Yaşamımızda pek çok duyguyu ıskaladığımızı, kalplere dokunamadığımızı, alelacele alınmış karalarımızdan pek çoğunun ne denli bencilce, hatta insanlıktan uzak olduğunu yoğun bir şekilde yaşadım ve yaşıyorum Anne Lamott’un HepKitap Yayınları Atölye serisinde çıkan Bir Kuştan Öbürüne( Hayat ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler kitabını okuduktan sonra. 238 sayfalık yolculuğun ilk anları kitabın ruhuna ve finaldeki Son Ders bölümüne ters istikamette başlıyor, bu süreçte okuyan için insani zaaflar, önyargılar, hissizlikler tetikte bekliyor: Bir yazarın kızıdır Lamott, yoğun olarak kitap okunan, kitaba değer verilen bir aile ortamındadır, bununla birlikte babası ve evlerine misafir olan babasının arkadaşlarıyla olan ortamı, babasının yazar olarak aslında pek de bildiği tarzda bir iş yapmadığı düşüncesinden hareketle evlerinin geçiminin, yiyecek bulamayacakları zamanlar yaşayacakları kaygısı hakimdir çocuk aklında. Babasının aşırı alkol ve hatta uyuşturucu kullanması, yazdığı bir kitabın porno olduğunu görmesi ve bundan utanması olumsuz hislerini pekiştirir yüreğinde. Beynimize alkol, şehvet, uyuşturucu, boş yaşamak adlı düşman askerleri topluca hücum etmiştir. Kitabın Batı standartlarında ve onların yaşam tarzlarına hizmet eden üslupta ilerliyor olması , okuma ve yazma heveslilerine faydasının olamayacağı, tam tersine zararının dokunacağı önyargısı filizlenmeye başlamıştır içimizde. Konuları n sırasıyla okunması ve hele de b.ktan kelimesinin sıkça kullanılması, kahramanların beyhude bir hayat sürmelerinin gözümüze sokulması artık sabrımızı taşırmaya başlamıştır adeta. Halbuki arka taraftaki tanıtımda; Yıllardır yaratıcı yazarlık dersleri veren Anne Lamott, yayımlandığı tarihten bu yana ilgilenen herkesin baş ucu kitabı olan bu kitabında, kendi yazarlık macerasından karşılaştığı engellerden örnekler vererek içinden çıkamadığımız (okumak ve yazmak üzerine) bütün soruları cevaplıyor şeklindeki iddialı vurgulara güvenerek aldığımız kitabı nerdeyse bir kenara atmak üzereyizdir, ama neyse ki bu düşünce içimize sinmiyor, devam ediyoruz ve iyi ki böyle yapıyoruz.
Uzunca bir giriş olduğunun farkındayım, daha kitabın kapağını dahi açamadık, fakat bunları en baştan söylemem elzemdi, şüphem yok ki siz de aynı duygularla hareket edecek, belki de kitabı okumaktan vazgeçecektiniz.
Bir Kuştan Öbürüne; Yazmak, Yazarken Ruh Haliniz, Yol Boyunca Yardım, Eserinizin basılması ve Yazmak için Nedenler ve Son Ders başlıkları altında beş bölümden oluşuyor. Yazar da okuyucu da elbette bir bütünlük ve sıralama dahilinde hareket edecek ama yukarıda da değindiğim gibi ilk olarak kitapta en son bölüm olan Son Ders kısmını okumakta fayda var: Neden, neyi ve nasıl yazacağımız konusunda toparlayıcı bilgilerin, adeta son nefesini vermekte olan bir insanın ağzından çıkan son cümleler gibi vurucu etkiler yapıyor bu 11 sayfa: (…) yazar olmak bilinçli olmakla alakalıdır. (…) nasıl göründüğünüz veya insanların sizi nasıl gördüğü hususunda takıntı yaparak daha fazla zaman kaybetmekten korkun. Yazdıklarınızı nihayete erdirememekten korkun. (…) Okumayla, yazmayla paylaşımla geçecek bir hayatın , yani edebi hayatın kendisinin mümkün olabilecek en güzel hayat olduğunu düşünen bir sürü insanız. (…) yazar olmak okur olarak da hayatınızı derinlemesine değiştirir. (…) belki de yazdıklarınız başkalarına yardım edecek, çözümün küçük bir parçası olacak.
Son Derste bölümünden altını çizdiğim bu satırlar okumanın, yazmanın hayatımızda açacağı değişimleri, başka kalplere dokunuşlarımızın hazzını yayınlatma, zengin olma, şöhret olma gibi duyguların önüne geçirecek mottosunu beynimize ilmek ilmek işliyor.
‘Sürekli ve her şeyi yazın, b.ktan ilk taslaklara takılmadan her şeyi yazın, nasılsa düzeltirsiniz, ilk taslak dökme, ikincisi toplama ve üçüncüsü dişçi taslağıdır’ diyerek ilk bölüme başlayan Anne Lamott, konu olarak çocukluğumuzdan başlamayı, okul anılarının, tatillerin ,büyük olayların, özel günlerin ilk denemelerimize konu olabileceğini örnekler. ‘Başka birine asla anlatmayacağınıza yemin ettiğiniz şeyleri yazın. Herkesin çocukluğunda illa ki anlatacak mücevherler ve darbeler vardır’ cümlesiyle yol göstermeyi sürdüren yazar; babasını ve en yakın arkadaşını kanserden, iki arkadaşının da bebeklerini kaybetmesiyle, onları teskin edebilmek, son günlerini mutlu geçirmelerine katkı sağlamak arzusuyla yazmaya başladığını ve hala o yazılardaki içtenliği aradığını belirtiyor. Hayatın her alanında iyi bir gözlemci olmak ve sürekli not tutma, notlar almayı vazgeçilmez bir ödev olarak tavsiye eden Lamott; yazdıklarınızı okutacağınız, tartışabileceğiniz birileri mutlaka olsun diye de uyarıyor. Yazılan metinlerin en önemlisi olarak gördüğü Karakter Yaratma konusunda; Karakterlerinizle bütünleşin, olay örgüsünde gerçeklikten koparak sahtelik yoluna saptığınız okuyucu tarafından anında anlaşılacaktır diyen Lamott; ‘ Karakterleriniz hakkında onların bildiğinden daha çok şey biliyormuş gibi davranmayı bırakın, çünkü bilmiyorsunuz. Onlara karşı açık olun. Olay örgüsünün de karakterlerden doğduğunu üstüne basa basa vurgular.’ şeklinde sürdürür düşüncelerini.
Yazarken Ruh Haliniz başlıklı ikinci bölüm, bakmanın, görmenin, anlamanın önemini işliyor ve ‘ İnsanlara baktığınızda sadece kıyafetlerinin pasaklı veya süslü olduğunu görüyorsanız , onları kesinlikle yanlış anlayacaksınız’ şeklinde bir hayat dersi de veriliyor Bir Kuştan Öbürüne’de.
Çok yazmak iyi bir yazar olmayı sağlar mı? sorusuna da Anne Lamott bu bölümde cevap vermekte: ‘ İyi bir yazar olmak için sadece bir hayli yazmak yetmez, özen gösterip kıymet vermeniz de gerekir. Bir yazar her zaman çözümün bir parçası olmaya , hayatı biraz olsun anlamya ve bunu aktarmaya çabalar.’
Bölümün, bu kitabın ve hatta hayatın özü de şu tek cümleyle anlatılır, yazar hayatı boyunca buna inanarak yaşamış, okumuş, yazmış ve faydasını da görmüştür: Ölmek üzereymiş gibi yaşamak bizi özgür kılabilir.
Yol Boyunca Yardım bölümünde yazar yine kitabın çeşitli yerlerinde sıkça vurguladığı üzere yazdıklarımızı başkalarına göstermenin, bu konularda tartışma ve çalışma gruplarına katılmanın önemini ön plana çıkarıyor. Yazanların ve yazarların tıkanması sorunsalının nedenlerinden en önemlisinin boş olma, yani eksik ya da hiç bilmeme olduğunu da imliyor bize Anne Lamott.
Eserinizin Basılması ve Yazmak için Diğer Nedenler bölümü yazarın ‘ Eserlerinizin basılması hayatınızı değiştirmeyecek veya sorunlarınızı çözmeyecek uyarısıyla başlıyor. Bu kaygı atlatıldığında daha özgür ve başarılı olunacağını muştulayan Lamott, öyleyse neden yazıyoruz sorusuna okumak merkezli şu cevabı verir: ‘ Kitaplar kim olduğumuzu ve nasıl davranmamız gerektiğini anlamamıza yardımcı olur, nasıl yaşayacağımızı ve öleceğimizi anlatır, geçirilen zaman da kalitelidir, muhteşem detaylar fark edebiliriz.’ Ve yazarlığın, bilgeliğin ve masumiyetin birleşimini gerektiğini de ekler. Yayımlama sürecinin büyük bir sabır ve bekleme alışkanlığı gerektirdiğini, bu noktada özellikle imla ve baskı hatalarının yazardan çok şey götüreceğini ifade eden Anne Lamott kitabını okuyanları uğurluyor.
Okumayı ve yazmayı sevenlere iyi bir yol arkadaşı olacağına inandığım Bir Kuştan Öbürüne (Hayat ve Yazmak Üzerine Tavsiyeler), okumaktan ziyade yazma sürecine yoğunlaşan, yazmayla okumanın ayrılmaz bir bütün olduğunu da vurgulayan önemli bir kitap. Atölye serisinden çıkan diğer kitaplar; Kendra Levin’in Sen de Kendi Hikayenin Kahramanısın ve Hakan Bıçakçı imzalı Uydurmanın İncelikleri de okunduğu takdirde yazmaya hevesli herkesin güzel bir iş kotaracaklarına inanıyorum.