Depremin yaralarını sarmaya çalıştığımız bugünlerde, bu felaketi olduğu gibi kabul edip deprem gündeminden mümkün mertebe uzak durmaya çalışıyor; buna karşılık hayatın devam ettiğine kendimizi inandırmak istiyoruz.
Acıyan yerlerimizdeki acı tazeliğini korurken, iç sesimizin acıkan yerlerimizle ilgili verdiği mesajları da alıp gereğini yapmak için çaba harcıyoruz.
Bir tarafımız yaprak dökerken, bir taraftan küllerimizden yeniden doğmaya çabaladığımız bu zaman diliminde öyle insanlarımız var ki, hayırda yarışıyor, hayra koşuyor, Allah’ın rızasını kazanmak ve insanlığının gereğini yapmak için uğraşıyor.
İnfak ediliyor… Elde avuçta ne varsa paylaşılıyor. Düşmüşün elinden tutuluyor. Evler açılıyor. Dertler paylaşılıyor. Sofradaki Allah’ın verdiği nimet neyse pay ediliyor, birkaç tabak fazla koyulabiliyor. Bereket oluyor.
KONYA’YI YANSITIYORLAR
Konya Büyükşehir Belediyesini, Başkan Uğur İbrahim Altay nezdinde tüm ekibiyle birlikte tebrik etmek gerekiyor. Yine Selçuklu Belediye Başkanı Ahmet Pekyatırmacı ve ekibini, Karatay Belediye Başkanı Hasan Kılca ve ekibini, Meram Belediye Başkanı Mustafa Kavuş ve ekibini de başta Hatay olmak üzere deprem bölgesini Konya’nın bir mahallesi, caddesi, sokağı için hizmet ediyormuşçasına kabullendikleri için tebrik etmek gerekiyor.
Ortaya koyulan bakış açısı o kadar güzel o kadar iyimser ki hiç ummadığım isimlerden ‘Başkanınızdan ve belediyenizden Allah razı olsun. Hakikaten Konya’nın aynası oldular. Konya’yı bilmeyenlere de Konya’yı öğretmiş oldular’ cümlelerini duydum. Bu isimler ki hepsi deprem bölgesinde ikamet ediyor.
Sivil toplum kuruluşlarımızın hepsi cansiperane çalışıyor. Öyle büyük bir gayret gösteriyorlar ki sanırsınız savaşta cepheye cephanelik taşıyorlar. O kadar büyük organizasyonlar yapılıyor ki hayret ediyorsunuz, alık alık bakakalıyorsunuz. Öyle ki birçoğunun medyada esamesi dahi okunmuyor. Onlar da bu durumdan herhangi bir rahatsızlık duymuyor. İyilik yapıyorlar, iyiliğe odaklanıyorlar, Allah bilsin kulunun bilmesi önemli değil diyebiliyorlar. Adanıyorlar…
Depremin etkilediği bölgelerde bir taraftan enkazlar kaldırılmaya çalışılırken bir taraftan da ufak ufak ticari faaliyetlere başlandığını o bölgedeki dostlarımızdan ve akrabalarımızdan duyuyoruz.
Dayanışma ruhu öyle bir hal almış ki, insan dudaklardan dökülen bazı cümleleri dinlerken tüyleri diken diken oluyor. Kahramanmaraş’ta, Malatya’da, Adıyaman’da, Hatay’da büyük sanayi kuruluşları mevcut. Gaziantep’te de öyle…
Bu sanayi kuruluşlarının ticari anlaşmaları var. Üretim yapmaları gerekiyor. Ürettikleriyle ticaretlerini çevirebilecekler ki bir taraftan acılarını bastırmaya ve unutmaya çalışacaklar, bir taraftan da acıkanı doyuracaklar, iş verecekler, aş verecekler.
Ama öyle bir hal almış ki bazı sanayi tesisleri, üretmek ne mümkün? Aynı sektörde ve hatta piyasada rakip olan üreticiler, bir anda refik olabiliyor.
SANAYİCİLER OMUZ OMUZA
Gaziantep’teki bir fabrikatör, aynı sektörde üretim yaptığı başka bir fabrikanın sahibini arayıp, “Senin falanca ülkeyle ticari anlaşman vardı. Üretip teslim etmen gerekiyor. Ben senin adına üreteceğim o ürünleri. Senin markan ve senin logonla da göndereceğim. Maliyeti benim, kârı senin. Ticaret devam etsin, mahcup olmayasın” diyebiliyor. Bunun nice örnekleri var. Hayırda yarışanlardan, hayır yapmak için koşanlardan Allah bir değil binlerce kez razı olsun. Bizi ayakta tutan en büyük unsurlardan biri de bu dayanışma duygusu olsa gerek.
KİMİLERİ VAR Kİ UTANÇ VERİYORLAR!
Tabi beş parmağın beşi de bir olmadığı gibi insanlar da aynı olamıyor. Aynı yerden bakıp, aynı şeyi göremiyor.
Kimileri de var ki insanlık adına utanç veriyor. Konya’ya gelmiş depremzede bir aile. Ev kiralamak için emlakçıya gidiyor. Adam önce gelen şahısların bindikleri arabanın plakasına bakıyor. Deprem bölgesindeki şehirleri yansıtan bir plaka koduysa bakış açısı olumsuza dönüyor. Konuşurken de ağza bakıyor. Deprem bölgesinden geldiklerini anladığı anda, “Sizin Konya’da ne kadar kalacağınız belli değil. Kirayı da ödeyip ödeyemeyeceğiniz meçhul. Kusura bakmayın bende size verecek ev yok, başka yerden bakın” diyebiliyor.
Bu depremzede kardeşimiz de dersini alıyor. Başka bir adresten başka bir eve bakacağı zaman sütten ağzı yanmış olacak ki, arabasını epeyce uzak bir yere park edip gidiyor ev sahibiyle ya da emlakçıyla görüşmeye.
Bir tarafta insanı yaşatmak için çaba harcayan insanoğlu, diğer tarafta düşmüşün elinden tutup kaldırmak gerekirken bir tekme daha vuran insancık…
Kimimiz hayra koşuyorken, kimimiz hayırdan kaçıyoruz.
Ama şunu da çok iyi biliyoruz ki bizim gördüklerimizi, görmediklerimizi, tavırlarımızı, davranışlarımızı, söylemlerimizi gören, bilen, işiten ve not eden ilahi bir güç var. Bir gün bu sınav aleminde yapıp ettiklerimizin Z raporu önümüze konulacak. O zaman bazılarımız için iş işten çoktan geçmiş olacak.