Olay mahalli şükür ki Konya değil; Ankara. Gerçi ülkemin her tarafında görülebilecek bir görüntü idi. Efendim Ankara Ticaret Odası Congressium Salonları’nda geçen hafta düzenlenen Kitap Fuarı’na devlet ve özel çoğu okul, öğrencilerini okul servisleriyle getirmeyi planlamış ve bu güzel fikri uygulamaya da koymuş. Buraya kadar güzel. ATO binası önünde çok sayıda seyyar satıcı başta köfte sunumlarıyla para kazanma çabasındaydı; ekmekleri için uğraşıyorlar saygı duyuyorum ama sokakta, kontrolsüz, egzoz dumanları arasında bu şekilde satışı sağlıklı ve kent yaşamına yakışır bulmuyorum. Çirkin olan başlarında öğretmenleri ile Kitap Fuarı’na katılan bugünün çocukları ve gençlerinin yiyecek ve içecek atıklarını etrafa saçmalarıydı.
Dünya’da çevre kirliliğinin yüzde ellisi son otuz beş yılda oluştu. Bugünün büyükleri bizlerin çevreye çok bilinçli yaklaştığını söylemek maalesef mümkün değil. Günümüzde 31 ilimiz su; 26 ilimiz hava; 21 ilimiz atıklar nedeniyle ciddi kirlilik yaşamakta. Konya’mın çevre sorunları sıralamasında hava, atık, su, toprak, gürültü kirliliği ve erozyon yer alıyor. Her şeyi devletten beklememek gerek, vatandaşlık bilinci çok önemli elbette; bakınız şu an İsviçre’de yaşayan ve Sion kulübünde futbol yaşamını sürdürmekte olan Fenerbahçeli oyuncu Salih Uçan son röportajında ne söylemiş “Avrupa’da çok fazla kural var, çöpleri özelliklerine göre ayrıştırmak ve belirlenen günde dışarı çıkarmak zorundasınız.”
Biz geleceğimiz için, sağlıklı yaşam için çok önemli olan çevreye genelde üstelik sosyo kültürel ve sosyo ekonomik durum farketmeksizin pek de duyarlı değiliz.
Araç içinde içilen sigaranın izmariti ve paketi camdan dışarı bırakılıverir, trafik sinyalizasyon ışık noktaları araçlardan atılan emtia ile kirlenir, atık pillerin çevreye verdiği zararı biliriz ama dönüşümü pek de önemsenmez, bir litresinin bir milyon litre temiz su kirlettiği bilinen bitkisel yağların dönüşüm amaçlı toplanmasını ciddiye almaz, oto sanayi kesimlerinde kesinlikle doğaya bırakılmaması ikazı yapılan debriyaj ve fren balata solüsyonlarını çöp tenekesine atarsak görevimizi yerine getirmiş sayarız kendimizi. Doğaya bırakılan camın 4000, plastiğin 1000, poliüretanın 1000, pet şişenin 40, çakmağın 100, sakızın 5, izmaritin bir yılda yok olacağını düşünmeyiz maalesef. Bir damlasına bile muhtaç olduğumuz suyun şebeke dağılımı ve özellikle eski binaların borularında yok olması çok ciddi sorundur, bazı belediyeler kayıpları da faturalandırmaya başlayarak bina içi su borularının yenilenmesini hedefliyorlar ve popülizmi bırakıp geleceğe dönük güzel bir uygulama yapıyorlar zira örneğin Ankara’da sudaki kayıp kaçak oranı % 36 olarak açıklandı, yani üç damla suyun bir damlasından fazlası toprağa karışıyor ki böyle bir lüksümüz olmamalı. Sanayi kökenli kirlenmeye yer bile vermedim, bireysel yapılabileceklerden söz etmek istedim.
Ekolojik çeşitlilik ve diğer çevresel değerlerin korunması ve gelecek nesillere aktarılması hepimizin en önemli görevlerinden olmalı. Sağlıklı nesiller ancak sağlıklı çevrede yetişebilir. Bizler üzerimize düşenleri yapmıyoruz ama Kitap Fuarı katılımcısı yarının büyüklerinin başlarında öğretmenleri olduğu halde ortaya çıkardıkları görünüm yavrularımızın da ciddi eğitim eksiği olduğunu ortaya koydu maalesef. Çocuklarımızı bu konuda da bilinçlendirmeliyiz, çok geç olmadan. Saygıyla…