2007-2008 yıllarında Konyanın büyük bir yerel gazetesinde arasıra köşe yazısı yazıyorum sağolsun o dönemin gazete genel yayın yönetmeninin hoşgörüsüne sığınarak elimden geldiğince yazılar yazıp ulaştırıyorum ulusal gazetelerde şöyle bir haber çıkmıştı: “ABD’de bulunan Gülen cemaati Amerika’daki bir teoloji eğitim veren üniversitenin İslami eğitim yapan kürsüsüne ABD cezaevlerindeki Müslüman tutuklulara dini eğitim yapacak imam yetiştirmek üzere 200 bin dolar hibe yaptığı …”
Ben de köşe yazımda sayın cemaat lideri konumundaki hocama hitaben bir yazı yazmıştım. “Sayın hocam Anadolu’daki Müslümanlardan toplanan paraları Amerika’daki bir fakülteye yardım olarak vermişsiniz. Amerika’daki fakülteler zaten yeteri kadar ödeneklere, imkânlara sahiptir. Buraya yardım yapacağınıza memleketiniz olan Erzurum imam hatip lisesindeki yoksul öğrencilerin eğitimine yardım etseydiniz daha iyi olurdu. Erzurum Atatürk Üniversitesi’nin ilahiyat fakültesine parasal olarak destek verseydiniz daha iyi olmaz mıydı? Sayın hocam elim gavurunun fakültesine yaptığınız yardımları neden kendi memleketimizin fakültesindeki kürsülerine yapmıyorsunuz?” diye yazmıştım.
Gazetenin yayınlandığı gün gazeteye Konya’nın merkezinden ve ilçelerinden yüzlerce telefon gelmiş kimisi bu haberin doğru olmadığını, kimisi ertesi gün tekzip yayınlamamızı, kimisi kim bu Bahri Kılınçel diye soruyor, kimisi benim telefonumu isteyip benimle görüşmek istiyormuş, kimisi gazeteye olan aboneliğini iptal ettirmek isteğini söylemiş, kimisi artık bu tür yazılar yayınlanırsa artık bu gazeteyi okumayacaklarını söylüyorlarmış. Gazete genel yayın yönetmeni beni arayarak nazikçe bir daha böyle yazılar yazmamam konusunda beni uyararak, benim telefonumu isteyenlere verelim mi diye sorduğunda vermelerini söyledim.
Beni arayan onlarca kişi bu haberi yazmamdaki amacımı, neden böyle bir yazı yazdığımı, haberin doğru olmadığını, ertesi yazımda bunu düzeltmemi, bir daha böyle yazılar yazmamı ihtar eden telefonlara şahit oldum. Kendilerinde bu haberin ulusal basında yayınlandığını neden cemaatin tekzip etmediğini söylediğimde yerel basında bu tür haberleri istemediklerini söylemişlerdi. Malum siyasal iktidar cemaat çekişmesinin yoğunlaştığı şu günlerde bendeniz cemaatın Konya’daki yüzüyle o günlerde karşılaşmıştım.
Bu günlerde cemaat erbabının demokrasi, özgürlük, insan hakları, düşünce özgürlüğü gibi söylemlerini televizyonlarda duyduğumda gülmekten kendimi alamıyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik yüzlerce düzmece belge ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en değerli komutanlarının hapsedilmesi sırasında oh iyi oldu deyip seyredenler şimdi kendilerine dokununca demokrasi, insan hakları, özgürlük savunucusu olmaları asla inandırıcı olmamaktadır. Demokrat olmak, özgürlükçü olmak, insan haklarını savunmak bir onurdur, erdemdir, insani bir duruştur. Dönemlere göre, çıkarlara uygun değişik kıvırtmaları asla affetmez.