Bazı hikâyeler vardır ki bir roman hacminde açıklanacak düşünceleri bir çırpıda topluma anlatır. Yazacağım bu hikâyeyi Konya’mızın genç aydınlarından Fatih Kültür ve Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi İsmail Saylık kardeşimiz göndermiş. Çarpıcı yapıda açıklanan ve günümüz şartlarına uyarlanabilecek bu hikâyeyi sizinle paylaşmak istedim. Hikâye, ABD’de askeri okullarda ders olarak anlatılıyormuş.
Askerler dershanede hocayı beklerken birden ışıklar kapatılıyor ve önceden hazırlanan çizgi film devreye alınıyor. Filmin adı “Small Chicken yani Küçük Tavuk”.
“Bir kümeste birçok tavuk, genç ve küçük horozlar ile bir de yaşlı horoz vardır. Kümesin etrafında bir tilki dolaşır. Yaşlı horoz tilki girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatıyor. Kümese giremeyen tilki kümesin tellerinde küçük bir delik açarak genç bir horoza seslenir ve ona biraz mısır verir. Mısırı yiyen genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor.
Bir süre sonra tilki, genç horozun tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor, hem de kalanını tavuklara dağıtıyor. Böylece kümesteki yaşlı horozun gücü kırılıyor.
Yaşlı horozun etrafında tavuklar azalmaya, irileşen genç horozun etrafında tavuklar çoğalmaya başlıyor. Bu aşamada tilki kümesin önüne mısır bırakmaya başlıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor, kümesin kapısını açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar, kafalarını uzatıp, yemlenip geri çekiliyorlar. Bir süre böyle devam ediyor, hiçbir şey olmuyor, tavuklar rahatlıyor, korkuları azalıyor.
Nihayet tilki bir gece kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve güçlü horozun öncülüğünde avluya çıkıyor ve rahatça yemleniyorlar. Tilki bir gün sonra kümesin önünden kendi mağarasına kadar mısır taneleri döküyor.
Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar mağaraya kadar yemlenerek gidiyor, sonra mağaraya giriyor. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor”.
Çizgi film burada bitiyor ve ışıklar yanıyor, dersin hocası kürsüye çıkarak “İşte üçüncü dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyor.
Kıssadan hisse derler ya; buradan çıkarılacak o kadar ders var ki, bu misali nereye çekerseniz oraya gelir.
Ancak şu an ki Güney Doğumuzda ve Kuzey Irak-Suriye hattında yaşlı ve tecrübeli horozu (Türkiye’yi) kandıramayan ancak yavru horozları yemleyerek gerçek niyetlerini saklayanlara örnek gibi görülüyor.
Sakın ola böyle bir oyunun yemlenenleri olmayınız. Yemleyenler önce vatan ve özgürlük vaat ederler, içeri alıp kapıları kapattıktan sonra da İsrail ve emperyalistlerin oyun alanı olmaya dayatırlar.
Onlara yem olmayı kabul etmeyenleri çeşitli bahaneler uydurarak acımasızca ya kendileri ya da rol arkadaşlarına yok ettirirler. Mesele anlaşılınca eyvah denir ama anamın tabiriyle “tavşan yamaca geçmiş gülüyordur” artık. Zira tüm Müslümanlar onlar için ancak yok edilmesi gereken hedeflerdir.
Biz Müslümanız ve bir arada güçlüyüz. Bu halde, yani beraberken yutamazlar, boğazlarını tıkarız; ancak parçalanınca, azar azar ve kolay lokma oluruz.
Özetle milletlerin dostları yoktur, çıkarları vardır.
Parçalanmamak ve yemlerine aldanmamak duasıyla; Allah’a emanet, hayra muhatab olunuz, efendim.