“Türkiye’de kimse aç kalmaz, bu milletin yardımseverliği, merhameti ve hayırseverliği olduğu sürece bu ülkede kimse aç kalmaz.”
Yukarıdaki sözleri söyleyen TRT’nin hafta sonu Haber Tadında programına konuk olan “Derviş Baba, Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi”nin yöneticilerinden Sayın Ali Denizci. İlgimi çekti izledim ve sizlerle paylaşmak isterim. Bunun nedenini kendi hayatından örnekler vererek açıklıyor.
Aslen Doğu Karadenizli olan Ali Denizci zengin bir ailenin çocuğudur. İsveç’te aldığı mimarlık eğitiminden sonra Türkiye’de kendini 80 öncesi sağ/sol çatışmasının içinde bulmuş, pek çok çatışmaya katılmış, yaralanmış. İnancını yitirmiş ateist olmuş, içki bağımlısı olmuş ve sonunda kafayı yemiş. Deli raporu almış ve birkaç kez hastanede yatmış. Daha sonra kendini sokaklara atmış hiçbir yerde kabul görmemiş ve çok ağır hastalanmış ölüm korkusu çökünce, ölmeden önce ölmek için kendini mezara koymuş. 8 ay gibi bir süre İstanbul’da Aşiyan mezarlığında kendine kazdığı çukurun içinde yaşamış. Bu süre içinde hiç aç kalmamış her zaman kimin ve nasıl bilemediği içki, yemek ve temiz çamaşır önüne konmuş. Mezarlıkta bir gece bir ayet dudaklarından dökülmüş:
'Karanlık gecede karanlık kuyunun dibindeki ayağı kırık karıncanın rızkından biz sorumluyuz.' sonunda ateist olarak girdiği mezardan Sofi olarak çıkmış. Tövbe etmiş, tasavvufa yönelmiş.
Sohbetlerine devam ettiği Derviş Babasının tavsiyesiyle Gazeteci Musa Dede ile birlikte İstanbul Balat semtinde “Derviş Baba Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıklar Kahvehanesi”ni açmışlar. O gün bugündür gönüllülerin desteğiyle çalışmalarını sürdürüyorlarmış.
“Derviş Baba Kahvesi” Deliler, Abdallar, Meczuplar ve Aşıkların toplanma mekanı olduğu için bu ismi vermişler. Gönüllülerinin desteğiyle, milliyet, din, dil, cinsiyet ayrımı yapmadan, siyasetten uzak sadece yolda kalanların yola devam etmesini sağladığı fikirsel bir birliktelik olan Derviş babanın kapısı herkese açık.
Sokakta yatanlara, toplumda deli, meczup, abtal diye dışlananlara kucak açan, maddi durumu yetersiz olan ailelere yardım toplayan, çocuklara ücretsiz dershane ve diğer sosyal beceri kurslarının düzenlendiği bir mekan olan Derviş Baba kahvehanesi şimdiden 20 ayrı yerde ve 5-6 ilde şubeleri olan bir gönüllü hareketi haline gelmiş. (www.dervisbabacafe.com)
Bu hareketin yaşam felsefesi; gördüğümüz ve duyduğumuz her şeyden sorumluyuz.
Ülkemizde ve Konya’da bu felsefe ile kurulmuş binlerce dernek, vakıf ve yardım hareketleri var. Hepsinden Allah (c.c) razı olsun. Galiba bu ülke birazda onların sayesinde ayakta.İnşaallah sayıları daha da artar.
Kimi yukarıdaki gibi delilerle meczuplarla düşkünlerle ilgileniyor, kimi engelli vatandaşların, kimi hastaların, kimi sokak çocuklarının derdiyle hem hal oluyor, kimi sokak hayvanlarının, kimi çevremizin temiz olması ve tabiattaki yeşil örtünün yaşatılması derdinde.
Günlük hayatın her hangi bir yerinde tanık olduğumuz bir olumsuzluk, bir çaresizlik, bir yoksunluk varsa, arkamızı dönüp unutmak yerine, çözmek için harekete geçmek, boş ver, adam sen de dememek, ihtiyaç sahiplerinin isteklerini yerine getirmek ulvi bir görev değil mi?
İhtiyaçların çoğu çok büyük şeyler değil zaten. Bazen bir tas çorba, bazen bebek bezi-mama, bazen bir ilaç, bazen bir kaç kitap, bazen küçük bir burs, bazen de sakat arabası ya da protez kol-bacak olabiliyor. Bazen de hiç bir şey yapmadan sadece dert dinlemek yetiyor.
Bunu sadece onlar için yapmıyorsunuz, verdikçe aldığınızı yaşayarak göreceksiniz. Bizim için yapılması çok kolay olan sıradan şeyler, onlar için büyük bir yardım olacaktır. Ufak bir çaba ile değişen, çaresiz olduğunu sanan insanların yaşamını izledikçe, kendimize olan inancımız, güvenimiz artacaktır. Bu bizim hem kulluk görevimiz hem de insanlık vazifemizdir.
Hemen yakınlarımızda bir yerlerde sokakta yaşayan insanlar, hastane koridorlarında şifa arayanlar, kalem parası olmadığı için okula gidemeyenler, bebeğine mama-bez, çocuğuna oyuncak alamayanlar, evine ekmek bile götüremeyen babalar-anneler, savaşı görmüş, her şeyini kaybetmiş ve ilk buldukları yere bırakın eşyalarını, ayakkabılarını bile alamadan yalın ayak sığınmış insanlar var.
Çok şükür ki bütün bunlara kapılarını açan, imkânlarını seferber eden bir devletimiz ve onların dertleriyle dertlenen, kendine vazife çıkaran ve elini taşın altına koyan yardımsever milletimiz var. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan bu büyük yardımlaşma hareketleri oldukça Türkiye’de gerçekten kimse aç kalmaz. Yeter ki bu tür hareketleri istismar etmeyelim. Doğru zamanda doğru yerlere ve doğru kişilere yardım edelim. Bütün bunları sadece rızaen-lillah için yapalım, siyasete ve dünya işlerine alet etmeyelim.
Unutmayalım ki bu dünya sadece biz insanlar için yaratılmamıştır. İnsanoğlu bu düzenin sadece bir parçasıdır. Cenab-ı Hakkın sadece bizlere verdiği zekâmızı bencilliğimize kurban etmeyelim, tüketerek ve kirleterek değil bölüşerek ve koruyarak mutlu olmayı öğrenmeliyiz.
Etrafımızda bizimle birlikte aynı Dünya’yı paylaştığımız başka canlılarda var. Soğuk kış günlerinde yemek bekleyen, içecek su arayan yaban hayvanlarını, sokak hayvanlarını, kuşları unutmayalım. Kapımızın önüne bir tas su, bir kap yemek koyalım.
Birilerinin hayatının değişimine tanık olmak istiyorsanız, insan olmanın hazzını tatmak istiyorsanız, sizde bir gören ve bir duyan olun. Sorumluluk sahibi bir mümin olarak harekete geçin. Allah(c.c) ın izniyle kolunuza giren çok olacaktır. Unutmayın ki görüyorsanız, duyuyorsanız sorumlusunuz. Kalın sağlıcakla.
ÇEVRECİ SÖZÜ: Veren El, Alan Elden Üstündür.(Hadis-i şerif)