Bu işlerin vebali büyük. Kucağınıza bir bilgi kırıntısı bırakıyorlar. Ne yapacağınızı şaşırıyorsunuz.
Arkasına düşseniz bir dert, düşmeseniz başka bir dert. Adam bilgiyi sana sattı ya hadi araştır bul. Gazetecisin sonuçta! Kamu adına kamunun haklarını savunuyorsun ya!
Değerli okurlar,
Maalesef her alanda olduğu gibi burada da işler öyle yürümüyor. Bulunduğumuz makam her gün onlarca konuda bilgi sahibi olmamızı sağlıyor. Bazen öyle şeyler duyuyoruz ki…
Şahit olmadığımız veya bilgiye belgeye dayandıramadığımız şeyleri yazamıyoruz. Zira kaş yapayım derken göz çıkarmak var ortada. Kime ya da neye hizmet ettiğini kestiremediğiniz ucu açık neticeler var…
Emin olun köşe yazılarıma veya haberlerimize yaptığınız bütün yorumları okuyorum. Bazen yazının size verdiği hırs ve kızgınlıkla çok uç şeyler yazsanız da küfür olmadığı sürece tüm yorumları onaylıyoruz. Bizleri bazıları gibi masa başında gazetecilik yapmakla suçluyorsunuz. Sizi temin ederim şu şehirde gazetecilikle ilgili bu korona ortamında dahi bizden çok gezen yoktur. Araştıran belki sayılıdır.
Çoğu kurum, bir olay olduğunda onun ajanslardan düşmesini beklerken biz gece gündüz demeden olay yerine muhabirimizi gönderiyoruz. Gerekirse kendimiz gidip yerinde görüyoruz. Lütfen haksızlık etmeyin…
Ortada Konya menfaatlerini ilgilendiren bir durum varsa en ön safta yerimizi alırız. Konya’nın imajını zedeleyecek aleyhinde bir şey olursa gücümüz yettiğince karşı dururuz. Bu gibi durumlarda ilk yaptığımız hem dini hem de örfi geleneğimiz olan ‘istişare’ metoduna başvurmak olur…
Maalesef bildiğimiz ama belgelendiremediğimiz akçeli işlerle ilgili tek yapabildiğimiz kalbimizle buğzetmek oluyor. Ne diyordu yüce peygamber: “Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”
Kızabilirsiniz. Kırılabilirsiniz. Hatta hesaba bile almayabilirsiniz. Lakin bizlere her söyleneni yazmaya kalksak mahkemelerden başımızı alamayız. En nihayetinde gazeteler de bir çeşit işletme statüsüyle yönetilen yerler. Bu gerçeği unutmamanız gerekiyor.
Kendi hayatınızdan pay biçin. Farz edelim küçük bir iş yerinde çalışansınız, gördüğünüz yanlış bir şeyi ‘ne olur ne olmaz ucu bana dokunmasın’ diye içinizde saklamıyor musunuz? Kaçımız gerçeği haykırabiliyor.
Sahte hesaplardan ya da rumuzla yazmak en kolayı öyle değil mi?
Bugün çok uzun yazmayacağım. Dilerim anlaması gerekenler üstüne düşeni alır. Zira bu devran döner. Bu dünyada değilse ahirette akçeli işlerin hesabı sorulur.
Selam ve dua ile…