Hayvanların Dili, Yılan ve Yangın

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

 

Arazideyim. Issız denilebilecek kayalık bir yede tek başına yatan bir koyuna rastlıyorum. 2 metre yakınından geçiyoruz, bize bakıyor. Yanımda iki kişi daha var. İkisi de eski öğrencilerimden. Gençlere “dönüşte bu koyunla ilgilenelim, başında bir dert olsa gerek, etrafta sürü yok” diyorum.

İşimizi bitiriyor, bir süre sonra aynı yere geliyoruz. Koyun hala yatar durumda, oldukça zayıf. Çevrede taze-kuru otlar var ancak zayıf düşmüş olmasının bir anlamı var. Hemen genç mühendislerle koyunu ayağa kaldırmaya çalışıyoruz, zar zor ayağa kaldırıyoruz. Çevrede onca ota rağmen zayıf düşmesinin sebebinin uzun süre susuz kalmasından olduğunu anlaşılıyoruz. Belli ki sürüyle gelen koyun, kayalık arazide sıkışmış veya düşmüş, bacağı kırılmış ve unutulmuş olarak burada mahsur kalmış.

Koyun üçayağı üzerinde birkaç lokma taze otları yiyor ardından bize ısrarla bakarak sanki birşeyler istiyor. Arabaya doğru yürüdüğümüzü fark ettiğinde, zor da olsa üçayağı üstünde yürüyerek arabamızın arkasında bagaj kısmına dönüp duruyor. Diyor ki “burada bırakmayın, beni de alın”.

Nihayet koyunu arabamıza alıyor, az ileride ki güvenlik kulübesine taşıyor, su ihtiyacını karşılıyor, bir süre sonra da sahibini bulup hayvanı teslim ediyoruz. Bizi duygulandıran “koyunun sıkıntılı ortamdan kendini almamız için arabamızın bagaj önüne gelip, orada bir süre beklemesi ve kendisinin yerinin bagaj kısmının olduğu idi”. Kim demiş hayvanların dili yok. 

Yangından kaçan yılan.

Bir arkadaşım anlatıyor. Yıllar önce idi. Arabamla köyüme gidiyorum. Bir süre sonra ileride yükselen dumanları gördüm. Köyüm Anadolu’nun ortasında bir yerde olduğu için “yörede orman yok, olsa olsa anız yakılıyor” dedim. Öyle de olduğunu bir süre sonra anladım.

Arabamı hızlandırdım, bir an evvel yangın alanına yetişmek istiyor, ola ki bir yardımım dokunur diyordum. Yangın geçiş yolumun kenarına kadar uzanan bir tarlada. Yola 100 metre kadar uzaktan başlamış, yola doğru geliyor. Tarlanın üst tarafında küçük bir su çeşmesi ve etrafında çalılıklar var. Yangına yakın bir yerde yolda duruyorum. İnmek üzere iken anız arasından hafifçe başını kaldırmış bir yılanın bana doğru geldiğini gördüm. Bir an durakladım, sonra arabama bindim, camları da kapattım.

Yılanın arabama doğru hızlıca gelmeye devam ediyordu. Ne yapacağımı bilmeden bir süre bekledim. Kapıyı ve camı açmaya, pek zararlı olmadığını bilsem de arabama girmesinden korkuyordum, zira yılanlardan korkan birisi olmam korkumu artırıyordu. Yangın ve yılan tercihinde korkuyu seçmiştim.    

Birkaç dakika daha bekledim. Birkaç yerde görülen yangın belli ki insan eliyle başlatılmıştı. Giderek büyüyen ve yola doğru da akan yangında aklım öncelikle yılanda idi. Korkumun yanında giderek acıma hissim de artıyordu. Ne de olsa o da bir canlı idi. Yanmasına gönlüm razı gelmiyordu. Yılanın dışarıdaki hareketlerini gözlemeliydim. Yılan arabanın altındadır diyerek bu sefer de onu ezme korkum başladı. Bu yüzden de oradan kaçamadım. Tüm cesaretimi toplayarak camlardan sağa sola bakıyordum ki şoför koltuğunun bulunduğu sol ön tekerin hemen yanında savunma pozisyonunda çöreklendiğini gördüm. Şaşırmıştım. Bu sırada kafasını sağa sola oynatarak yalvarırcasına “sana sığındım beni burada bırakma” der gibiydi. Korkumdan bunu yapamaya cesaretim yoktu, yavaşça uzaklaştım.

İşte böyle. İki olay, iki ders. Hayvanların da dili ve gönlü olduğuna inanmak gerekir. Ormanı veya anızı yakanların bu yılan ve koyun kadar duyguları dahi yok. Onlar yılanlardan daha kötü, koyunlardan daha akılsızdırlar. Bunlara acımak, ancak insan yerine de koymamak lazım geldiğine inanıyorum. Bizler de böyle bir durumla karşılaşsak acaba neleri seçeriz, sorgulamak gerekmez mi?

Saygılarımla. Merhamete ve Muhabbete susayanlara selam olsun.                

  

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.