Eleştirmen Mehmet Erdoğan’ın Kopernik Kitap’tan Mart 2020’de çıkan ve 36 yıl boyunca deneme-eleştiri türünde kaleme aldığı yazıları ile söyleşilerini bir araya getiren Edebiyat ve Eleştiri Yazıları / Toplu Yazılar adlı eseri ‘edebiyatımızın son 100-150 yılına içeriden bir bakış sunma amacı’ taşıyor.
Edebiyat ve Eleştiri Yazıları / Toplu Yazılar; Erdoğan’ın Sübjektif Yazılar, Şiirin Eşiğinde ve Eleştiri Denemeleri adlı kitapları, gazete ve dergilerde kalan yazı ve söyleşiler, hiçbir yerde yayınlanmamış yeni yazılar ve bir mektup-yazı toplamından müteşekkil. Yazar bu süreci şu şekilde anlatıyor; ‘Yazılarımı kitaba girene kadar birkaç kez elden geçirdim. Onları her okuduğumda mutlaka tashih edecek bir şey buldum. Cümlelere dokundum; çok az da olsa aslını bozmamak kaydıyla ilâve ve çıkarmalar yaptım ya da dipnotlar ekledim. Yazılarım güzel olsun, muhkem olsun istedim. Bir yazının hazırlık safhası benim için en zor olanıdır. Günlerce, haftalarca, bazen aylarca hatta yıllarca kafamda taşıdığım, yoğurduğum konular olmuştur. Bunun tersi de olmuştur tabiî. Fakat bir konuyu yazarken hızlı yazarım; başlarım ve araya hiçbir şey sokmadan bitiririm. Sonra metnin üzerinde yoğunlaşır ve çalışırım; zamanla onu olgunlaştırır ve elimden geldiğince güzelleştiririm.’
Altı bölümden oluşan kitapta Erdoğan’ın şiir ve şairler, hikâye/ hikâyeciler, eleştiri ve eleştirmenler üzerine yazıları, muhtelif konulardaki yazıları ve son olarak kendisiyle yapılan söyleşiler yer alıyor.
660 sayfalık Edebiyat ve Eleştiri Yazıları’nın 316 sayfası Mehmet Erdoğan’ın şiir ve şairler üzerine deneme ve eleştiri yazılarına ayrılmış. Bu bölümdeki makalelerin çıkış noktası yine eleştiri, kuru teorik bilgilerle ya da klişe sözlerle yazılar değil Erdoğan’ın metinleri. Şiirlerin derinlerinde anlatılmak isteneni görebilme ve yorumlayabilme, yeni okumalara ilham verme gibi konularda şiir severe ziyadesiyle faydalı oluyor Mehmet Erdoğan. Övgülerin ve klişe yargıların, yanlış bilgilendirme ve değerlendirmelerin okumalarımızı anlamlandırma çabamızı sekteye uğratmaması, okuduğumuz kitabın yazarının edebiyata nüfuz edebilmesi önemlidir, Erdoğan’ın kazandırmak istediği meziyetlerin başında da bu geliyor. Mesela; edebiyatımızın çalışkan isimlerinden Beşir Ayvazoğlu’nun biyografi denemelerinin biri kuramla, diğeri bakış açısıyla ilgili iki temel sorunu olduğunu vurgulayan Erdoğan örnek olarak Ayvazoğlu’nun Ahmet Haşim’e ve eserine yeterince nüfuz edemediğini, kullandığı kaynakların gölgesinde kaldığını iddia ediyor. Son çıkan Tevfik Fikret biyografisi hakkında çıkan değerlendirme yazılarına ve kitaba bir de bu gözle bakma ihtiyacı hissediyor okuyucu. Yani Mehmet Erdoğan eleştirisi meraklısına metne farklı açılardan bakabilme kabiliyeti kazandırıyor. Yazarın asıl meselesinin, derdinin şiir olduğunu hissedebiliyoruz.
Türk şiirinin üç kahramanı olarak Yahya Kemal Beyatlı, Nazım Hikmet Ran Necip Fazıl Kısakürek’i gören Erdoğan yazılarında en çok Sezai Karakoç ve İsmet Özel’e göndermelerde bulunuyor. Türkçe’yi doğru kullanma ve dilimize sahip çıkma da onun temel kaygılarından bir diğeridir.
Mehmet Erdoğan’ın yazılarını okuyanlar o şairi okuma ve tanıma isteği duyarlar. Erdoğan’ın, hükümlerini somutlaştırırken başvurduğu anlatım tekniklerinden bir diğeri karşılaştırmalara başvurmasıdır. Böylelikle okuyucu, mevzu konusu şairin Türk şiirindeki yeri ve önemi hakkında daha doğru sonuçlara ulaşma imkanı elde eder.
Kanaat önderi addedilen önemli edebiyatçılarla ilgili cesur ifadeler kullanılıyor kitapta. Bu noktada İsmet Özel, Rasim Özdenören, Necip Tosun, Nuri Pakdil başta olmak üzere pek çok aydın Erdoğan’ın eleştirilerinden nasibini alıyor. Mesela İsmet Özel hakkındaki şu satırlar; ‘…onun İslamcı medyada tenezzülen yazdığını söylemesi, mümkündür ki eski/sol çevrelere karşı bir çeşit ezikliğini tatmin arzusundan başka bir şey değildir…’ (s.254) ‘… Gözü başkalarında ve yüksekte olduğu için her iki halde de sorun kendisindedir. Hayatta bedel ödenmeden neye sahip olunur? İsmet Özel’in şöhreti karın doyurmuyor. Oysa o, karın doyuran bir şöhrete sahip olmak istiyor.’ (s.254).
Mehmet Erdoğan şairler hakkındaki eleştirilerinin birçoğunda dayanaklarını somut şekilde vermiş olsa da yer yer metinden uzaklaşarak şahsiliğe kaydığını da söylememiz gerekiyor. Örneğin, ‘İlhan Berk’in Gizli Tarihi’nde Berk’in şiirlerindeki yoğun erotizmin kaynaklarını aradığı yerler bize pek de münsaip görünmedi, ve dahi bu arayışın detayını dillendirme cesaretini de kendimizde göremedik.
Mehmet Erdoğan’ın bu bölümdeki diğer yazılarının odağında cumhuriyet, inkılaplar, Garipçiler, İkinci Yeniciler, yitik şairler de var. Erdoğan; Mustafa Kemal’i putlaştıran şiirlerin müsebbibi şairleri de kıyasıya eleştiriyor. ‘Bütün çabasına rağmen şiiri yakalayamayan, yakalasa bile şiirdeki yerini bir türlü koruyamayan yeni şiire yenik düşüp yiten Müslüman dünya görüşüne bağlı şairleri de yitik şairler olarak değerlendiriyor, onların nerelerde hata yaptıklarını cesur bir şekilde ortaya koyuyor. ‘Yitik Şairler’ başlıklı yazıları, çok emek verdiği Ayane dergisinde yayımlandığı zaman çok büyük ilgi görmüş, uzun süre tartışılmıştı.
&&&
Hikaye türüne 85 sayfa yer verilmiş ve bunun 55 sayfası öykücü Recep Seyhan’ın hikayeciliğine dair. Erdoğan’ın öykü değil de hikaye kavramını kullanması çok güzel, çok şık bir tutum bana göre.
Bu bölümde ilkin ‘Hikayemizin Hikayesi’ başlığı altında hikaye türünün ülkemizdeki gelişimi özetlenmiş. ‘Günümüz hikayesi sınırlarını zorlama çabası içinde görünmüyor. Roman, hikayeye göre kendisini daha çok yeniliyor’ diyen Erdoğan’ın bu iddiasına bakalım hikayecilerimiz ne diyecekler?
Rasim Özdenören, Mustafa Kutlu, Recep Seyhan, Ali Karaçalı, Sabahattin Ali ve Sezai Karakoç hikayeciliği değerlendiriliyor Edebiyat ve Eleştiri Yazıları’nda. Günümüz edebiyat iktidarının önde gelen simalarından Rasim Özdenören için; ‘anlattıkarı eskimiştir, hikayesi okuyucu karşısında serüvenini tamamlamıştır. Günümüz okuyucusu onu artık romantik/nostaljik tat almak için okuyor’, öykücü ve eleştirmen Necip Tosun için; ‘ Bunca birikim ve tecrübesine rağmen Necip Tosun’un yazılarında ciddi bir iddiayı seslendirdiğini, bir tezi ısrarla savunduğunu, bir görüşün taraftarı olduğunu ve bazı görüşlerin karşısında yer aldığını göremeyiz. Bu anlamda yazıları bir hüküm ihtiva etmez.(…) Ait olduğu dünyaya karşı mesafeli duruşu ve yeni nesil sol edebiyat çevrelerine karşı zaafı ve toleransı gizlenmeyecek boyutlardadır. Dolayısıyla yazarlık ilke ve ahlakından uzak bir tutum içindedir’ şeklinde değerlendirmeleri dillendirmek herkesin harcı değil sanırım.
Akademisyen Alaattin Karaca içinse; ‘Akademik hayatı boyunca dişe dokunan ciddi bir çalışmasıyla karşılaşılmamıştır. Roman üzerine yazmaya çalıştığı yazılar ile edebiyat konulu gazete yazıları- kendisi adına eleştiri dese de- maalesef eleştiriyi bilmediğini, bu işin ehli olmadığını gösterir!’der Mehmet Erdoğan.
&&&
Eleştiri ve eleştirmenler üzerine yazılarda zor beğenen, titiz, incelikli bir eleştirmenle karşı karşıyayız. Aynı zamanda çelişkilerle de karşılaşmıyor değiliz kitabın bu bölümünde. Hüseyin Cöntürk’ün ideolojik bakmamayı eleştirimize getirmesini doğru ve faydalı bulan Erdoğan, aynı yazıda Cöntürk’ün bağlı olduğu akım ve ideoloji yüzünden Nurullah Ataç’ı kolladığını, Ataç’a eleştirilerinde ileri gitmediğini söylüyor örneğin.
&&&
‘Muhtelif Yazarlar ve Konular Üzerine’ başlığı altında bir araya getirilen yazılarda Erdoğan’ın önemli işlerinden Ayane dergisinin serüveni, ülkemizde dinin karşısına modernliğin çıkarılmasının altında yatan asıl etkenler, edebiyat çeteleri ve mahfilleri gibi konularla Niyazi Berkes, İdris Küçükömer, Aliya, Mehmet Aycı gibi farklı görüşlerdeki yazarlar gündemleştirilir. Eleştirel denemeler diye adlandırabileceğimiz bu yazılarda epeyce bir kitaba ve yazara gönderme var, kaynakçaların da bu minvalde oldukça faydalı olduğunu belirtmeliyim.
&&&
Son olarak Mehmet Erdoğan’la yapılmış altı söyleşi yer alıyor. Yazarın söyleşi yapmayı pek sevmediğini, doğrucu davut tutumundan dolayı kendi çevresince dahi dışlandığını, yazılarının yayımlanmak istenmediğini kitabı hakkındaki kendi yazısından öğreniyoruz. Böylesine aykırı ve ses getirecek çıkışa karşılık söyleşi sayısının az olması ilginç doğrusu. Diğer yandan söyleşilerde kendisine genellikle birbirinin benzeri soruların yöneltildiğini, Erdoğan’ın cevaplarının da kitaptaki bazı yazılardan aynen ‘kes yapıştır’ yöntemiyle kullanıldığını söylemeliyim.
&&&
Kitap hakkında daha uzun kelam edebiliriz ama yerimiz doldu. Edebiyatımızın gelişmesiyle eleştirinin gelişmesini paralel gören biri olarak Mehmet Erdoğan’ın okunması ve takip edilmesi gereken bir eleştirmen olduğunu düşünüyorum. Edebiyat kamuoyunda pek dillendiril(e)meyen konulardaki cesur çıkışlarının özellikle tartışılıp değerlendirilmesiyle sükutun hakim olduğu kültür ortamımız canlanacaktır.