‘ Maarifimiz ve Geleceğimiz’ adlı kitabı büyük ilgi gören Memiş Okuyucu, Ankara’da, kitabı çerçevesinde eğitim üzerine önemli tespitlerle dolu bir söyleşi gerçekleştirdi
Araştırma ve Kültür Vakfı Ankara Şubesi'nin ev sahipliğinde gerçekleştirilen EĞİTİM OKUMALARI'nda bu hafta Memiş Okuyucu, ‘ Maarifimiz ve Geleceğimiz’ adlı kitabı çerçevesinde eğitim konulu iki saat süren bir söyleşi gerçekleştirdi. Çoğunluğu eğitimcilerden oluşan vakıf her hafta kendi aralarında, her ay ise bir konuğun katılımıyla çeşitli konularda söyleşiler, sohbetler gerçekleştiriyorlar.
İlkokuldan, üniversiteye devlette ve özelde eğitimin her kademesinde çalıştığını vurgulayarak hayat hikayesinden bahseden Okuyucu, ilk olarak neden ‘ Maarifimiz ve Geleceğimiz’ adlı kitabı yazmaya karar verdiğini ve kitabın hazırlanış sürecini anlattı; ‘ 2015 seçimlerinde gençlerin iktidar partisine düşük oranda oy vermesi dikkatimi çekti. Meseleyi araştırmaya başladım, gençliğin yetişme şartları, problemlerinin, şikayetlerinin nedenlerini düşünmeye başladım. O esnada TYB’de D. Mehmet Doğan hocamızla devamlı eğitim konuşuyorduk. Mesela neden eski ideolojiye özgü bir eğitim sistemine dönüş yapıldığı noktasında bu eğitim sistemini kaldırırsak, başka eğitim tasavvurumuzun olmadığı sonucuna vardık.
KAYNAKLARIN ÇOĞU İDEOLOJİK
100’e yakın kaynak taradım, tamamına yakınının ideolojik kaygılarla yazılmış, pozitivist eğitim sistemine özgü kaynaklar olduğunu gördüm. Örneğin, Demokrat Parti zamanında eğitim sistemimizin geri kalma nedeni olarak laiklik gösteriliyordu. Dolayısıyla, araştırmalarımı daha da derinleştirdim, farklı alanlarda okumalar içine girdim. Yakın okumaları ilerlettikçe bin yıllık, beş yüz yıllık, yüz yıllık çeşitli evrelere ayrılmış karmaşık bir yapı, süreçler olduğunu gözlemledim.’
Memiş Okuyucu daha sonra ‘8. yüzyıldan itibaren eğitimle düşünce hayatı paralel yürüyordu’ cümlesiyle giriş yaparak eğitim tarihimizin serencamını özetleyen şu bilgileri verdi; ‘ Devletle birlikte düşünce hayatı da güçlüydü. 16. yy.da bozulmalar başlıyor. Avrupa ise yükselişte bu sırada. Topraklar hızla elden çıkmaya başlayınca tedbirler düşünülmeye başlar. Batıya araştırma için gönderilen görevliler, ‘ya onlar gibi olacağız ya da tarihten silineceğiz’ şeklinde raporlar sunarlar devlet ricaline. Bu arada yenilgiyi kabul etme psikolojisinin bambaşka bir şey olduğunu vurgulamalıyım. Neticede millet olarak kendi medeniyet ayarlarımıza dönmemiz şarttır.’
Tüm dünyada üretilen bilgide Türkiye’nin de içinde bulunduğu İslam toplumlarının katkısının okyanusta bir damla su mesabesinde olduğunu, halbuki bilginin güç olduğunu ifade eden Memiş Okuyucu, buna Türk Hava Yolları gibi en güzide markamıza karşılık Whatsapp’ın hiçbir üretimde bulunmadan 19 milyar dolar gibi bir rakama, THY’nin değerinden çok daha fazla bir bedelle satıldığı örneğini verdi.
KİMLİĞİMİZ İNFORMEL YOLLARLA İNŞA EDİLİYOR
İlim adamlarından çok popüler figürlerin görüşlerinin daha çok merak edildiği ve önemsendiğini hatırlatan Okuyucu, konuşmasını şu ifadelerle sürdürdü; ‘ Batı dini, toplumsal alanın dışına çıkarıyor. Biz de bu sistemi örnek alıyoruz. Kimliğimiz informel yollarla inşa edilmeye devam etti. Genel olarak son dönemdeki eğitim bakanlarımıza baktığımız zaman, neler yapılacağına dair kalıcı bir planlarının olmadığı sonucuna varabiliriz. Buradan rahatlıkla, ‘ Bir tane Milli Eğitim Bakanımız olsa dünyayı değiştirirdik’ diyebiliriz. Batı anlayışında her doğan insan günahkar olarak kabul edilir. Halbuki bizim dinimizde fıtrat üzere, tertemiz doğarız. Biz kendi kimliğimize, medeniyetimize göre hareket etmeliyiz. Batı insan hakları temelli, bizse merhamet temelli bakarız olaylara, merhamet temelli düşünürüz. Gençlerimize bizi biz yapan bu temel değerleri, erdemleri kazandırmalıyız.’
‘ Maarif’ kavramı da Okuyucu’nun ele aldığı konulardan biriydi. Eğitime karşılık maarif kavramını tevhidi, tedrisatı da içine alan, hayallerimizi de kapsayan daha geniş manada bir kavram olduğu için hassaten kullandığının, kullanmaya devam edeceğinin altını çizen Memiş Okuyucu sözlerini; ‘ Eskiden uçağımız, arabamız, teknolojilerimiz olacak diye hayallerimiz vardı. Öğrencilerini hülyalı yapan öğretmenler iyi öğretmenlerdi. Eskiden önemli haberleri Mesela bir Cuma namazlarında vaazlardan hutbelerden duyardı insanlar. Ama şimdi teknolojiye, ekranlara gömülmüş bir nesil var, yani toplum olarak akıllı telefonlara, internete teslim olduk. Hasılıvelkelam kimlik ve kültür sistemimizi inşa edecek bir eğitim sistemi şarttır. Batıda hangi ülkenin eğitim sistemine bakarsanız bakın bir felsefesi vardır, ya bizde?’ şeklinde sürdürdü.
Türkçenin öneminden de bahsetti Memiş Okuyucu, konuşmasında; ‘ Bizde ilkokul kitaplarında ortalama kelime sayısı 7bin civarı iken bu Amerika’da 70 bindir. Yani 1’e 10. Hakiki iktidar ilimdir, gücümüz düşünce gücümüzün zenginliğidir. 1945’te ilk Türkçe Sözlükte 15 bin civarı kelime var, halbuki öncesinde Redhose’un hazırladığı Türkçe Sözlükte 100 bine yakın kelime var. Kültürümüzün tabiri caizse sıfırlanması bunlara neden oluyor. Batıdan sistemler alarak, işin kolayına kaçarak üretme kabiliyetimizi de yitirdik. 2002’deki iktidar sonrasında da dünyevi işlere, zenginliğe, paraya pula daha bir önem verir hale geldik.’
EĞİTİM FELSEFEMİZ YOK
42 OECD ülkesi içinde eğitime en çok pay ayıran 37. ülke olduğumuz hatırlatmasını yapan Okuyucu; ‘ Belli bir eğitim sistemimizin, felsefemizin olmaması olumsuzlukları arttırdı. Sekülerleşmenin yaygınlaşmasıyla tüm beslenme kaynaklarımız zaafiyete uğramaya başladı. İdeolojiler ve pozitivist anlayışlar inancı karşılar oldu, bu ise çok büyük bir tehlikedir. Şu anda da 1920’ler pozitivizm çabasını güncellemeye çalışıyormuşuz gibi geliyor bana.’
Diğer birçok eğitim kitabından farklı olarak kitabın başına ‘Hak ve Hakikat’ konusunu koyduğunu söyleyen Memiş Okuyucu, bu konuda; ‘ Biz bir hakikat sevdalısıydık, hakikati arama duygumuzu kaybettik. Hak ve hakikat kavramı erozyona uğradı. Burada oturuyoruz, sohbet ediyoruz mesela buranın, geçen zamanın bir hakkı var. Peygamber Efendimizin bir hadisinde geçen ‘ Bir makama daha iyisi varken, çeşitli nedenlerle layık olmayan getirilirse, kıyamet gününde hasmı olacağım’ ifadesi son derce önemli bir ikaz. O yüzden aslımıza ‘Hakk’ ayarlarımıza dönmemiz gerek. Bizde bir insan modelinde mutabakat sağlayamayınca sistem başıboş kalıyor. Bir düşünce haritası oluşturmalı, bir sistem kurmalıyız. Yani hak ve hakikat esaslı bir sistem kurmalıyız. Bizde böyle bir çaba yok maalesef.’ dedi.
Öğrenci sayısı, eğitim kurumları gibi konularda nicelikten ziyade niteliğin önemli olduğunu, herkesin zeka ve hasletlerine göre hareket etmemizi öneren Okuyucu, bizde her doğan bireyin potansiyel kaymakam, vali, memur adayı olduğunu, eşitlik konusunu yanlış şekilde anladığımızı ve uyguladığımızı belirtti.
HAKİKATİ ARAMA TEMELLİ BİR EĞİTİM SİSTEMİ
Memiş Okuyucu, sözlerini şu şekilde sürdürdü; ‘ Şüphe, eleştirel düşünme, soru sorma, hakikati arama temelli bir maarif sistemi kurmalıyız sonuç olarak. Bunlar olmayınca mutlu olmayan bir toplum çıkar ortaya, istatistikler de bunu destekliyor zaten. Atılım yapabilmemiz için bilgi üretmemiz, daha doğrusu faydalı bilgiyle hemhal olmamız ve bu bilgiyi üretmemiz elzemdir. Bazı olumsuz ifadeleri mutsuz etmek için söylemiyorum, bizim köklü ve kadim medeniyetimize layık şekilde bir toplum olmak adına tüm çabamız. Maarif davamızı toplum gündemine taşımalıyız. Mevcut sistem, temel değerlerimize aşkla, şevkle bağlandırmaktan uzak.Küresel tüketim düzeni hayatımızı kuşatmış durumda. Bunlara çare bulmalıyız.’
Okuyucu; geçtiğimiz günlerde bir köşe yazısında da ele aldığı Çankırı’daki bir okulda uygulanan örnek sistemden bahsederek ve ‘ Sistem, kimlik inşası, Türkçemize sahip çıkma, değer üretme ve doğru mesleki yönlendirmeler gibi prensiplere dayalı sistem, en iyi eğitim sistemidir.’ diyerek konuşmasını tamamladı.