ATV’de “Başbakan ile Özel” Programına dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talebi doğrultusunda, Neşet Ertaş’ın katılması planlanmış. O dönem Başbakanlık sözcüsü olan ve programın koordinasyonunu yürüten Akif Beki, Neşet Baba’ya ulaşmaya çalışmaktadır. Neşet Baba, programa çıkıp çıkmama hususunda biraz kararsız kalmıştır. Recep Tayyip Erdoğan’ın davetini geri çevirmek istemese de bulunduğu konum itibariyle, neticede bir siyasi ile programa çıkmanın doğru olmayacağını hissetmektedir. Sürecin netleştirilememesi dolayısıyla Neşet Baba’yı tanıyanlar Başbakanlık görevlilerine, Bayram Bilge Tokel’e ulaşmalarını tavsiye eder. Gözüken o ki; Neşet Ertaş’ın ikna olmasının yolu, Bayram Bilge Tokel Hoca’dan geçmektedir. Bunun üzerine Akif Beki, Bayram Bilge Tokel’i arar ve durumu anlatır. Akşam, saatin geceye döndüğü bir vakitte geçen görüşme sonrasında Bayram Hoca, Neşet Baba’yı arar. Oldukça uzayan konuşmanın sonuna doğru Neşet Ertaş ‘’ne diyon yani Bayram gardaş, katılacaz mı?’’ der. Bayram Hoca da ‘’efendim, münasip olan devletin davetine icabet etmektir’’ karşılığını verir. Neşet Baba, tavizsiz bir biçimde sunduğu şartla halkın ta kendisi olmanın ne anlama geldiğini gösterir. Halktan ve Haktan gayrı olmamanın edep dairesinde nasıl sese geleceğini ifade edercesine ‘’Bayram gardaş, onlara söyle tek bir şartım var. Bu cuğara meselesi pek canımı sıkıyor. Programda bunu söylerim. Kabul ederlerse, ben de bu davete devletin daveti der, katılırım.’’ deyiverir.
Bu şart Başbakan’a iletilince o da Neşet Baba ve onun temsil ettiği konuma hürmeten, tavizsiz olduğu bir konuda taviz vermeyi kabul eder.
Konya’da bir sohbet arasında Bayram Bilge Tokel üstadın anlattığı ve şu ana kadar bir yerde karşıma çıkmayan bu hatırayı anlatmak istedim. Neşet Ertaş’ın kendine has üslubunun, esasında halkın çektiği derdin üslubu olduğunu gösteren bu hatıranın, unutulmaz bir programla sonladığını da her birimiz biliyoruz. Programı izlemeyenlerin muhakkak izlemesini ayrıca tavsiye ediyorum.
Bu toprağın insanının yüreğinden süzülen ve bir ‘’hal’’ durumuna denk düşen, ifadesi imkansıza yakın anlamları, ifade edebilen bir sesin kıymetini bilmemek sanırım hakikate ihanet olur. Yaşam biçimi ile örtüşen öğütlerinin, adeta sazında da aynı samimiyetle vücut bulması gösteriyor ki Neşet Ertaş yalnızca çalan ve söyleyen bir adam değildir. Zannediyorum ki, beslendiği esas kaynağı gizlemese de sahip olduğu edep ve bu edebin dayandığı gelenek gereği; ifşa etmiyor, teşhir ederek kaynağa ihanette bulunmuyordu. Ama her mikrofon uzatıldığın da ise ‘’hakikati’’ dillendirmekten geri durmuyordu. Her izlediğimde, ulaşmak istediği yüreklere ulaşacak bir mesajı, hiç çekinmeden söyleyişi yüreğimde bir yer edinir.
‘’Hayatı türküden ibaret olan birinin, türküleri de büyük ölçüde hayatından ibaret olacaktı elbette.’’ Yaşadığı her halin bu toprağın bir meselesi, bir derdi olduğu gibi; yüreğinde hissettiği tarifsiz kimi şeyleri de türkülerle dile getiren Neşet Baba’nın hayatı da türküden ibaretti, sanki. Leyla ile yaşadığı aşkın sonrasında Babası Üstat Muharrem Ertaş’ın dizelerine karşı hitabında ‘’analar insandır, biz insanoğlu’’ diyerek yine büyüklüğünü gösteriyordu, adeta.
Sazını soranlara hep ‘’aşkınan’’ olan bir mesele olduğu cevabını veren Neşet Baba, sözleriyle de aynı şeyi ifade ediyordu.
‘’Sana akıl fikir, bir mantık vermiş
Senin gözün ile dünyayı görmüş
Allah sevenlerin gönlüne girmiş
Kulundan uzakta durmamak için
(…)
Temizlenmiş ruhu ak olmuş iken
Allah’ın katında pak olmuş iken
Ruhu can ile can hak olmuş iken
Neden başkasına minnette insan’’
Bu dizelerde dile getirdiği asıl meseleyi bütün parçalarında görüyor olmak da büyük bir mesaj aslında.
Kaydı pek tutulmamış, usulleri bugün ne yazık ki pek bilinmeyen bir geleneğin temsilcisi olan Neşet Ertaş, bu geleneğin edep dairesini göstermektedir. Abdal geleneğinin devamını getiren Neşet Baba, bu yola köçeklikle girdiğini söylemektedir. Kadim dönem itibariyle ise Kalenderilik, Hayderilik gibi tarikatlara yeni giren çocuklara ‘’köçek’’ dendiği de yazılmaktadır.
‘’Doyulur mu, doyulur mu,
Canana kıyılır mı?
Cananına kıyanlar,
Hakkın Kulu Sayılır mı?’’ derken ‘’canın’’ ve ‘’cananın’’ Hak dairesindeki yerini çığırırken,
‘’Cennettir bu dünya insan olana
Cehennem de burada hayvan olana
Gönül Hak’tır kıymetini bilene
Onu saygı ile anmakta insan
Şüphesiz Allah’ın gökler ve yerler
Garibim biliyor sığırlar, körler
Arayan Mevlasın bulurmuş derler
Arayıp kendini bulmakta insan’’ diyerek ‘’insan’’ ve ‘’insanın kıymetini’’ dile getiriyordu.
Neşet Ertaş her dinlendiğinde; dertlenen, derdini gönlüyle dinleyebilen insanlar var oldukça yaşayacak bir kıymettir. Onun temsil ettiği gelenek de öyle. Ne zaman ki bunları dinlerken yüreğinde sızı hissetmeyen bir topluluk olduysak o zaman ümidimiz pek kalmamış demektir. Dert çekmeyen gönün, nasıl gönüldür?
İşsiz komşusunu, öksüz yeğenini, aç vatandaşı aklına getiremeyen; sevemeyen, sevdiği için yüreği kıpırdamayan dertsiz gönüller, nasıl iyilik edecek ki?
‘’Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk. Varlığı görmedik ki yoksulluktan şikayet edelim.’’ Diyen Neşet Baba’nın şükür biçimi ve Kalenderi duruşu ile verdiği mesajları anlamayı nasip etsin, Allah.
Kendi deyimiyle 25 Eylül 2012’de ‘’yorulup giden’’ üstadı Rahmetle anıyorum.