Sorunlarımız muhtelif ama çözüm yolu tek; o da doğru eğitim, sonra yine eğitim ve yine eğitim.
Haksızlık edenin de eğitime ihtiyacı var, haksızlığa uğrayıp isyan edenin de. Ağlayanın da gülenin de, açın da tokun da, zenginin de fakirin de. Nihayet, bir milletin en büyük sermayesi iyi eğitilmiş insanlardan oluşan bir toplum yapısıdır.
Bu gün dünyanın geldiği noktadaki olumlu ve olumsuzlukların tamamına yakını insanların sebep olduğu uygulamalardır. Hayvanlar, bitkiler ve diğer yaratılmışlar kendi halinde ve iradesiz olarak mukadder hayatın akışıyla yaşayıp gidiyorlar. Ama insan öyle değil; o bazen bir melek, bazen bir canavar gibi varlıkları evirip çeviriyor; yaptıklarının sonunda kendisine nasıl bir fatura çıkarılacağını çoğu zaman hiç de düşünmeden.
Bir tarafta yapanların, diğer tarafta yıkanların mücadelesi böylece devam edip gidecektir bu hayatta. Her şey durulacak, ortalık süt liman olacak diye bir rehavet beklentisi de, beceriksiz ve gailesiz insanların ataletinden başka bir şey olamaz. Bu bir fazilet mücadelesidir, bir sınav sürecidir ve Sur vaktine kadar sürecektir.
Her hangi bir alanda milletin yöneticisi olan kimse, Allahın kullarını ve diğer mülkünü bir müddetliğine yönetmek için emaneten devralmış kişidir. Mülkün içerisinde bulunan insan ya da diğer varlıklardan hiç birine karşı zerre kadar adaletten ayrılmamalıdır. Sorumluluğundaki en ince ayrıntılardan haberdar olmalıdır. Hz. Peygamber (s.a.v) "Benden sonra peygamber gelecek olsaydı, vallahi o Ömer olurdu" buyurduğu Hz. Ömer'den hiç kimsenin ummadığı, kilometrelerce uzaktaki bir koyunun bacağının kırılmasının yıllarca hesabı sorulmuştur. Hele, Allah'ın "Biz ademoğlunu değerli kıldık" buyurduğu insanlara karşı değersiz addetme ve saygısız davranışlarda bulunmaya yeltenmek, en büyük cahilliktir.
Yıllardır yönetim anlayışlarında görenek ve teamül olarak öne çıkan uygulamalar, insanımızı nasıl daha iyi yönetebilirim mantığı ile değil, ne yazık ki, insanları nasıl bir tipe benzetmeliyim mantığı ile kişisel ve indi gailelerle hareket edilmesi şeklinde olmuştur.
Her şey bir tarafa, bir millete yapılabilecek en büyük zulüm ve kötülük, o milletin topyekün ya da kısmen cahil bırakılmasıdır. Tarihte büyük davaların peşine düşmüş bir milletin evlatları boş ve düşük seviyeli işerle uğraşmamalıdır, uğraştırılmamalıdır. Milletimiz büyük bir medeniyetin temsilcisidir. Artık Allah rahmet yağışlarını yağdırmış, kurumuş bozkırlarımız yeşermeye başlamıştır. Tomurcuk gülleri, taze fidanları gök iken sürülere çiğnetmeyecek Rai (çoban) dikkatinde ve kararlılığında olunmalıdır.
Dikkatli olunmazsa karanlıkların savunucusu bir cahiller güruhu yeniden zalimliğin ve bî hüdalığın sözcüsü olabilir . Hastalıklı dokulara yapılan tedavi ve harcanan emekler boşa gidebilir. Tedavi süreci ihmal edilirse, henüz temizlenmemiş 3. kuşak dirençli mikroplar canlanıp harekete geçebilir.
Milletimizin yeniden ayağa kalkması ve o büyük medeniyeti ecdadının götüremediği yerlere ulaştırması için yapılan işler genel olarak doğrudur. Sürdürülen kardeşlik ve onarım süreci faydalıdır. Hayırlı işlerin akamete uğraması, büyük insanların yıkılması, uzak düşmanların başlattığı savaşlarla değil, genellikle en yakın yanlış yönlendiriciler ya da kişisel ihtiraslı tamahkar nefis sahipleri yüzünden olmuştur.
Bir doğru eğilip bükülmediği müddetçe yol aldığı hedefine mutlaka varacaktır. Bununla beraber doğru insanların geçmek zorunda oldukları eğri yollar onların doğruluklarından bir şey kaybettirmemelidir. Doğru, faydalı, riyâkâr olmayan asalet sahibi insanları arama, bulma ve milletimizin yükselişine katkı yapar konumlara getirme çalışmaları kişisel beklentilerin üzerinde bir halis niyetle devam etmelidir. Doğruluk, dürüstlük ve ihtirastan uzak temiz niyetlerle, ülkemiz ve milletimizin ilerlemesine katkı yapmaya Necip Fazıl'ın ifadesiyle etrafına bakmadan devam etmek gerekir. Bozuk niyetli insanların yanlış işler yapmasından, halis niyetli insanların az da olsa doğru şeyler yapması daha hayırlıdır.
Dünyaca meşhur bir söz odur ki, "Doğruluk bitmeyen bir hazinedir". Zaten Allah da doğrularla beraberdir.