Şükür kavuşturana! Mübarek Ramazan ayına eriştik yine. Sofralar kurulacak, iftar sevinçleri yaşanacak, teravihlerde diz dize saf tutulacak… Ve elbette, değişmez klasiklerimizden biri olan “Sakız çiğnemek orucu bozar mı?” tartışması da yeniden alevlenecek!
Ne bereketli konudur şu sakız hususu! Seneler geçer, çağlar değişir, yapay zekâ insanlığın yerini alır, Mars’a koloni kurulur ama biz hâlâ “Sakız çiğnemek orucu bozar mı?” sorusunun etrafında dönüp dururuz. Büyük meseledir bu! Her sene tartışılır ama bir sonuca varılmaz.
Bakın, anlıyorum, bazı sorular elbette mühimdir. Fakat Ramazan ayı denildiğinde, kul hakkından, vicdandan, adaletten, merhametten bahsetmek yerine, “Efendim, burnuma su kaçtı, orucum gitti mi?” diye kafa yormak… İşte bu, Ramazan’ın ruhuna en büyük haksızlıktır!
Samimiyetsizlikten uzak durmak gerek! Bir kişinin, milyonları sömürerek kazandığı parayla iftar sofrası kurması bizi hiç rahatsız etmez ama biri, farkında olmadan diş macunu yutsa hemen fetva peşine düşeriz. Bu Ramazan ayında sakız meselesini çözdük gibi davranalım ve “Kul hakkı yemek orucu bozar mı?” onu tartışalım.
Ramazan sadece aç kalmak değilse, sadece iftar sofraları değilse, sadece pide kuyruğunda sıraya girmek değilse, neden biz hâlâ sakız çiğneyip çiğnemediğimizin derdine düşüyoruz, anlam veremiyorum. Benim cevabını duymak istediğim "İşçisini ezerek zenginleşen patronun orucu kabul olur mu? Hak etmediği koltuğa torpille oturan memurun duası makbul müdür? “Beni başkan yap, sana ihale vereyim” diyenin zekâtı sevap yazar mı?" gibi sorular...
Ama bunları konuşmak çoğu kişinin işine gelmez tabii… Sakız muhabbeti daha kolay, daha masum! Ne güzel işte! Ne vicdan muhasebesi var, ne hesap verme korkusu… Üzücü bir durum lakin biz yine bu basit meselelere takılacağız, büyük günahları göz ardı edeceğiz. Ramazan ayının ruhunu, özünü ve bizden beklediği esas değişimi unutacağız ve yine bir sakız çiğneyenin kurbanı olacağız!
Ne diyelim, hayırlı Ramazanlar! Sakızsız, sorgusuz, vicdan muhasebesiz, hafif bir oruç diliyorum!