Herkes bu öğretmene kulak versin!

Sadık Büyüksakarya

Yaşanmışlıklara binaen kelam kesmek pek ehemmiyetli.
Hele ki bu kelam-ı silsile bir öğretmenin ağzından dökülüyorsa daha da önemli oluyor.
Adanmışlığın ve kararlılığın dışa vurumu nede olsa.
Birkaç gün önce bu kalıba cuk oturan bir öğretmenin ifadelerine denk geldim.
Sözleri çok okkalı.
Amacına hizmet eder cinsten.
Müsaadenizle sizlerle de paylaşmak istiyorum bu nazenin ifadeleri.
Buyurunuz:
‘Meslek bana şunu öğretti: Odasını toplayan çocuk hayatını da toparlıyor, marketten alışveriş yapan çocuk, ilerde kendisi için doğru seçim yapmayı öğreniyor, bağımsız dolmuşa binen çocuk, il dışına gidince her yolculuğun sonunda bir durak var deyip, barınma ve kalmayı öğreniyor.
Hayatı boyunca onu taşıyacak tek dört teker aracın anne ve babasın da olmadığını öğreniyor, korkmuyor…
Yanlışı uygun dille yüzüne söylenen çocuk, hatasını ört pas etmek için yalan dolan bahane üretmiyor, hata benim diyebiliyor.
Bulaşık makinesi boşaltan çocuk beynini de boşaltmayı becerebiliyor.
Babasının nasıl para kazandığını gören çocuk, kendisi için ayrılan bütçeye saygı duymayı öğreniyor.
Aç kaldığında istediği yemeği vermezseniz, her zaman istediği yiyecek ile tokluk olmayacağını öğreniyor.
Çocuklarınız için akademik destek veremeyebilirsiniz ama sorumluluk vermek, ileride olacağınız doğru bir yatırımdır.’
Okunan binlerce kitap, alınan yüzlerce eğitim böyle bir çıktıyı elde etmemize sebebiyet vermeyebilir.
Ama bir öğretmenin heybesinde biriktirdiği tecrübe yumağı A’dan Z’ye her şeyi sunuyor.
Ne kadar güzel bir prospektüs öyle değil mi?
Okuyan hiç incinmiyor.
Aksine okudukça okuyası geliyor insanın, tazeleniyor yani.
Acaba her okuyuşumda farklı bir anlam, bambaşka bir yöntem elde edebilir miyim diyorsunuz kendi kendinize.
Âdetlere, gelenek ve göreneklere körü körüne bağlanıp duygusal bir vaziyette çocuk yetiştirilmemesi gerektiği daha açık nasıl anlatılabilir?
‘El âlem ne der? Ayıp olur! Günah olur!’ gibi sayıp dökmelerle bir arpa boyu yol alınamayacağı daha net nasıl vurgulanabilir?
Ataerkil aile düzeninin veliahdı muamelesi gören erkek çocuklarına bu ifadeler vesilesiyle başka gözlerle bakabiliriz diye düşünüyorum.
Keza kız çocuklarına da öyle.
‘Evlendiğin vakit dizini kırıp dilini yutacaksın.’ minvalindeki ifadeler rafa kalkmalı artık.
Hayatın yaşanarak öğrendiği bir yer olduğu aracısız, ivazsız ve garazsız sunulmalı çocuklara.
Bir esnaf dükkanında nasıl alışveriş yapılır, ne alınıp ne satılır, yolu yordamı nedir hepsini rol model olarak kendimiz göstermeliyiz.
İmkân ölçüsünde tabi.
Yoklukla yiğitlik olur mu? Varlık ölçüsünde olur tabi neden olmasın?
Şöyle ki burada psikolojik enkazlarda devreye giriyor.
Ebeveyn her hâl ve şartta ‘ben yiyemediğim çocuğum yesin, ben giyinemedim çocuğum giyinsin, ben yaşayamadım çocuğum yaşasın’ gibi düşüncüleri öne sürdüğünden çocuk haliyle ruhen uyuşuyor.
Hayata dair mankurtlaşıp, tüketmeye yeminli obur robotlara dönüşüyor.
‘El emeği, göz nuru’ gibi kalıp ifadeleri kamyon arkası pozisyonunda görüyor.
Alın terini basite indirgeyip göz ucuyla dahi bakmıyor.
Basma kalıp, hazır başarıları sahiplenmenin derdine düşüyor.
Bereketin harekette saklı olduğunu gözü göresi değil.
Hâl böyle olunca aile kurumu da çatırdamaya başlıyor.
Ev otel, aile bireyleri müşteri pozisyonunda konumlanıyor.
Dört duvar arasında kimin ne yaşadığı tam bir muamma.
E sonrası malûm…
Bıkkınlık, yılgınlık ve ayrılık.
Bu sona maruz kalmamak için öğretmenimizin sözlerini ihtar belleyip çocuk yetiştirme tarzımızı ve yaşam biçimimizi yeniden kalıba koymalıyız.
Pörsümüş ezberleri alt üst edip imrenilesi yeni ezberlere yelken açmalıyız.
Niyeti de serdümen bilerek tabi.
Bismihî diyelim o halde.
Selâmetle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.