İnsanoğluna bahşedilen en büyük nimet var olmasıdır. Yaşadığı hayattan şikayetçi olan milyonlar belki milyarlar acaba yaratılmamış olsalar şikayetçi olabilirler miydi? Şikayetçi olabilmek için de var olmak gerekir. Durumundan razı olmayan insanlar acaba neden razı değiller. Hayatı nasıl yaşamaları gerektiği hakkında bir bilgileri var mı? Her şey yemek, içmek ve neslini devam ettirmekten mi ibaret? Elbette bunlar önemli ama yarı aç yarı tok bile yaşıyorsanız bu hayatı daha güzel yapmanın yollarına bakmak gerekmez mi?
İnsan hayatı tarihe bakacak olursanız her zaman kısadır. En uzun yaşayanlar için bile hayatın kısa olduğuna dair cümlelerinden bahsetmiyorum. Çevresindeki varlıkların hayatı dikkate alındığında da oldukça kısa bir hayatı vardır. Madem ki hayat çok kısa nasıl daha güzel yaşanır, nasıl daha bereketli bir ömür sürülür bu nokta çok önemli. Bu kısacık zamanı nasıl harcadığımız, dolu dolu nasıl yaşayacağımızı düşünmemiz, kendimize yapacağımız en büyük iyilik olacaktır.
Bir insan her şeyden önce kendine verilen zamanın değerini bilmelidir. Ancak insanlar büyük oranda bu en önemli kaynağı israf ederler. Zamanı etkili ve verimli kullanmak kaliteli bir hayatın anahtarıdır. Alışveriş merkezlerinden tutun tüm eğlence mekanları ve kahvehanelerin dolu olması sosyalleşmeye verdiğimiz önemin yanında zamanı tüketirken hovardalığımızı da ortaya koyar. Bir şeye nasıl sahip olduğumuzdan çok nasıl harcadığımız çapımızı gösterir. Bir insanın parayı nasıl kazandığı elbette çok önemli ama aynı parayı ya da imkânı nasıl harcayıp tükettiği kişinin kalitesini, çapını göstermeye yeter de artar bile. Dinlerin emir ve tavsiyelerine bakarsanız aslında hayatı nasıl yaşamamız gerektiğini anlattığını görürüz. Yani zamanı nasıl harcayacağımızı, nasıl tüketmemiz gerektiğini anlatır. Hatta nasıl tükettiğimize bağlı olarak ödül ve ceza ile karşılaşacaklarını anlatır. Şükredenleri, nimeti vereni bilenler olarak tarif ederken bilmeyenleri ya da karıştıranları müşrik olarak tarif eder.
Bu kısa hayatı yaşarken dengeli bir hayat sürmenin en dikkat çeken yanı acıların ve hazların yönetimi konusudur. Hayattan ve varoluşundan şikayetçi kişi önce hazlarını kontrol altında tutmalı ve acılara karşı dirençli olmanın yollarına bakmalıdır. Acı ve hazzı kontrol eden ruhsal sağlığını büyük ölçüde koruyacaktır. Yoksa hastanelerin psikiyatri klinikleri dolup taşmaya devam edecektir.
Madem ki hayat kısadır, bu kısa hayatı anlamlı kılmanın en iyi yollarından biri de sürekli öğrenmeye ve kendini geliştirmeye çalışmaktır. Öğrenme ve geliştirme çabası kişinin daha derin bir anlayışa sahip olmasını sağlar. Bilgelik aramakla bulunmaz ama bulanlar arayanlardır. Bu köşede yazarak kendim için yapmaya çalıştığım, hayatı ve insanı anlamaya çalışmaktan ibarettir. Burada yazdıklarımı önce kendime söylüyorum, söylemem gerektiğine inandığım için söylüyorum. Yoksa yazar olayım, okuyucum olsun, para kazanayım, şöhret olayım, derdinde değilim.
Madem hayat kısa, sağlıklı ve anlamlı ilişkiler kurmak ve hayatı güzelleştirmek gerekir. Hayata sevgiyle ve şükranla bakmak, insanın kendini değerli hissetmesine ve hayattan daha fazla lezzet almasına yardımcı olur. Bu doğru, şu yanlış, benim yolum doğru, senin yolun eğri gibi ifadeler hep kendi merkezimizden aldığımız kararları gösterir. Yine bu ifadeler insanlarla iyi ilişkiler kurmamıza engel olurlar. Halbuki insanın işletim sistemi birlikte yaşamı gerektirir. İyi dostlukları ve arkadaşları olmayan insanlar yalnız kalmaya ve bunalımlara mahkumdur.
Hayatı güzel yaşamanın bir başka önemli yolu ise belirli hedeflere sahip olmak ve bu hedeflere doğru ilerlemektir. Hayatımızın sağlam bir amacı varsa anlamı vardır. Bu amaç kişinin tatmin duygusunu artırıp motive ederken, kendini gerçekleştirmesini sağlar.
Belki daha önce söyledim, belki defalarca daha söyleyeceğim konu ise kişinin her şeye kendini tanımakla başlamasıdır. Kişi kendi değerlerini, isteklerini, sınırlarını bilerek başlarsa hayatını nasıl yöneteceğini ve yönlendireceğini bilerek başlamış olur. Yoksa her gün esen rüzgarlar başka bir tarafa savurur durur bizi.