Dert dediğimiz ne varsa, yığdık meydana. Bir de baktık ki, o meydanda adım atacak yer kalmamış. Yılın yarısına geldik, tıkandık! Borç-harç derken yazı bulduk amma, ne yükümüz hafifledi, ne de bir oh diyebildik!
Tek, tesellimiz şarkılar ve türküler!
Yunus Emre’nin şiirinden bestekar Erol Sayan’ın bestelediği, “Dertli ne ağlayıp gezersin burda / Ağlatırsa Mevlam yine güldürür” şarkısı, hissiyatımıza tercüman olan şarkılardan bir tanesi!
Mevla’mızın yüzümüzü güldüreceğine, bizi yalnız bırakmayacağına inancımız tam.
Bizim sitemimiz, dertli, derdin ne diye sormayanlara!
Sizin derdiniz, bizim derdimiz diye söz verenlere!
Sizi bizden başka kimse düşünmez diye konuşup, şimdi telefona dahi çıkmayanlara!
En sıkıntılı günlerimizde unutanlara!
Bugünlerin gelip geçeceğini, gün gelip biteceğini biliyoruz amma, çektiğimiz sıkıntı az uz değil!
Al derdini, vur sırtına, çık dağların başına, kaldır at aşağıya, düşsün, paramparça olsun, senden ırak olsun diye nasihat verende çok.
Ne demişler?
Bırak sevgine sağır, yüreğine ağır olanları olduğu yere. Bırak ki boşu boşuna ne ömrüne ne gönlüne yük olmasınlar, yük etme, kendine yazık etme!
Sevmiş bulundum, gayrı ne çare derler ya hani! Sevgimize sağır da olsa, yüreğimize ağır da olsa sevmiş bulundum diyene ne diyeceksiniz ne cevap vereceksiniz?
Bu türden durumlar için Şems-i Tebrizi de şöyle seslenmiş yüzyıllar ötesinden;
“Güvendiğiniz dağlara karlar yağdığında, en güzel çare, dağ ile karı baş başa bırakmaktır. Gün gelip karlar eridiğinde; dağ yolunuzu gözleyince en güzel cevap, başka bir dağdan selam yollamaktır…”
Durum aynen bu raddelere geldi dayandı!
*****
Dert tıpkı bir kene gibi. Dert, musibet bir sarmaşık gibi.
Ne gidiyor ne bırakıyor!
Erkin Koray’ın “Fesuphanallah” şarkısının dizeleri gibi, biri biterken öteki başlıyor!
Aylardan Haziran, cep viran, cepken viran, yandı millet çıran!
Barınma dert!
Ulaşım dert!
Zamlar manidar!
İşin içinden yaz aylarında dahi çıkamazsak, bu işin daha güzü var, kışı var!
Barınma hak mı, hak! Bu denli fahiş fiyat çekilmesi ise hak değil, insanımıza reva değil!
Bir yanda kira karmaşası, bir yanda ev fiyatları muamması!
Freni boşalmış kamyon gibi, maazallah nereye çarpıp duracağız, nereden aşağıya uçacağız bilemiyoruz!
Herkes gözünü dikti Temmuz’a!
Temmuz cankurtarana döndü. Kendini kurtaramayan Temmuz’a öyle beklentiler yükledik ki, daha şimdiden, nefes alamıyor!
Garibim Temmuz!
Başının eti yenmeye başlandı bile!
Uykuyu duru durağı kaybetti! Perişan bir halde! Bir gecede saçları ağaranlara döndü zavallı!
Doluya koysa almıyor, boşa koysa dolmuyor!
*****
Sorular ağır! Sorular derin! Sorular, Temmuz ayının altından kalkacağı sorular değil! Rakamlar yalanları doğru gibi söylemekten bıktı usandı!
Tek konuşulan şey zamlar!
Ne olacak?
Ne kadar olacak?
Şu olsa olur mu?
Olursa, dertler son bulur mu?
Asgari ücretliye zam gelir mi?
Hadi iyisin emekli!
Ortada fol yok, yumurta yok!
Lakin tevatür çok!
Haziran’ın ortasını aştık, bundan sonra ne olur ne biter yeminle şaştık!
Biliyorsunuz ulaşım mesele!
Benzine, motorine ve oto gaza zamlar yağdı!
Ulaşım, nakliye ve seyahat fiyatları patladı! Cebimiz ce cüzdanımız ne vaziyette, ne siz sorun, ne biz söyleyelim!
*****
Ulaşım konusunda yola çıkmak el yakıyor, cep yakıyor, dört kişilik bir ailenin memleketine gidiş-gelişi asgari ücret maaşı gibi. Bazen ona yakın, bazen fazla! Otobüs biletleri akaryakıt zammıyla orantılı, uçak fiyatları erişilmez ve yaklaşılamaz noktasına ulaştı. Uçağa binmeyen kalmasın diyorduk ya, şimdi uçağa herkes binemez gibi bir haller oldu!
En son geçtiğimiz günlerde Trene zam geldi!
Yüzde otuz!
Ocaktan bu yana yüzde 95 olmuş!
Ne desek?
Tren kadar hızlı zam mı?
Trenden hızlı zam mı?
Daha yılın yarısı…açıklamalarda oldukça ilginç!
Hızlı Tren toplu taşıma aracı değildir deniyor!
Bizde zaten otobüstür demedik!
Sefer sayıları düşmüş olsa bile, madden nefes alınabilecek seyahat aracı bir o kalmıştı elimizde, trende yalan oldu!
Ondan da olduk!
Tren hızlı, zam hızlı, kalbimiz çarpar hızlı, hızlı!
*****
“Bu kalp seni unutur mu?” diye hoş bir şarkı vardı ya hani! Rahmetli Fikret Kızılok’un o güzel şarkısının adı, buruk, elem ve keder dolu, hüzün dolu ve unutamayacağımız günlerimize başlık oldu. Değişik bir anlam kazanarak yazdıklarımıza satırbaşı oldu!
Bu kalp, bu yaşadıklarımızı, bu zamları, bu sıkıntıları, bu dertleri, bu içinden çıkmadığımız halleri, bu memleketimize dahi kalkıp gidemediğimiz halleri unutabilir mi?
Adam bir şehirden bir başka şehre ev taşıyacak, ulaşım ve ona bağlı olan taşıma fiyatı kaygan bir zemin üzerinde adeta dans ediyor!
Ne mi diyor nakliyeci, fiyat veremem abi, ne zaman gideceksen gel, o gün akaryakıt kaç lira olmuşsa, onun üzerinden bir hesaplama yapalım. Ne sen zarar et, ne ben!
Adam memleketine gidiyor üç yüz liraya, geriye dönecek, abi diyorlar bilet dört yüz lira oldu.
Bizim kalpler yaralı! Bizim kalpler yorgun! Bizim kalpler kırgın! Bizim kalpler dargın! Hayatımızın anlamı filan kalmadı! Bu kalp nasıl unutsun enflasyonu, hayat pahalılığını, virüste kaybettiklerini, altından kalkamadığı borçları ve faturaları?