Beşiktaş Vodafone'un en pahalı tarifesini bize kesti. Müsabakanın öncesinde kağıt üzerinde galibiyete çok daha yakın olan siyah beyazlılar maçın son düdüğü çaldığında da çok rahat bir nefes aldı. Yaklaşık iki yıldır böylesine farklı bir sonuç görmeyen temsilcimiz Atiker Konyaspor ise kalesinde gördüğü beş golün şokunu yaşadı.
Son söyleyeceğimi de baştan söyleyeyim ki her zamanki gibi tarafım belli olsun. İyisiyle kötüsüyle, varlığıyla yokluğuyla bu takım bizim ve başımızın üzerinde yeri var. Beşiktaş'ın bizim dengimiz bir takım olmadığını cümle âlem biliyor. Ama biz de öyle yabana atılacak bir kulüp değiliz. Bunu da geçtiğimiz sezon ligde ve kupada yakaladığımız başarıyla, dört kez karşılaştığımız Beşiktaş'ı üç kez mağlup ederek gösterdik.
Evet, zirve yarışında biz de varız lakin bu sefer olmadı. Hem de hiç hoş olmadı. Hakem hatası, kural ihlali, oydu buydu şuydu hiç karıştırmıyorum. Beşiktaş'ın üstün oyununa direnç gösteremedik. Elbette yanlış karar verilmiş hakem hataları var, maçın kırılma noktaları diyebiliriz ve bir düdük maçın tüm seyrini hatta kaderini değiştirebilirdi. Ama bunu başaramadık. Büyük takımların karşısında ağzımızla kuş tutsakta lobimiz yeterli olmuyor. İnisiyatiflerini, takdir haklarını büyük takımlardan yana kullanan korkak hakemleri de yenemezsek bu tür maçlardan üç puan almamız çok zor görünüyor. Lakin ayağımız takıldı diye bedenimize mazot döküp yakalım mı? İyi oynayamadık. Ruhumuzu, mücadelemizi, kompakt futbolumuzu ortaya koyamadık. Bildiğimiz oyunu ortaya koyabilseydik ve skor bu olsaydı hakemi taşlayabilirdim. Fakat bu maç için hakem hatalarının ardına sığınmak bence kendi kendimizi kandırmak olur.
Ve kulübümüze çokta haksızlık etmeyelim. Sonuçta rakibin de son şampiyon, pas oyununu en iyi yapan, aynı zamanda birçok yetenekli ayağı olan ligin zengin takımları arasında olduğunu unutmayalım. Yani yeşil beyazlılara çokta haksızlık etmeyelim. Göze hoş gelen bir oyunu sahaya yansıtan bir takım değil, öyle jeneriklik pozisyonları da göremeyiz ama mücadele eden, koşan, kompakt futbol dediğimiz takım oyununu iyi oynayan az sayıda kulüpten biriyiz. Kendi değerlerimizi kendimiz yıkmayalım. Sahip çıkalım ki kimse dili uzanmasın. Doğrudan futbolun içinde değilseniz yapılan iki transferin takımı kurtaracağı düşüncesinden kurtulmak gerekir. Öyle olsaydı bugün geleceğini, cebindeki tüm parasını Eto'o'ya bağlayan Antalyaspor kurtulurdu. Takımları kurtaran oyuncu değil sistemdir ve bize sistemi aşılama derdi güden hocamıza saygı duyup sabredelim.
Süper Lig gibi bir yerde nerdeyse borcu yok denilecek bir borçla üst sıralara oynamak kolay değil. Sistem oturduktan sonra bunun mükafatını fazlasıyla alacağımızdan hiç şüphe duymuyorum. Konyaspor ile 153. maçına çıkan Aykut Kocaman'a, Volkan Fındıklı'sından Mehmet Uslu'suna, Kaya Tarakçı'sından Riad Bajic'ine kadar bugün hepsine daha sıkı sarılalım. Taraftar kötü günde takımının yanında olmazsa Konyaspor bir hiçtir ve bugün daha fazla yeşil beyaz diye bağıralım. Şuan en çok buna ihtiyacımız var. Yoksa bu günleri arayacağımız bir sürece kendi kendimizi sokabiliriz. Maazallah...