Halkın Hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce, bir memleketin payitahtında, Sultanın çok güvendiği ve özenle seçtiğini söylediği iki Veziri varmış.

Vezirlerin görevleri ayrıymış, ancak işlerini hak ve hukuk çizgisinden ayrılmadan yaptıkları için, Sultan aralarında herhangi bir ayırım yapmaz ve buna dikkat edermiş. Lakin, onların birbirlerini hiç ama hiç sevmediklerinide bütün ahali bilirmiş.  

O yıl müthiş bir kuraklık olmuş. Mahsuller tarlalarda yanmış kavrulmuş. Akarsularda sular azalmış. Kuyularda sular çekilmiş. Ahali heyetler oluşturup bütün şehirlerden ve bölgelerden Payitahta gelmişler. Sultan, Vezirlerimi bu işe memur eyledim demiş, sizi dinleyecekler ve sıkıntılarınızı yerinde tespit edecekler ve çözecekler.

Vezirin genç olanı kırklı yaşlardaymış, diğeri ondan en az on beş yaş kadar büyükmüş.

Yaşı fazla olan Vezir, vardığı ilk şehirde, kurmuş otağını, bana demiş birkaç kişiden oluşan heyetlerle gelsinler. Hatta üç kişiyi geçmesin gelen heyet. Densizleri, lafını sözünü bilmeyenleri, bir Vezirin yanına nasıl çıkılacağından haberi olmayanı, zinhar almayasınız içeri diye de gürlemiş.

Derken bir kasabadan üç kişi girmişler Vezirin huzuruna. Ak saçlı, ak sakallı olan, Vezir Hazretleri demiş, kasabamız kıtlıktan kırıldı, olmadık hastalıklar peydah oldu. Kasabamıza zahire yardımıyla birlikte, Hekimde isteriz. Çok zor durumdayız! Keşke gelip yerinde görseydiniz!

Vezirin yanındaki adamlarından biri; Bre densiz demiş, konuştuğun adam Sultanımızın Veziridir. Nasıl böyle uluorta konuşursun. Biz olayı tahkik ettik, olaylar hiçte senin anlattığın gibi değildir.

İhtiyar adam, oğlum, gelinim, iki torunum yokluktan, açlıktan, hastalıktan öldü Vezir Hazretleri demiş, ben ölmüşüm zaten, yanmışım. Gün otağda nasıl konuşulduğu meselesi değildir. Mevzu acildir, şu Allah’tan korkmaz adamınız nereye geldi, kimi gördü, biz kasabamızda böyle birini hiç görmedik, Sultanımız bizi dinlemek için seni göndereceğine, zahire göndereydi, Hekim göndereydi ya… Vezir, bak ha ihtiyar demiş, yaşına hürmet ederim. Elbet zahire getirdik, ancak, herkesi dinleyeceğim, hükmümü ondan sonra vereceğim. İhtiyar, Vezir Hazretleri demiş, sen kararını verinceye kadar, bizim kasabamızda değil canlı insan, bir tane canlı hayvan dahi kalmayacak, açız dedik, hastayız dedik, neden anlamazsın!

Vezir, atın şu ihtiyarı, otağımdan dışarı demiş, bir daha da öldüm dese içeri almayın!

Öte yandan genç Vezir, ilk geldiği şehirde, tebdil kıyafet eylemiş, adamlarıyla birlikte fakirlerin, hastaların çok olduğu bir mahalleye gelmişler. Dışardan gelen bu insanları gören ahali etraflarını çevirmiş. Genç Vezir, nedir derdiniz demiş, her birinizi, halsiz, dermansız, çaresiz görürüm, anlatın bir hele…Oradan yaşlı bir kadın, o Sultana yazıklar olsun demiş, bizi bu kıtlığın, bu yokluğun, bu hastalıkların karşısında çaresiz, bir başımıza bıraktı. Onda hiç mi Allah korkusu yoktur! Birde onun için merhametlidir, şefkatlidir. Ağlayanın sesini duyar, düşene el uzatır, adamlarını milletin içine gizliden gönderir, açın, fakirin hanesinin yüzünü güldürür derlerdi. Ölenlerimizin, hastalarımızın, bu halimizin hakkını bu dünyada olmazsa, huzuru mahşerde soracağız, anladın mı?

Genç Vezir, birçok insana sorular sormuş, genç bir delikanlı, Ağam deniş, anlayışlı birine benzersin, bu şehrin Vali Paşası bir günden bir güne gelip haliniz nedir diye sormadı, adamları bizim sokakları unuttular, biz sana hangi derdimizi anlatalım ki, sanki derdimize merhem olacakmışsın gibi sana anlatıyoruz her şeyi. Amma Allah razı olsun, en azından bizi dinledin. Bu dinlemen dahi bize teselli oldu. Allah ne muradın varsa versin.

Genç Vezir mahalleden çıktıktan sonra, adamlarına emir vermiş, her haneye unlar, erzak çuvalları kapılarının önüne inmeye başlamış. Bayram etmiş mahalleler, sokaklar.

Sultanımız var olsun, saltanatı daim olsun sesleri yükselmeye başlamış şehirden.

Genç Vezir, Vali Paşa’yı buldurmuş, seni demiş , Sultanımız adına bu görevden azlettim. Durumu bir name ile Sultana özel bir ulakla göndermiş. Aradan altı ay kadar geçmiş. Sultan iki Veziri de, Payitahta çağırmış. Vezirler çıkmışlar Sultanın huzuruna. Sultan Vezirlerim demiş, ülkeyi ikiye ayırıp, biri kısmına birinizi, diğerine diğerinizi görevlendirdim.

Biriniz gönderdiğim iaşeyi bitiremedi yarıya yakınını geri getirdi, diğerinize de iaşe yetmedi, benden yardım istedi. Bu nasıl iştir anlatında dinleyeyim.

Yaşlı Vezir, Sultanım demiş, ben her gittiğim yerde insanların tamamını dinledim, hükmümü öyle verdim. Karşı çıkanlar oldu. Hatta bazı Vali Paşalar kararıma karşı çıktı, kararımı sorguladı. İkisini zindana attım, üçünü görevinden azlettim. Saygıda kusur etmeyenleri de yerinde bıraktım. Ahaliye gelince, bir Vezirle nasıl konuşacağını bilmeyenler çoktu. Onları dinlemedim. Seni Sultana şikayet edeceğiz, Vezirsen Vezirliğini bil diyenleri de zindana attım.

Sultan, Peki demiş genç Vezirim sen ne yaptın?

Genç Vezir Sultanım demiş, ben her gittiğim yere tebdili kıyafet eyleyip gittim. Gezdiğim ve dolaştığım şehirlerde kasabalarda hiç kimse benim Vezir olduğumu bilmedi. İnsanlar içini döksün diye onlara hiç müdahale etmedim. Her şeyi yerinde tespit etmeye çalıştım. Size karşı beddua edenler çoktu. Yaraları sarılınca, herkes saltanatınız ve adaletiniz daim olsun diye dualar ettiler. Vazifesini yapmayan, halktan bi haber olan Vali Paşaları görevlerinden aldım. Görevini bihakkın yerine getirenleri ise taltif ettim. İsimlerini özel ulakla size bildirdim. İzniniz olursa yarım bıraktığımı düşündüğüm işler var, yaralarını sarmam gereken şehirler, kasabalar, köyler var, oralara gitmeyi dilerim.

Sultan Vezirlerim demiş, ben sizleri gönderdikten sonra, tebdil kıyafet eyledim. Peşinizden düştüm yollara. Bazen sizden önce, bazen sizden sonra o şehirlere girdim. Ahaliyi dinledim. Ahali gerçekten çok mağdurdu. Bazen yüzümü sarıp, yaşlı Vezirin otağına vardım. Vezir beni kabul dahi etmedi. Adamları otağın kapısında beni beklettiler. Şehrin birinde Vezire bağırdığım için, zindana atıldım. Zindandaki insanları dinledim. Ertesi sabah hepsini affettim. Vezirim bu işe akıl erdiremedi. Benim peşinizden geleceğimi nereden bilecekti ki…

Bazı günler genç Vezirin karşısına çıktım. Bu Sultan ne biçim Sultandır diye Sultanı yerden yere vurdum. Vezir, eğer Sultanımız seni dinleseydi, oturur seninle birlikte ağlardı, değil kapısında bekletmek, senin derdini anında çözerdi. Merak etme sesini bir duyan olur, bir gören olur, bir yetişen olur diye beni teselli etti. Hem bir yerde değil, bir çok yerde…

Vezirlerin ikisi de Sultanın yaptıkları karşısında şaşırmışlar.

Sultan genç Vezire, Vezirim demiş, dolaştığın her yerde diyorlar ki, Hızır misali bir adam geldi geçti buradan, belli ki Sultanın has adamlarından biriydi. Bizi dinledi ardından ne derdimiz varsa çözüldü gitti.  Berhudar olasın!

Sonra dönmüş yaşlı Vezire, Vezirim demiş. Aç insanları doyurmakta geç kalmak, keyfekeder davranmak veballi bir iştir. Sen bu işin veballi tarafını seçtin. Seni ikaz eden adamlarını dinlemediğin gibi, onları geri gönderdin. Genç Vezir ise istişare yolunu izledi. Yanlış yapıyorsun Vezirim diyenlere iyi ki seni yanıma almışım diye gönlünü aldı. Herkesi dinledi, yaralarını sardı. Hastalıkların önüne geçmeye çalıştı. İnsanlarla oturdu ağladı. Aynı sofrada bulgur pilavına kaşık salladı. Hiçbir zaman bilmedi, anlamadı amma birkaç sofrada ahaliyle birlikte bazen yan yana, bazen karşı karşıya yemek yedik. Sen ise millet kuru ekmek bulamazken, saray mutfağına benzer sofralar kurdurdun.

Bu mesele bizlerin görevlerimizin sınandığı bir meseleydi. Sen yaşlı Vezirim, seni bu meselede çok daha iyi tanıdım. Tecrübelisin, kabiliyetlesin, lakin milletle arasına duvarlar ören Vezire bu memleketin ihtiyacı yok. Seni görevinden azlediyorum. İnsanlarını zindana attırdığın, dinlemediğin bir şehir var. O şehre seni Vali Paşa olarak gönderiyorum. O insanlarla iyi geçinmeni tavsiye ederim. Yaşlı Vezir kan ter içinde, çıkmış Sultanın huzurundan. Öyle ki, titremesi üç gün geçmemiş.

Sultan genç Vezire dönmüş, Vezirim demiş, senin hakkında doğrusu çok yanıldım. Ben senin davranışlarını yaşlı Vezirden beklerdim. Tamamen tersi oldu. O ne kadar kibirli ve gururluysa, sen bir o kadar alçakgönüllü ve hoşgörülüydün. 

Bundan böyle sen benim tek Vezirim olarak kalacaksın. Halkımla aramdaki gönül köprülerinin mimarı olacaksın. Haydi var git yarım bıraktığın işleri tamamla. Yaşlı Vezirin dinlemediği şehirlerde, kasabalarda, köylerde seni bekliyor haydi uğurla ola….

Memleket memlekete, Sultan Sultana, Vezirler Vezirlere, şehirler şehirlere, kasabalar kasabalara, köyler köylere, ahali ahaliye benzer….

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.