Âlim Mustafa Âsım Köksal’ın on sekiz ciltten oluşan İslâm Tarihi kitabında hicret, sebep ve sonuçlarına varıncaya kadar o kadar ayrıntılı ve güzel anlatılıyor ki, hicreti yeniden anlamak ve özümsemek adına okumanızı tavsiye ederim.
Hicret, bütün peygamberlerin hayatında yer aldığı üzere bütün insanlığın kurtuluşu için gönderilen en son peygamber olan Resûlü Ekrem Efendimiz’in hayatında da vuku bulmuş önemli bir göç olayıdır.
Hicret, Mekke’nin Fethi ve İslâm Devletinin kuruluşu açısından çok önemlidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hicrette bile sebeplere dayanarak ve tedbirini alarak Mekke’den ayrılmıştı. Hicretin sebepleri arasında bilindiği üzere Müslümanlara yönelik olarak Efendimiz’in Taif dönüşünde müşriklerin zulmü artmış ve can ile mal güvenlikleri tehlikeye girmişti. Hatta Yâsir ve Sümeyye işkenceyle öldürülmüş ve Bilâl-i Habeşi büyük zulüm görmüştü. Bunun üzerine ilk Hicret, Peygamber Efendimiz’in izniyle Habeşistan’a yapılmıştı. Aralarında Hz. Peygamber’in kızı Rukiye, Zûbeyr b. Avvâm ve Musâb b. Umeyr gibi meşhur kişilerin de bulunduğu ilk gruptan sonra ikinci grup ve diğer gruplarla bu sayı sekseni geçmişti.
Özelde Hz. Peygamber’in ve Mekkeli Müslümanların Medine’ye göçünü ifade eden Hicret, “kişinin herhangi bir şeyden bedenen, lisânen veya kalben ayrılıp uzaklaşması” demek. Hicrân mastarından ad alan Hicret, terk etmek, ayrılmak ve ilgisini kesmek anlamına da gelir. Biz, bir yerden bir başka yere hicret edene “Muhâcir” veya “Muhâcirîn”, bu muhâcirlere sahip çıkana da “Ensâr” diyoruz. Hicret, aynı zamanda “haramları terk edip kötülüklerden uzaklaşmak” ve “nefsi terbiye etmek maksadıyla yolculuğa çıkmak” veya “kalben veya zihnen halkı terk etmek” anlamlarını da taşır.
***
Resûlü Ekrem Efendimiz, kendisine suikast düzenlemek için gelen evden Hz. Ali (kerremallahû veche)’yi yatağında bırakarak kapı önünde nöbet tutan müşriklerin gözüne kum saçarak ve Yâsin-i Şerif’i okumak suretiyle ayrılarak Hz. Ebu Bekr’in evine gitmişti. Hicret hazırlıklarına bu evde başlanmış ve uzun yolculuğa dayanıklı develerden satın alınarak beraberce gizlice arka kapıdan çıkarak Sevr Mağarası’na sığınmışlardı. Hoca Ahmed Yesevî’nin çokça dillendirdiği o meşhur “yâr-ı gar” yoldaşlığı da bu mağarada başlayacaktı. Müşrikler mağara önüne kadar geldiğinde Hz. Ebu Bekir korkacak, hüzünlenecek ve endişeye kapılacaktı.
“Korkma! Yâ Ebu Bekr Allah bizimle” sözü, Ebu Bekir (r.anh)’i teskin edecek ve güvercin yuvası ile örümceğin ördüğü ağ birbirleriyle “yâr-ı gar” olan iki yol arkadaşını Allah’ın izniyle koruyacaktı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen İki Cihan Güneşi, Hz. Ebu Bekir ile birlikte üç gün kaldıkları o mağarada Mekke’den ayrıldığı için hüzünlendiğinde, Cebrail gelecek ve Kasas Sûresinde geçen Mekke’ye tekrar döneceklerine dair müjdeyi Hz. Peygamber’e bildirecekti.
***
21.Yüzyıl İslâm dünyasında savaşlardan dolayı şimdiye kadar görülmemiş büyük bir hicret olayı yaşanmakta.
Suriye’de Müslüman kardeşlerimiz küffar ordularının zulmü altında inlemekteler. Halep’ten ayyuka yükselen Türkmen kardeşlerimizin feryatları ise, yüreklerimizi dağlıyor.
Ekranlara yansıyan ve gazetelerde çıkan resimler Halep’teki manzaranın ne kadar korkunç olduğunu bize gösteriyor.
Lânet okutacak ve insanı insanlığından utandıracak bu vahim gelişmeler karşısında İslam dünyası ise, darma dağınık. Türkiye ise, kendi derdiyle uğraşıyor.
Halep’te 300 bin Müslüman açlık tehlikesiyle karşı karşıya.
Dünya seyrediyor. İnsanlık, Halep’teki bombalarla çöken binaların ve binaların altındaki cesetlerle birlikte can çekişiyor.
AZİZİM DİYOR Kİ…
Halep’teki Müslüman kardeşlerimize ve Türkmen’lere sen yardım et Allah’ım!
Küffar ordusunu ve milletini sen kahhar sıfatınla kahreyle Allah’ım!