İlk yarısında öldüğümüz ikinci yarısında dirildiğimiz muhteşem bir maçı ve atmosferi geride bıraktık. Aslında öldük öldük dirildik desem teşbihte hata yapmamış olurum. Ne yalan söyleyeyim maçtan önce Eskişehirspor bu kadar kötü bir süreç geçirirken uzun süreden sonra üç gol atıp net bir skorla galip gelip üç puanı hanemize ekleriz diye düşünüyordum. Evet üç puanı üç golle ekledik ama bu hayal ettiğim gibi hiç de kolay olmadı. Aslında duygusal düşündüğümde dediğim gibi net bir skor geçiyordu aklımdan ama işin mantıksal boyutuna gelince ligin son sırasına demir atmış ve hiç deplasman galibiyeti olmayan hatta bu sene deplasmanda bir gol dahi atamamış olan Eskişehirspor’un puan veya puanlara bizden kat kat fazla ihtiyacı vardı. Lige Michael Skibbe ile başlayan ardından İsmail Kartal ile yola devam eden Eskişehirspor son olarak hafta arasında Samet Aybaba ile anlaşmış ve Aybaba’da özellikle bulunduğu kötü durumdan takımını kurtarmak adına çıkış yakalamak için ilk resmi lig maçı olan Konyaspor’u gözüne kestirmişti. Bu içimi ürkütmeye yetiyordu. Üstelik bu sene Eskişehir’de tribünü olmayan Eskişehirspor taraftarı da maça oldukça ilgi gösterdi. Takımlarını yalnız bırakmayan taraftarlar galibiyet desteği için organize olmuşlar ve kalabalık bir grupla Diren Eskişehir pankartlarıyla şehirlerinden uğurlanmışlar. Ligin son sırasından kurtulmak, kötü gidişatına dur diyebilmek adına sahaya çıkan kırmızı siyahlı ekiple üç haftadır gol siftahı olmayan, bol keseden puanlar dağıtan iki takımın mücadelesi bu şartlar göz önünde bulundurulduğunda elbette iyi olacaktır diye düşünmeden edilmez. Ve böylede oldu. İlk yarı neredeyse Eskişehirspor’un daha maçın hemen başında bulduğu gol dışında kayda değer bir şey görmek mümkün değil. Her iki takımda sahada tutunabilmek adına ürkek oynayınca seyir zevki düşük vasat bir futbol ortaya çıktı. İkinci yarı ise bambaşka bir futbol izledik. Aykut Kocaman aslında bu hafta tribünden gelen seslere bir nebze kulak vermiş olmalı ki seyircinin istediği kadro isimleriyle sahaya ayak bastı. Mehmet Uslu’nun yokluğunda Abdulkerim Bardakçı ismini gördüğümde şaşırmıştım ama performansına güvendiğim genç oyuncunun doksan dakikayı bir golle süsleyerek kendinden emin olması ilerleyen haftalar için önünü açtı. Ömer Şişmanoğlu ise beni geriyor. Oldukça vasat yapısı özellikle hava toplarında kendini belli ediyor. Atılan paslarda topların arkasında kalması hücum hattında etkisiz olmamızın en başlı nedeni oluyor. Eskişehirspor’da dörtlü blok defansın önündeki defansif iki orta saha oyuncusu Eskişehirspor’u çok rahatlatsa da Rangelov ikinci yarıda bu düzeni bozdu. Serkan Kırıntılı ise beni zaman zaman çok korkutuyor. Bazı topları kurtarsa da topu yumrukladığı yerler risk bölgesinde kalıyor ve o topun dönüp dolaşıp gol olması muhtemel bir etki bırakıyor. Holmen ise benim gözümde bedava golcü gibi oldu. Ondan daha klas goller beklemek hakkımız; çünkü o yetenek onda var. Ve bu sene Ali Turan diyorum başka bir şey demiyorum. İlerlemiş yaşına rağmen onu her defansif pozisyonda görmek mümkün sanırım. Umarım bu çizgisini sene boyunca bozmaz. Fakat Ömer Ali Şahiner ile Ali Turan arasında sanki olumsuz bir hava hissettim. Aman diyorum, küslük takıma hatta daha genel düşünürsek şehre zarar verir. İnce düşünelim, dikkat edelim. Sonuç olarak ilk yarısında yattığımız ikinci yarısında ise attığımız seyir zevki yüksek taktiksel bir maçtan puanlar almanın mutluluğuyla haftayı kapattık. Maçın başından sonuna kadar fair playın bozulmadığı atmosfer için her iki takım oyuncularını ve seyircilerini takdir etmek lazım. Özellikle de Nalçacılar Grubu’nun maç başında ve sonunda her iki takım oyuncalarını alkışlayarak destek olması onların büyüklüğünü bir kere daha ortaya koydu. Kardeş kulüp Eskişehirspor taraftarlarına, Büyük Konyaspor taraftarlarına teşekkür ederim. Konyaspor oyuncularını ve özellikle de Aykut Kocaman’ı da tebrik ederim. Hep birlikte umarım daha iyiye koşacağız.