—Efendim! Yıllardır her yolu denedin, ya tutarsa deyip her göle maya çaldın, maya tutsun diye bekledin. Bekleyen derviş muradına ermiş misali sanki bu defa olacak gibi!
—Ne demek istediğini anlayamadım. Biraz açar mısın?
—Malum bir siyasi partinin başındasın. Üstelik genel başkanlığını yaptığın parti Türkiye'nin en köklü partisi. Ama partiniz hep müzmin muhalif kaldı bugüne kadar. Kurtarıcı diye size bel bağlamıştı partilileriniz. Çünkü seçmeniniz yıllar yılı iktidar olamamanın, her seçimden yenik çıkmanın psikolojisini yaşıyor her seçim. Bu durum düne kadar böyleydi. Bugün rüzgar sizden yana esiyor.
—Nasıl?
—Efendim! Siz siyasetin duayenlerindensiniz. Piyasayı bir koklayın. Ülkeyi 16 yıldır yöneten iktidarda bir yıpranma söz konusu. Seçmen güvenilir bir liman arıyor. Bu yerel seçimler sizin için bir fırsat. Çünkü yerelde rüştünü ispatlayan bir siyasi partiyi seçmen en yakın genel seçimde iktidara taşıyor. Bence sizin için bir fırsat bu. Sevinmelisiniz bu duruma. Böylece seçmeninizin yüzü gülecek. Sizin de çaldığınız mayalar meyvesini verecek. Nihayet yenile yenile yenmeyi öğrendiniz. Şimdi yapacağınız tek şey iyi ve doğru belediye başkanı adaylarıyla bu seçime asılmak.
—Deme ya! Bize iktidar yolu göründü mü? Böyle bir şeyi beklemiyordum. Halbuki bu ülkenin muhalefete de ihtiyacı var. Zira demokrasinin olmazsa olmazıdır bu. Biz kendimizi sürekli muhalif kalacak şekilde konumlandırmıştık. Tecrübelerimizden bu millet faydalanmalıdır. Ülkeye hizmet sadece iktidarda iken yapılmaz.
—Anladığım kadarıyla rüzgarın size doğru esmesinden pek memnun olmamış görünüyorsun. Siyasi partiler niçin vardır? İktidar olmak için değil mi? Sanki siz iktidara talip değilsiniz. Meydan ve toplantılarda esip gürlediğinizi görünce iktidarı çok istediğinizi sanmıştım.
—İstemek ayrı efendim! Mecburen istiyoruz. Değilse seçmen bize niye oy versin? Ama iktidar olmayı kolay mı sanırsın? Çünkü iktidar olmak sorumluluk ister. Halbuki muhalefette iken bol keseden atıyor, hükümetin yaptığı her şeyi eleştiriyorduk. İktidar olunca biz kimi eleştireceğiz? Çünkü biz aka kara demeden rahat edemeyiz.
—Şimdi ne düşünüyorsun?
—Ne düşüneceğim? Yapacağım belli. Partimi iktidara taşıyacak belediyeleri almamak için bir taktik geliştireceğim. Partililerin beklemediği ve istemediği adayları aday yapacağım. Yani partimi kaynatacağım. Ne yapıyorsun diyenlere de "Bu, parti içi demokrasi" diyeceğim. Kimi küsecek, kimi darılacak, kimi bizden kaçacak. Bizdeki parti içi demokrasiyi gören, bize yönelmek isteyen seçmen bizden kaçacaktır. Kaçsın! Benim de istediğim bu. Çünkü ben genel bir başarı istemiyorum. Partim küçük olsun, benim olsun istiyorum. Sonra ben ne yaparsam yapayım bu ülkenin 1/4 seçmeni hep bana oy veriyor. Bunların verdiği oylarla bazı belediyeler bizde kalıyor. Ötesini de istemiyorum. Hepsine talip olup da niye ağrımaz başımı ağrıtayım?
—İlginç! Sizi anlamıyorum efendim.
—Boş ver, anlama daha iyi. Ben kendimi, partim kendisini bugüne kadar anlamadı ki sen anlayabilesin. Zaten biz de anlaşılsın diye yapmıyoruz bu siyaseti.
—Bu siyasetin adını söyle bari!
—Herkesi memnun etmeye çalışan ama kimseyi memnun edemeyen siyaset.
—Bu durumda partinizin adını değiştirin bari!
—Ne olsun?
—Göle maya çalma partisi.
—Niye böyle bir ismi layık gördün bize?
—Çünkü yaptığınız hiçbir şey tutmuyor da ondan.
—Bence yanılıyorsun. Biz başarılıyız. Çünkü yaptığımız her şey başarılı olmamak üzerine kurulu. İşte bizim başarımız da bu. Başarısızlıktır bizim başarımız.
—İşte ben de bu yüzden partinizin adını "Göle Maya Çalma Partisi" koyun diyorum. Niye dersen? Nasrettin Hoca da “ya tutarsa” deyip göle maya çalmış, ama göl maya tutmamış, tıpkı sizin yaptığınız gibi.