Hüzün ve hazan ayının son gecesinde daha önce birkaç kez gitmiş olsam da doğanın usta ellerinin şekil verdiklerini görmek için bir kez daha beyaz atlar ülkesine doğru düştük yollara. Bir otobüs dolusu insan, her birinde ayrı bir heyecan, ayrı bir coşku...
111
Hüzün ve hazan ayının son gecesinde daha önce birkaç kez gitmiş olsam da doğanın usta ellerinin şekil verdiklerini görmek için bir kez daha beyaz atlar ülkesine doğru düştük yollara. Bir otobüs dolusu insan, her birinde ayrı bir heyecan, ayrı bir coşku...
211
Yol fotoğrafa doğru olunca konuşulanlar da fotoğraf hakkında oluyor elbette. Yan tarafımdaki koltukta Hakan ve Cengiz öğretmenlerimle koyu bir sohbet yaparak yola revan olduk. Gecenin saat üçünde bir konaklama tesisinde mola veriyoruz. Acıkmışız, gözüme domates çorbası çarpıyor, derhal bol rendelenmiş çorbamı alıp masaya oturuyoruz. Yaklaşık 1,5 saat süren moladan sonra rotamız ilk fotoğraf çekimlerini yapıp aynı zamanda kahvaltı yapacağımız Göreme...
311
Giderken yolu şaşırıyoruz, Allahtan erken farkına varıp rotayı düzeltiyoruz. Göreme’ye her gidişte hep yapmak istediğim şey balonların kalkış yerlerine yakın yerlerden balonlar şişirilirken, ilk kalkış anlarında fotoğraf çekmek, bu arzumu bu gidişte yerine getirme konusunda kararlıyım.
411
Cengiz ve Hakan öğretmenlerim de bana ayak uyduruyor ve çaktırmadan gruptan ayrılıyoruz. Bulduğumuz ilk taksi durağında sürücüye meramımızı anlatıp bizi balonların yanına götürmesini istiyoruz. Soruyor kaptan “Ne kadar kalacaksınız orada?” Yarım saat kadar diyoruz, 3-5 kare fotoğraf çekip geri döneceğiz.
511
Gülümsüyor ve 1,5 saatten önce dönemezsiniz, en iyisi ben sizi burada bırakayım, işiniz bitince siz beni arayın gelip alayım diyor. Sabahın karanlığında tozun toprağın içinde ne yapacağımız bilmez bir halde bakınıyoruz. Etrafta yoğun bir faaliyet var, minibüsler, balon taşıyan araçlar geliyor sürekli, anlıyoruz ki balonların kalkış alanındayız, önümüze çıkan ilk çalışma alanında soruyoruz bir görevliye “Fotoğraf çekebilir miyiz?” Elbette diyor lakin çok fazla yaklaşmayın.
611
Gün ağarmaya başladıkça, fotoğraf sevdalılarının sadece bizler olmadığını görüyoruz. Alan içinde birçok balon şişiriliyor, biz de oradan oraya bu çalışmaları fotoğraflamak için koşturuyoruz. Zaman geçtikçe gökyüzü balonlarla doluyor ve biz tek bir kareyi kaçırmama arzusu ile basıyoruz deklanşörlere, birden diyorum ki fotoğraf çekeceğim diye seyretmiyorsun bu eşsiz görüntüyü, makinemi kapatıp koyuyorum çantama ve rüzgara kapılarak yol alan balonların o eşsiz manzarasını seyre dalıyorum. Taksi sürücüsünün sözüne geliyoruz, yaklaşık 1,5 saat sonra işimiz bitiyor ve gelip bizi alması için telefon açıyoruz. Yol arkadaşlarımız da yavaş yavaş seyir tepesinden inip kahvaltı yapacağımız kahvehaneye gelmeye başlıyorlar. Üşümüşüz, sıcak çay içimizi ısıtıyor. Kahvaltıdan sonra rotamız Göreme Açık Hava Müzesi, bölge UNESCO Kültür Mirası listesinde yer alıyor, erken Hristiyanlık dönemine ait bir çok kilise, şapel, mutfak, kiler, yemekhaneler bulunan bir yer. Her birini tek tek geziyoruz, girdiğimiz her yerde bir görevli oturtulmuş ve ağızlarından çıkan tek kelime “Fotoğraf çekmek yassah.” Birkaç kare fotoğraf almak istiyoruz, ısrar ediyoruz. Ancak “Yassah.”
711
Araca dönüp yola revan oluyoruz, istikamet Avanos. Kızılırmak kenarında yürüyerek sallanan köprüde sallana sallana yürüyüp karşıya geçiyoruz. Genç müzisyenler mini bir konser veriyorlar köprübaşında, “İzmir Marşı” kulaklarımızdan gönlümüze akıyor ve “ Yaşa Mustafa Kemal Paşa, yaşa” diye onlara eşlik ediyorum. Avanos, çömlek yapımı ile ünlü ve biz ilk önce Avanos sanayisine gidip çömlek yapım ustalarını çekmeyi düşünsek de daha sonra vazgeçiyoruz. Kızılırmak kenarında bir çay bahçesine oturup ruhumuzu dinlendiriyoruz. Karşı kıyıda bir sürat teknesi akrobatik hareketlerle dikkat çekip, müşteri toplamaya çalışıyor. Hakan hocam önce niyetleniyor, Kızılırmak tekne turuna ama yaptığı hareketleri görünce vazgeçiyor. Hareket saatine uyarak geldiğimiz yoldan geri dönüp araca biniyoruz.
811
Artık rotamız bu gezinin ikinci en önemli amacı olan Kayseri’nin Hörmetçi Köyü’nde atların fotoğrafını çekmek. Yorulmuşum, yol boyunca uyuyorum, rüyamda atları görüyorum dörtnala, yelelerini havalandırarak koşuyorlar. İniyoruz aracımızdan ustamız Mustafa Binol gidip çiftlik sahibi ile konuşuyor. Onların tarif ettiği uçsuz bucaksız meraya doğru yürüyoruz, atlar geliyor tozu dumana katarak, neyi, nasıl çektiğimizi bilmeden basıyoruz deklanşörlere, her an başka bir fotoğraf karesi, atlar, taylar bir o yana bir bu yana koşuyorlar. Başka kentlerden gelen fotoğraf sever arkadaşlar da var, kısa sohbetler ediyoruz ama gözümüz hep atlarda ve çıkardıkları toz bulutunda, çiftlik sahibi zaman zaman bindiği atı şaha kaldırıyor. Tek bir kare kaçırmamak için nefes bile almadan basıyoruz deklanşörlere.
911
Birden yağmur basıyor, makineleri koruma altına alıp araca doğru yürümeye başlıyoruz. Allahtan yanıma yağmurluğumu almışım ama kar etmiyor ki yağmur tepede, araç uzakta çaresiz yürüyoruz, sırılsıklam ıslanıyoruz. Araca çok yakın bir yerde yağmur kesilip hava açıyor, bakıyoruz atlar koşmaya devam ediyor, onca yolu geri dönüp yeniden atları fotoğraflamaya devam ediyoruz. Hava kararıyor, gök gürlüyor, şimşekler çakıyor uzaklarda, beyler bayanlar yağmur çok yakında diyorum, yakalanırsan bu sefer çok daha kötü oluruz, lakin gözüm atlarda, atın şaha kalkışında, toz da duman da... Başkasına söylüyorum, kendim dinlemiyorum. Ve kaçınılmaz son, birden bastırıyor yağmur, bardaktan boşanırcasına, yeniden çamur deryasına dönen arazide yürümeye başlıyoruz. Ayakkabıların altı bir karış çamur, ulaşıyoruz otobüse, “kaptan orta kapıyı aç “diyoruz, olmaz diyor, ön kapıya bir yolluk sermiş,” hele şu ayaklarınızdaki çamuru bir silin de öyle binin otobüse” diyor.
1011
Biniyoruz araca, her fotoğraf gezisinden sonra yapılan ilk şey çekilen kareleri kontrol ediyoruz, günün kritiği yapılıyor. Gecenin geç vaktinde dönüş yolundayız, daha fazla dayanamıyor göz kapakları ve uykuya dalıyoruz. Uyandığımda Konya’dayım, emeği geçenlere, katılanlara teşekkür ettikten sonra arabamın yanına gidiyorum ve Hakan hocamı evine bırakıp kendi evime dönüyorum.
1111
Bedende yorgunluk akılda bir sonraki yapılabilecek olan gezinin planları ile dinlenmeye çekiliyorum.
Bir sonraki gezi notlarında buluşmak üzere Pusula Gazetesi ve Prestij Dergisi okurlarına sonsuz saygılar...