Çocuk babasına yanaşıyor, yanına oturuyor. “baba, anlatacaklarım var dinler misin?” diyor. İçinde fırtınalar kopuyor da babanın haberi yok. Baba, “oğlum, görmüyor musun, maç seyrediyorum, biraz sonra anlat ne anlatacaksan” diyor. “Ama baba, şimdi anlatmam lazım, beni dinler misin” deyince, ister istemez dinler gözükerek “dinliyorum oğlum” diyor ama gözü maçta, kulağı spikerin maç anlatımında. Yanında konuşan kim? Ne anlatacak hiç oralı değil. Bunu gören çocuk, “ asıl ben gol olacağım baba gol, top gibi oynuyorlar beni, elimden tut, tut ta çek bu girdabın içinden, boşluğa düşeceğim” derken baba ayağa fırlayıp gooooool” diye bağırıyor. Hiç düşünmüyor ki gol kaleye mi atılmış, yoksa feryat eden çocuğun kalbine. “Beni dinlemiyorsun babaaa” diye bağırınca “dinliyorum ya oğlum, gol dedin bak gol oldu” deyip çocuğu öpüyor.
Mutfakta, kız annesine yalvarırcasına feryadını, toplumun kıskacında ne duruma düşürülmeye çalışıldığını anlatma gayretinde. Anne; ekran karşısında elinde kumanda bir kanalda Asiye nasıl kurtulurun hesabını yaparken, diğer kanalda Fatmagül’ün suçu neye takılmış gidiyor. “Dur be kızım, Asiye düştüğü bataktan çıkacak mı, Fatmagül’ün suçu neymiş onu öğrenmeye çalışıyorum, sonra konuşuruz” diyor. Bir yanda Asiye, diğer yanda Fatmagül. Evdeki çocuk ise çantada keklik olmak üzere kurtlar sofrasında. Film geçmesin, filimdeki o sahne çocuğunun anlatacağından çok önemli. “Dur reklam arasında konuşuruz.” Reklam arası molasıymış, kaybolmak üzere olan çocuğun değeri. “Dinliyorum nedir derdin” derken gözü hala reklamlarda geçen bir elbisede. “Anne, uçurumun kenarındayım, ha düştüm ha düşeceğim, beni aşağılara çekiyorlar, elimden tut, beni sen anlarsın, lütfen anne, lütfen gözlerime bak ve elimi tut, bırakma beni. “
Ama ne baba, ne de anne çocuğunu dinlerken gözüne bakıyor, ne de elini tutuyor. Belki sadece kulağını açıyor. Çocuk sözle derman aramıyor. Çocuk kopuk olan iletişimini gönül bağıyla kurmak istiyor. Gönül kulağını açmayan anne ve babanın da kendisini dinlemediğini, kâle bile almadığını gören çocuk, kâbus gibi üzerine binen sıkıntılarıyla baş başa kalıyor. Tutmadıkları eli başkası tutuyor, bakmadıkları göze başka hoyrat gözler bakıyor. Yâda, o gözlerle karanlığa boş boş bakıyor. Tutulmayan eller, boyna dolanmış bir bezle, iple veya düştüğü uyuşturucu müptelalığı sonucu yanlarına düşüyor. Sende bulamadığı merhameti, sevgiyi kendisini dinlediğini zannedip güvendiği insanlarda bulmaya çalışırken, düştüğü bataklıkla uyanıyor ama iş işten geçmiş oluyor.
Dur kızım, öncelik Asiye’nin kurtuluşunda, hele sen bir düş, sonra şuan senin yaptığın feryadı biz yaparız. Sen bekle, annen Fatmagül’ün suçunu ve Asiye’nin nasıl kurtulduğunu öğrensin, tecrübe kazansın, sen nasılsa düşüyormuşsun. Düşünce yabancılık çekmez hemen kurtarır. Acelen ne? Hele düşenlerin suçunu ve kurtuluşunun nasıl olduğunu bir öğrensin. Senin gözlerine bebekliğinde çok baktı. Şimdi artistlerin gözlerine bakıyor ki, bu dizide hangi lensi takmış, kimin elini tutacak diye. Bekle seninde sıran gelecek, kaybolursan badem gözlü olacaksın, “badem gözlü kızım ne derdi vardı da hayatın baharında canına kıydı” diye feryat edecek. Önceliğini bil.
Ey analar babalar; siz kızlarınızla, oğullarınızla ilgilenmezseniz, dışarıda onlarla ilgilenecek olanlar var. Siz dinlemezseniz dinleyecek olanlar var. Siz gönlünüzü değil de sadece kulağınızı açarsanız, gönlüne dokunup kıracak olanlar var. Siz elinden tutup yapması gerekenleri, gitmesi gereken yerlere götürmezseniz, onları istemediğiniz yerlere götürüp dönüşsüz yollarda kirletecek olanlar var.
Kaldırın kafanızı televizyondan, çevirin gözlerinizi değerli sandığınız film ve maçlardan. İlgilenin çocuklarınızla, dinleyin ne anlatmaya çalışıyorlar. Açın gönül kulağınızı. İletişimi dil ile kulak arasında sınırlamayın. Dil söyler, kulak dinler, anlatılanın anlamı kavranmaz, iletişim bozukluğu yaşanır. Kulak yanıltır da sizi, iş işten geçer. Çünkü kulaktan gönle giden yollar kapalıdır. Gönül kapıları kapalıdır. Gönülle dinlenmeyen hiçbir şey anlaşılmaz ve çözüme ulaşmaz. Gönülden gönle aktarılmayan ne varsa yarım kalır. Şunu bilin ki, ne zaman gönül yoluyla anlaşma ve dinleme yoluna giderseniz, işte o zaman her şey değişecek, problem varsa çözülecek ve anlatılmak istenen anlaşılacak.
En son ne zaman gözlerinin içine bakarak konuştunuz çocuklarınızla? Ne olur çocuğunuzun gözlerine bakarak, ellerinden tutarak gönülden gönle bir yol açın. Cananınızı dinler gibi gözlerine bakarak, gönül kapılarını sonsuz açarak dinleyin. Başka hiçbir şeyle ilgilenmeden.
Aksi halde öyle bir zaman gelir ki, dönüşü olmayan yolda kaybetmiş olursunuz çocuklarınızı. “Ben nerede yanlış yaptım?” dememek için gönlünüzü açın ve ona göre iletişim kurun. Kurun ki “kızım nasıl kurtulur, oğlumun suçu ne” demek zorunda kalmayın.