Uzun uzun zaman önce memleketin birinde hoşgörüsü olmayan insanların yaşadığı bir şehir varmış. İnsanların katılığı, can sıkan kurallar, şehrin cendereye benzer hali, şehre gelenleri bunaltıyormuş. Dışarıdan gelen yöneticilerde kısa zamanda şehrin bu havasına alışıp o şehirden biri oluveriyorlarmış. Şehir ahalisinin katı tavrı, ikna olmaz hali bazı zamanlarda şehri çıkmazlara ve açmazlara sokuyormuş. Bu kadarda olmaz, yapılmaz denen o kadar çok olay yaşanıyormuş ki, şehrin ileri gelenleri bu işe bir son verelim diye çok düşünmüşler.
Günlerden bir gün, belinde kılıcı, okları ve yayı ile genç biri girmiş şehrin kapısından. Şehrin kapısına yakın büyük bir han varmış. O hana geldiğinde, Hancı, geleni süzmeye başlamış. Sonra ovuşturmuş gözlerini. Koşun demiş, yiğidim geldi, oğlum geldi. Delikanlı atından inmiş. Hancının elini öpmüş. Geldim babam demiş. Çok uzun zaman oldu amma, geldim artık. Hancının karısı koşmuş gelmiş, ana oğul sarılmışlar, kadın öyle bir ağlamış ki, kadının ağlaması şehirde olay olmuş. Ne vardı o kadar ağlayacak diye. Anadır, on beş yıldır evladını görmüyordu dememiş hiç kimse. Hancının karısı aldırmamış bu sözlere.
Hancının oğlunun gelin olacak çağda bir kız kardeşi, bir de beş-altı yaşlarında bir erkek kardeşi varmış. Delikanlının kardeşi olduğundan haberi onu gördüğünde olmuş. Bir hafta kadar sonra Şehrin Beyi, delikanlıyı yanına çağırtmış. Senin demiş methini çok duyduk. Sultanımızın muhafızlarından biriymişsin. Şehrine geri döndü diye duydum doğru mu? Doğru beyim demiş Hancının oğlu, izniniz olursa şehrime yerleşmek, bir yuva kurmak, çoluk çocuğa karışmak isterim.
Bey, bak bu yaklaşımın beni çok memnun etti demiş. Seni büyük kızımla evlendirmek istiyorum. Bana damat olacaksın. Benim işlerime de yardım edeceksin. Sadece damadım değil, sağ kolum olmanı isterim. Delikanlı, iznin olursa anam babamla da bir görüşmek isterim Beyim demiş. İzin almış hana gelmiş. Babası, Bey buyruğuna karşı gelme oğul demiş. Anası ise, karşı gelme amma demiş, o kız güzel olmasına güzel ya, çok aksidir. Hayır, olmaz dediğinden geri dönmez. İkna olmaz. İnadından vazgeçmez.
Hancının oğlunun akrabaları da Bey buyruğudur. Bu teklifi geri çevirme demişler. Delikanlı Beyin kızıyla hiç görüşmeden, hiç karşılaşmadan evlenmiş. Bey kızı. Sen demiş beni görmesen de ben seni gördüm. Şehre girişini izledim. Payitahttaki akrabalarımız, senin nasıl bir kahraman olduğunu, gözünü budaktan esirgemeyen bir yiğit olduğunu anlattılar. Hancının oğlu da, Bey kızı demiş, senin hakkında olumlu olumsuz hiçbir şey duymadım. Lakin Beyimize saygı duyduğum için seninle evlenmeyi kabul ettim.
Bey kızı, beni demiş herkes olumsuz yönlerimle bilir. Ben geçimsiz, huysuz, kaprisli, zor katlanılan biriyim. Bu evliliği sürdürebilecek misin? Hancının oğlu, Bey kızı demiş, aldığım önemli bir görev var. Görev düğün gecesi dinlemez. Kusura kalmayasın. Bana gönül koymayasın. Binmiş atına dalmış karanlıkları içine. Bey kızı, insan demiş düğün gecesinde görev diye gider mi diyerek varmış babasının yanına. Bey babam demiş, kocam görev beklemez dedi, daha ilk gecemizde çekti gitti. Ben nasıl biriyle evlendim. Babası, senin kocan demiş, Sultanın Muhafızlarından. Gel denilince gider. Alışsan iyi olur.
Bey kızı bu ayrılışı bir türlü kabullenmemiş. Hancının oğlu yirmi gün kadar sonra geri dönmüş. Bey kızı, hoş geldin muhafız demiş, yolculuk ne zaman? Delikanlı çok yorgunum Bey kız demiş. İznin olursa dinlenmek istiyorum. Hancının oğlu uyandığında Bey kızı, sen demiş burasını Babanın hanı sandın herhalde. Beni hatırlıyorsun değil mi? Ben bu şehrin Beyinin kızı. Düğün gecesinde nikah sonrasında kocasının bırakıp gittiği gelin kız.
Hancının oğlu ne dediyse ne anlattıysa kız ikna olmamış. Hancının oğlu bak Bey kızı demiş. Sen yirmi gün öncesine dönelim diyorsun. Bunun imkânı yok. İmkansızı istemek ise akıllıca bir şey değil. Senin inadın belli ki devam edecek. Seni inadınla baş başa bırakıyorum. Hadi bana eyvallah demiş. Bey kızı alaycı bir ifadeyle, yeni bir görev emri geldi galiba demiş. Hancının oğlu, iyi bildin Bey kızı demiş, atlamış atına çıkmış gitmiş şehirden…
Aradan bir ay kadar geçmiş. Hancının oğlu, şehrin kapısından içeri girmiş. Şehrin Beyi, benim kahraman damadım demiş, senin kahramanlıklarını az dinlemedim. Hadi var git konağına da dinlen.
Hancının oğlu konağına vardığında Bey kızı surat savat beş karış bir şekilde karşılamış kocasını. Hancının oğlu. Bey kızı demiş, bir hoş geldin demek yok mu? Nasıl bıraktıysam aynı tavırla karşılıyorsun beni. Senin hiç mi yüzün gülmez. Gülümsememek için yemin mi ettin?
Bey kızı ben demiş öyle vara yoğa gülenlerden değilim. Hancının oğlu, ne kötülüğümü gördün ki demiş. Oldukça güzel bir kızsın. Seni sevmemem, beğenmemem için bir sebep yok. Ancak ben seni anlayamadım. Sen aynı bu şehir gibisin. Şehir hoşgörüsüz, soğuk, karamsar, yüzü gülmeyen yaşama sevincini kaybetmiş, garip ve manasız adetleri kendine huy edinmiş insanlarla dolu. Sen bu tavrından vazgeçinceye kadar senden ayrılmayacağım.
Bey kızı sen bilirsin demiş. Atın aşağıda, uğurlar olsun. Öyle mi demiş hancının oğlu binmiş atına çekmiş gitmiş. Aradan üç ay geçmiş. Şehirde başlamış bir dedikodu. Bey kızı demişler, kocasının yüzünü görmek istemiyormuş. Hancının oğlu da, kahretmiş, Sultanın yanında o savaş senin, bu savaş benim kılıç sallıyormuş.
Evine geldiğinde Bey kızı, kocasına bir hoş geldin demeyi dahi esirgiyormuş diye dedikodular bir başlamış, Bey, çağırmış kızını. Bak kızım demiş damadım diye demiyorum. Kocan Sultanın Baş muhafızı oldu. İstese Sultana damat olurdu. Bu ne şımarıklık. Bu ne kapris., bu ne inat. Ya bu huylarını bırakacaksın ya da hancının oğlu senden ayrılmak dilerse anında kabul edeceğim.
Bey kızı, babasına söz verse de huylarından vazgeçmeye niyeti yokmuş. Bir ay kadar sonra hancının oğlu şehre gelmiş. Bey kızı babama demiş söz versem de bu evlilik yürümeyecek. Hancının oğlu tamam Bey kızı demiş. Şu andan itibaren seninle aramda hiçbir bağ kalmadı. Zorla güzellik olmaz zaten. Bundan böyle sen yoluna, ben yoluma, çıkmış gitmiş konaktan.
Şehir çalkalanmış bu olayla. Bey kızı katılmış bir kervana, Payitahta akrabalarının yanına gelmiş. Akrabaları, demek ayrıldın ha demişler. Yazık olmuş. Yazık etmişsin. Bey kızı birkaç ay Payitahtta kalmış. Anlatılanları, konuşulanları dinlemiş. Akrabalarının evine yaşlı bir kadın gelmiş. Bey kızını görünce, sen demiş ne dik başlı kızsın öyle.
Sen, sen ol yuvanı dağıtma. Hem biliyor musun, kocan olacak delikanlı seni ilk gördüğünden beri seven biri. Senin aklın bir karış havada. İnadına ve huylarına kulak vereceğine, kalbine kulak ver biraz. Kurtar yuvanı. Bey kızı, sebebini bilmediği bir şekilde başlamış ağlamaya. Yaşlı kadın. Kızın akrabalarına bırakın ağlasın demiş. Bu kızın sıkıntısı ağlayamamaktı. Bakın siz ne yapın diye akrabalarıyla ayrı bir yerde görüşmüş.
Birkaç gün sonra, Bey kızının akrabaları, Hancının oğlunu evlerine davet etmişler. Biz demişler aynı şehirdeniz. Sultanımızın Baş muhafızını evimizde ağırlamak isteriz. Hancının oğlu bu içten teklife hayır diyememiş. Geldiğinde onu bir odaya almışlar. Biraz sonra elinde bir bardak şerbetle Bey kızı girmiş. Hancının oğlu kıza ne bakmış ne dikkat etmiş. Kendisine ikram edilen şerbet bardağını almış teşekkür etmek için başını kaldırınca bir de görmüş ki karşısında ki kız Bey kızı.
Bey kızı ben demiş çok düşündüm. İnsanları dinledim. Yaptıklarımın muhasebesini de yaptım. Duydum ki, beni ilk gördüğünde bana âşık olmuşsun. Bunları görebilmem için Payitahta gelmem gerekiyormuş. Benden vazgeçmedin değil mi? Hancının oğlu, ben demiş senden hiç vazgeçmedim. Seni de şehrimi de hoşgörüsüzlükten, katılıktan ve anlayışsızlıklardan kurtaracağım. Ancak bu işi sensiz yapamam. Yanımda sen olmazsan olmaz.
Anlatırlar ki; hancının oğlu ve Bey kızı el ele vermişler, şehrin katılığını ve hoşgörüsüzlüğünü yok etmişler. Çocuklarıyla birlikte şehirlerini güllük gülistanlık eylemişler. Kim katı kalpli davransa, kim hoşgörüden uzak davransa, bu şehirde bir Bey kızı vardı, hancının oğluyla evlendikten sonra sevgi denen bir duyguyla tanıştı. Hoşgörüyle barıştı. Sonra şehir bir daha geri dönmemek üzere hoşgörüye boyandı diye bu hikâyeyi anlatıyorlarmış.
Şehir şehire, hancının oğlu hancının oğluna, han hana, hancı hancıya, kardeş kardeşe, Bey Beye, Bey kızı Bey kızına, Sultan Sultana, ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…