(Dünya Süt Günü vesilesiyle)
Turgut Özal’a bir kere daha rahmet diliyorum. O, buzağı desteğiydi, yok süt desteğiydi, şu desteğiydi, bu desteğiydi diye işi teferruata boğmamıştı. Yeme % 25 destek verip, tek kalemde işi bitirmişti. Aslında en kestirme ve en isabetli olan da budur. Çünkü hayvancılığın en önemli ve kapsayıcı girdisi yemdir. Yeme destek verildiğinde, şu anda destek verilen birçok konunun hemen hepsi desteklenmiş oluyor.
Özal’ın yeme destek verdiği zamanlarda kayıt dışılık yaygındı. Yem desteğini istismar eden fabrikalar olduğu gerekçesiyle destek sonlandırılmıştı. Bu gün artık bilgisayarlı dönemdeyiz ve kayıt dışı bir işlemi gizlemek çok zor. Programcılık bizim ülkemizde de epeyce gelişti. Yem destekleri de bu işe özel bilgisayar programlarıyla izleneceğinden, bunların istismarı da bu devirde çok zor, hatta neredeyse imkansız diyebiliriz.
Ben o kanaatteyim ki, özellik arz edenler hariç, bütün hayvancılık destekleri kaldırılsa, sadece fabrika yemine % 20 civarında bir destek verilse, daha uygun ve tatminkar bir destekleme olur. Uygulama sonrasında, et ve süt fiyatlarındaki umulmadık ucuzlamayla da bunun ne kadar isabetli olduğu görülecektir. Çünkü böyle bir destek besicinin maliyetlerini azaltacağı için hayvancılık bu sayede daha cazip hale gelecektir. Bu durumda hayvancılık güçlenecektir. Mevcut işletmeler kapasite arttıracak, örgütlenme ve kurumsallaşma gelişecektir. Ülkemizde istihsal edilen toplam et ve süt miktarı artacak, yüksek arza bağlı olarak fiyatlar da halkın alım gücüne uygun hale gelecektir. En önemlisi de bu işler, besiciye zarar ettirmeden gerçekleşecektir.
Kişi başına düşen dünya et tüketimi ortalaması 38.7 kilodur. Bu rakam AB ülkelerinde 77.1, ABD de 108.9, Arjantin’de 99.1, Brezilya’da 97.4 iken ülkemizde 32.6’dır. Yani ülkemiz, et tüketiminde dünya ortalamasının bile gerisindedir. Süt ve süt ürünleri tüketiminde ise ülkemiz AB ülkelerinden yaklaşık 11 kat, ABD den 12 kat daha geridedir. Hayvansal protein eksikliği yüzünden çocuklarımızda zeka geriliği artabilir. Et, süt, yumurta, balık gibi hayvansal protein kaynaklarının fert başına ortalama tüketim miktarı bu gün bir gelişmişlik kriteri de sayılıyor. İleri ülkeler et ve süt ürünlerini bolca tüketirken bize bitkisel beslenmeyi empoze ediyor olabilir…
Otçul beslenenler karşısında etçil beslenenlerin daha zeki, daha duyarlı ve daha dirayetli olduğu biliniyor. Örneğin kediler etçil, sığırlar otçul olduğu için kediler daha duyarlıdır. Şişmanlık, oburluktan (Pisboğazlıktan) ve hareket azlığından kaynaklanıyor, et ve süt tüketiminden değil. Kaliteli ve dengeli beslenmede hayvansal proteinin yeri tartışılamaz.
Zaman kaybetmeden bütün yörelerimizde sun’i meraya ve münavebeli otlatmaya geçilmelidir. Ülke olarak insan kaynağı dahil, bunu yapacak her şeyimiz var. Hayvan varlığı bakımından şu anda en öne geçmiş olan, arazi zengini Konya’mızda bile sun’i mera yoktur. Sadece İlk Baharda yeşeren mevcut meralardaki ot çeşitleri yaz gelince kurumaktadır. Fabrika yemi de mera gibi bedava değildir ve pahalıdır. Bu yüzden et ve süt ürünlerinin fiyatı bir türlü düşmemektedir.
Bir tarım ve hayvancılık ülkesi olmamıza rağmen dışardan et ithal ediyor olmamız çok üzücüdür. Yanlış hayvancılık politikaları yüzünden kasapta etin kilosu 30-40 liraya, markette peynirin kilosu 15-20 liraya yükselmiştir. Bu fiyatlarla elbette ülkede kişi başına et ve süt tüketimi de azalacaktır. Et ithali hayvancılığımızı daha da zora sokan, ülkeyi dışa bağımlı olamaya sürükleyen, yanlış bir uygulamadır. Bu iş tüketiciyi susturmaya yöneliktir, gerçek bir çözüm şekli değildir. Maalesef, Genel Seçimin yaklaştığı şu günlerde, bu konuda bir vaat bile duyamıyoruz.
İşin doğrusu kendi ülkemizde kültür ırkı hayvan varlığımızı arttırmaktır. İleri ülkeler gibi doğru ve istikrarlı bir destekleme politikası izlemektir. Bu sayede modern hayvancılığı cazip kılmaktır. Hayvancılıktan başka bir mesleği olmayan insanlarımızı bile, bir daha hayvancılık yapmamaya yemin ettirecek kadar bu konuyu ihmal etmemektir. Allah’a emanet olunuz.