca da karşılık verince gündem iyiden iyiye ateşlendi. Ateşli gündeme bundan birkaç hafta önce kendi saha seyircimiz önünde Antalyaspor'u konuk ettiğimiz ve müsabaka da maça gelen gelmeyen, olumsuz tezahürat eden etmeyen herkesi cezalandırarak federasyonda oldukça katkı sağladı. Federasyon'da masası olmayan Konyaspor tepki olarak sesini duyurmak için deplasman takımı seyircisine biletleri 900 TL yaptı. Bir başkasının hakkını yiyerek hakkımız yeniliyor diye dikkatleri üzerimize çekmeye başlamıştık ki ülke gündemine oturarak bunda da etkili olduk diyebilirim. Bu tür davranışlar otorite içerisinde kimine göre kabul görürken kimine göre de oldukça yanlış bir tutum ve davranış olarak tarihe geçti. Doğrusunu yanlışını bir kenara koyarak şöyle konunun biraz ötesine çıktığımda yönetimin yaptığı en büyük hatanın kamuoyunu ayrıştırmasıdır. Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz bu süreçte tutum ve davranışlarıyla, yaptığı açıklamalarla, aldığı kararlar ile camiayı ayrıştırdığınızı yönetim olarak acilen fark etmeniz gerekiyor. Zararın neresinden dönersek kârdır sözünü hatırlatmakta fayda görüyorum. Geçmişte yaptığınız işlere şapka çıkartalım ama sizi buraya getiren ne taraftarı nede yerel basını bu şekilde incitemez, ayrıştıramazsınız. Bu hatadan dönmezseniz yazıya başlarken buda burada dursun dediğim hikayenin bir benzerini yaşarsınız ama yerel otorite size ikiyi saymaz. Tehdit mi? Hangi devirde yaşıyoruz da tehdit edelim. Sizin adınıza tedbir demek daha uygun olacaktır. Biri yazanın biri okuyanın diğeri de başkanın kafasına gökten üç elma düşsün de bende köşemi böylece mutlu noktalamış olayım.