Karar verdim. Hatıralarımı yazacağım.
27 yıllık memuriyet hayatımda yaşadığım öyle şeyler var ki; bu yaşanmışlıklar benimle birlikte yok olmamalıdır.
Zaman-zaman yazacağım şeylerde, kimseyi afişe etmek, kimseyi rencide etmek değildir maksadım. Hatıralarımda kişileri değil konuları aktaracağım.
Devlet memurluğu dışardan bakıldığında çok kolaydır. Devlete sırtını dayarsın. Aybaşı gelir maaşını alırsın. Cumartesi-Pazar tatilini yaparsın. Elini ılık sudan soğuk suya sokmadan, “salla başını al maaşını” der zamanını doldurunca da emekli olur, emekliliğin keyfini sürersin.
Böyle memurluk olmaz mı, olur. “Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım” dersen memurluk tam da “salla başını, al maaşını” şeklindedir. Böyle memurlar amirlerin de gözdesidir. Amirler, genel anlamda işlerinin bittiğine bakarlar. Sorgulayan, kanunları ve yönetmelikleri öne çıkaran memurlar amirlerin hiç hoşuna gitmez. Amirler, çok şey bilen memurlardan da hoşlanmazlar. Bu nedenle de - sorgulamasın diye- toy ve yeni yetmeleri müdür yaparlar. Çünkü o zaman verilen emirler sorgusuz sualsiz, kayıtsız şartsız yerine getirilir. Bu durumdan iki taraf da memnundur, mutludur.
Memurluğu kurallarına uygun olarak yapmak isterseniz, “Kanun şöyle diyor, yönetmelik böyle diyor” derseniz, o zaman işiniz zordur. Bu durum kimsenin hoşuna gitmez. İcabında, siyaseten verilmiş sözler vardır. Siz amirinizin verdiği emri bir tarafa koyar da, kanunları ve yönetmelikleri öne çıkarırsanız her zaman yerinizde sayarsınız. Amirin gönlüne göre hareket edemezseniz (bir Prof. Ağabeyin ifadesiyle) “kamuda bir arpa boyu yol” alamazsınız.
Bir süre sonra kendinizi bir yol ayrımında bulursunuz.
Önünüzde iki yol vardır. Bu yollardan birisi size “üç günlük” dünyada makam-mevki verir. Şan şöhret kazandırır. Geniş bir çevreniz olur. Herkes size saygıyla bakar. Dünyalık konusunda da sıkıntı çekmezsiniz. Çevreniz sizi “çok uyanık adam” diye tanımlar. Bunun için yapılacak tek şey aklınızı kullanmak ve amirinizin sözünden çıkmamaktır. Sizi o makama getiren iradeye siz ne kadar bağlı olursanız, o kadar da mutlu olursunuz. Bu durumda kanunlar ve yönetmelikler sizden biraz uzak olmalı, gerektiğinde esneyebildiğiniz kadar esnemeyi bilmelisiniz. Başa göre tarak, nabza göre şerbet sizin en önemli düsturunuz olmalıdır. Yolunuz açık olsun. Seçtiğiniz bu yolda bir tek sıkıntı vardır. Eğer, aksi vukuu bulursa amiriniz sizin yanınızda olmayacaktır. Hatta kısa günün karı için yaptığınız yasal olmayan işler için amiriniz “Yapmasaydın. Sana zorla mı yaptırdık. Aklını kullansaydın” diyecektir. Hazırlıklı olmalısınız. Her şeyin bir bedeli vardır…
İkinci yola gelince:
Bu yol oldukça netameli bir yoldur. Bu yola giren “elif” gibi dümdüz olmalıdır. Bulunduğu makamın babasının malı olmadığını bilmeli, emanetçi olduğunu unutmamalıdır. Bir eline kanunları ve yönetmelikleri almalı, diğer eline de yüreğini. Üç günlük dünyada kazanacaklarını değil de, ebedi dünyanın hesabını düşünmelidir. Bu durumda amir ikinci planda kalacaktır. İkinci plandaki amir sizden hep gıcık kapar. Fırsatını bulduğu anda ayağınızı kaydırır. O nedenle de açık vermemelisiniz. Ancak şu var ki; yaptığınız işte sadece Allah’ın rızasını düşünürseniz, Allah’ın torpillisi olursunuz. Sıkıntı da çekseniz her zaman Allah size yardım eder. Bu durumdaki memur kıt-kanaat geçinir, eşinin ve çocuklarının her istediğini yerine getiremez. Taş üstüne taş koyamaz, dar günler için bir kenara bir miktar akçe de koyması mümkün olmaz. Manen mutlu ve mesut olacağı için maddi durumlardan şikâyet de etmeyecektir. Eğer bu durumdan eşiniz ve çocuklarınız da şikâyetçi olmazsa, sizden daha mutlusu yoktur dünyada.
Ben doğma büyüme belediyeciyim. Mimar olmadan önce de belediyede çalışıyordum. Mimar olduktan sonra da belediyelerde çalıştım ve oradan emekli oldum.
27 yıl boyunca onlarca başkan tanıdım. Her biri ayrı ayrı mesleklerden olsalar da hepsinin de ortak bir yanı vardı. Kişiler, başkanlık koltuğuna oturur oturmaz (hikmet-i hüda) bir anda her konunun uzmanı oluyorlardı. Mimarlık konusunda da, tıbbi konularda da, statik konusunda da bir baktım ki her şeyden anlıyor ve biliyorlardı. Fikir sahibi olmaktan bahsetmiyorum. Herkes fikir sahibi olabilir. Hele ki bu, başkanların en tabii hakkıdır. Ben uzmanlıktan bahsediyorum. Mesela bir sosyal tesisin ısı merkezindeki duman bacasının nereden geçmesi gerektiğini benden önce başkanım biliyordu. Hatta noktasal atış yapıyor, parmağı ile projenin üzerine bastırıyor, “Bacayı buradan geçir” diyordu. Bir başkası bitmiş bir binanın farklı amaçla kullanılması noktasında “Şu kolonu buradan kaldırın” diyebiliyordu.
Buraya kadar belediyeciliği kaba hatlarıyla tanımlamaya çalıştım.
Bundan sonraki yazılarımda da konunun detaylarına gireceğim.
Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler…