Göze hitap mı önemli, Gönüle mi?

Erol Sunat

Göz ve gönül iki ayrı dünya… Biri denizse, diğeri okyanus. Ancak o kavramlar göreceli demiş çıkmışız işin içinden.

Göze hitap demişiz, gözün peşine takılıp gitmişiz!

Gönüle hitap demişiz, gönülün peşinden dalmışız derinlere!

Göze hitap derken, göze girmeyi esas almışız. Görür görmez çarpılsın, başı dönsün, hayran kalsın, dili tutulsun demişiz! Gözlerini alamasın demişiz!

İşin içine göz yanılması girmiş, göz boyamak girmiş, göz aldanması girmiş!

Göze hitap eden, gözlere hitap eden kendince gemisini karada, havada yüzdürmüş.

Benim işim gözlere hitap diyenler türemiş! Göze hitap kısa günün kârı olarak görülmüş! Kestirmeden gitmenin en geçerli yolu olarak benimsenmiş!

Göze hitap eden için o an önemlidir. Kazanacağı, prim yapacağı, alkış toplayacağı, aferinlere boğulacağı, şan ve şöhret kazanacağı o an!

Beğeni, takdir, el üstünde tutulma, manşetleri süsleme, övgüler, tebrik telefonları, herkesin bir süre ondan bahsetmesi…Göze hitap edenin ayaklarını yerden keser!

Çünkü göze ve gözlere hitap eden oldukça dikkat çeken bir şeyler vardır ortada…

Göze hitap eden en ince ayrıntılarına kadar hazırladığı, hazırlattığı bir şeylerle çıkar ortaya, çıkar meydanlara…Başarırsa yürür gider…Başaramazsa hüsranlarla boğuşur durur. Gözlere hitap edemedim, göze giremedim, gözden düştüm gibi hüsran ifadeleriyle birlikte…

Göze hitap etme peşinde koşan en kötü ihtimalde dahi göze hitap etmeyi nasıl başarabileceğinin hesabını yapar. Her şeyi en ince teferruatına kadar düşünür. Geleceğini, istikbalini göze hitap etme üzerine kurar.

Onca hengamenin içinde neyi mi unutur?

Gönüllere girmeyi!

*****

Göze hitap etme çabasında olanların gönlümüze de hitap ettiğini düşünürüz!

Oysa göze hitap eden;

Gösterişi sever!

Şatafatı sever!

Hava atmayı sever!

Süslü cümleler kurmaya bayılır!

Herkesin onu konuşmasını, onu anlatmasını sever!

Bu yaklaşımların hiçbiri gönüle hitap etmez!

Göze hitap edenin işi gözleri mest etmektir!

Göze girmektir! Albeniye özen göstermek, sürekli kendinden söz ettirmektir!

Gönül, göze hitap edenin yaptığı sıralamada kendine yer dahi bulamaz!

Yer bulursa da, göze hitap etme noktasında faydası dokunacaksa, yapılacak konuşmalarda cümle içinde yer verilir, vurgu yapılır, nazire yapılır, atıf da bulunulur.

Daha ileriye gidilmez!

Göze bir zararı dokunmasın diye…

Dinleyenlerin aklı karışmasın diye…

Çünkü; Göze hitap eden, öyle şeyler yapar ki, gözle gönlün bir şekilde irtibatını keser!

Araya ya oldukça kalın bir perde çeker…

Baktı yetmedi…Hiç üşenmeden duvar örer!

*****

Sadi Şirazi, diyor ki, “İnsan sonradan anlar, Göze hitap edenle gönüle hitap edenin çok farklı olduğunu”

İnsan hep sonradan anlar aralarındaki farkı, anlar anlamasına da iş işten geçer. Göze hitap edene takılıp giden, çoğu kez takılı olduğu yerde takılıp kalır.

Ayrılamaz! İkna olmaz! Geri gelmez! Geri dönmez!

Doğru diyorsun ama, fakat ve ancak gibi gerekçelerle hâlâ onu savunmaya devam eder.

Bir türlü kabullenmez, göze hitap edenin, gönüle hitap etme gibi bir niyetinin olmadığını, olamayacağını, hatta öyle bir derdi olmadığını!

Göze hitap edenin düşmanıdır gönül!

Hasmıdır! Gördüğü en büyük rakibidir!

Göz boyayan bilir ki, işin içine gönül girdiğinde, göze kanan, aldanan pişman olup, gönüle geri döner!

Şana ve şöhrete hayran olanlar, göze vurgundur.

Onlar zor döner gözün gittiği yoldan!

Gözler yalan söylemez derler ya hani!

Büyüklerimiz göz var, göz var demişler!

Zaten öyle göz, göze hitap etmekten uzak duran gözdür! O göz gönülden bakar, derinlerden bakar, çünkü işin içine ummanlar, okyanuslar girmiştir!

*****

Nedir bu çektiğim senden gönül derdin hiç bitmiyor diyen dizelere, şarkılara bakmayın, aslında ne çektiysek göze hitaptan çektik.

Göze hitap edenlerden!

Göz yanılmalarından!

Göz yansımalarından!

Göz aldanmalarımızdan çektik.

Göze giden yol kolay, gönüle giden yol hem uzun, hem çetrefilli.

Bu yol çileli dedik, getirisi yok dedik!

Göze girmek, göze batmak kolayımıza geldi.

Gururumuzu okşadı!

Koltuklarımızı kabarttı!

Egolarımıza tavan yaptırdı!

Siyasette, ticarette, iş hayatında göze girmek, göze çarpmak, gözden düşmemek üzerine kurduk her şeyi…

Gönüle girmek, gönüllerde yer etmek, gönül kıranlardan olmamak hep en sonra geldi aklımıza…

İş işten geçtikten sonra…

Onca kırıp-döktükten sonra…

Ve ne yazık ki giderayak!

*****

Her şeye rağmen gözümüz, göze hitap etmekte kaldı. Şöyle yapsaydım, böyle yapsaydım, bir daha dünyaya gelme imkanım olsaydı, şöyle yapardım, böyle yapardım diyenlerimizin hepsinin aklı fikri gözde kalmış vaziyette…

Adam ölüp gidiyor, aklı hâlâ göze girmekte! Aklı hâlâ göze hitap etmekte! Belli ki doyamamış!

En güzeli, en doğrucası sözü Yunus’a bırakmak.

Ne diyordu Yunus Emre, “Hepisinden iyice, bir gönüle girmektir.”

Gözle gönül arasında ne mi var?

Sadece tek bir kapı!

Üstelik anahtarı yanımızda olan bir kapı!

Kimimiz o anahtarı göze girdim dedi fırlattı attı, kimimiz cebinde unuttu, kimimiz cebimde öyle bir anahtar olduğunun farkına bile varmadım dedi!

Gönül kapısını açanlara, açabilenlere, açmak nasip olanlara ne mutlu!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.