İş kazaları konusunda ülkemiz ne acıdır ama Avrupa birinciliğini korumaya devam ediyor. Sosyal ve ekonomik anlamda ülkemizin en önemli problemlerinden olmasına rağmen çoğu çevreler için istatistiki değer taşımaktan ileri gidemiyor. Yıllık ortalama 74 binden fazla iş kazası olan ülkemizde her yıl 1500’e yakın vatandaşımız hayatını kaybediyor. Yine her yıl ortalama 2000 insanımız iş kazaları sonucunda sakat kalıyor. İş kazalarının ülke ekonomimize etkisi ise her yıl yaklaşık 40 milyar TL civarında. Milat olarak görmeyi umut ettiğimiz Soma faciasından bu güne kadar bu kötü tabloda değişen bir şey olmadı.
İş kazaları ve iş güvenliği noktasında yapılan bütün bilimsel çalışmalardan çıkan ortak sonuca göre iş kazalarının %90’ı mesleki hastalıkların ise tamamını eğitimle ve denetimle önlenebilecek durumda. Soma faciasının üzerinden 3 yıl geçti hatırlayan kaldı ise bu olayı örnekleyerek neden iş kazalarında karnemiz düzelmiyor bakalım isterseniz:
13 Mayıs 2014 tarihinde Soma’da 301 insanımızı büyük ihmaller sonucu kaybettik. Sıcağı sıcağına birçok söylemlerde bulunduk kanunları düzenledik. Bu hadisenin iş kazaları konusunda bir milat olacağına ve ülkemizde ihmaller sonucu artık insanlarımızın hayatlarını kaybetmeyeceklerine inanmıştım. Gelin görün ki daha geçen yıl 1360 canımızı daha iş kazalarında kaybettik. Aradan 3 yıl geçmesine rağmen açılmış olan dava hala devam ediyor. Davanın açılabilmesi neredeyse 1 yıl sürdü. 51 sanığın yargılandığı davada kala kala 6 tutuklu kaldı ve duruşmalar devam ediyor. Ne zaman ve hangi sonuçla sona erer bilmemiz mümkün değil. Zaten kimin suçlu olduğu ya da hangi cezayı alacağı vicdanları tatmin etmekten başka sonuca hangi katkıyı yapacak ki? Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından oluşturulan araştırma komisyonu raporunu yayınladı. Yaklaşık 600 sayfalık bu raporda sonuç olarak görülen 7 eksikliğin giderilmesi halinde bu kazanın yaşanma ihtimalinin son derece düşük olacağı açıkça belirtilmiş. Raporu okuduğunuz zaman çok ufak revizyon ve yatırımlarla sonucun bu kadar vahim olmayacağı ortaya çıkıyor.
Kaza sonrasında Uluslararası Çalışma Örgütünün madencilik ile ilgili 176 sayılı sözleşmesini Türkiye olarak imzaladık. Çalışma Saatlerinin düzenlenmesi, madenci maaşlarının asgari ücretin en az iki katı olması da dahil olmak üzere bir çok düzenleme getirdik. Ancak maliyet endişeleri taşıyan birçok işletmenin kapanmasına engel olamadığımız gibi denetimlerin sürekli hale getirilmesi konusunda üzerimize düşeni yapamadık. Enerji Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı arasında kalmış olan madencilik sektörünün tek başlı bir yapıya kavuşmasını da temin edemedik.
Sıkça dillendirildiği halde nihai bir sonuca bağlayamadığımız taşeron sistemi ise yine sorun olarak kalmaya devam ediyor. Şunu görmek zorundayız: Uluslararası bütün yükümlülükleri yerine getirmek uygun yasa ve mevzuatlarla bunu desteklemek sorunu çözmek için sadece ilk adım. Bunların denetlenmesi ve ihlal edenlerin yaptırımla karşı karşıya kalmaları ise ikinci adım. Sonrası ve en önemli adımı ise insan faktörü. Üreticimiz emek üzerinden maliyeti düşürerek rekabet edeceğini düşünmekten vazgeçmeli ve çalışan personelinin hayatlarının onlara emanet olduğunu bilmelidir. Biz çalışanlar ise geçim kaygısı yüzünden birçok eksikliğe göz yummak yerine işverenin gerekli çalışma koşullarını yerine getirip getirmediğini sorgulamalıyız.
Çalışanlar olarak bizlere düşen en önemli görev konulan kurallara uymak verilen sorumlulukları hakkıyla taşımaya çalışmaktır. Türkiye iş kazaları karnesini düzeltmek istiyor ise bunun sadece mevzuatla olmayacağını yasal düzenlemelerin takiple desteklenmesi gerektiğini ayrıca konunun iki tarafının (işveren-işçi) mutlaka bu konuda ortak akıl üreterek ülkemizin bu sosyal ve ekonomik yarasına çözüm bulmalıdır.