17-25 Aralık sürecinde yaşananlarla ilgili önceki gün TBMM Soruşturma Komisyonu bir değil iki karar verdi. Bu kararlar kimilerince desteklendi, kimilerince eleştirildi. Bu kararlara ve eleştirilere birazdan geleceğiz.
Komisyonda iki Konya milletvekili de yer alıyordu: AK Parti MKYK üyesi Mustafa Akış ile Ayşe Türkmenoğlu. Mustafa beyin soruşturma komisyonunda yaptığı konuşma metnini irdelediğimizde birçok önemli noktayı değerlendirdiğini görüyoruz ki benim açımdan bunlardan en önemlisi soruşturma komisyonlarının görevlerine dair yaptığı şu mülahazadır: “Soruşturma komisyonları; yargı erkinin faaliyetleri içerisinde sayılan soruşturmanın yasama erki tarafından icra edilmesidir. Dolayısıyla kimilerinin iddia ettiğinin aksine soruşturma komisyonu faaliyetleri hiçbir zaman sırf “adli faaliyet” olmamış, aynı zamanda da “siyasal bir faaliyet” olarak yasamanın görevleri içerisinde yerini almıştır. Soruşturma komisyonları içeriği itibariyle yargısal bir konunun bir parçası gibi görünse de; siyaset kurumunun ikametgâhı olan TBMM çatısı içerisinde yer alması, üyelerinin siyasi parti gruplarından seçilen siyasetçiler olması ve fikirlerin de siyasal fikirlerinin içerisinden süzülerek serdedilmesi yani komisyonun öznesinin de siyasetçiler olması nedeniyle pek doğaldır ki yargısal yönü kadar siyasal yönü de ağır basmaktadır. Komisyon üyelerinin vereceği kararın yargısal sonuçları cari hukuka göre olacağı gibi, siyasi sonuçları da olacaktır. Bu yadsınamaz bir gerçektir Burada siyasal sonuç kavramından bahsedildiğinde sadece bir partinin lehine veya aleyhine sonuçlardan bahsedilerek dar yorumlama yapmak doğru değildir. Siyasal sonuçlar zaman zaman tüm milletin ve devletin lehine veya aleyhine sonuçlara da tahvil olabilir.”
Komisyonun aldığı kararlardan biri, yani “gayrı hukuki yollarla elde edilmiş delillerin imhası” meselenin aslının ne olduğunu da ortaya koymaktadır aslında.
Tamamen hukuki usullere riayet edilerek, tamamen adil bir şekilde açılmış soruşturmalar değildir 17-25 Aralık soruşturmaları. Gayrı hukuki yollarla elde edilen delillerin hukuki delaletlerinin de şüphe içerdiğini göz önünde tutmalı bu sebeple.
Bu noktada aklıma 2009’da yazdığım bir yazı geliyor. Birilerinin o dönemde gayrımeşru bir şekilde cep telefonumu dinlediklerine kani olmuş ve tamamen CMK’nın ilgili maddeleri muvacehesinde bazı soruların Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’nca cevaplandırılmasını yazdığım köşe yazısı aracılığıyla talep etmiştim. Yazımın yayınlandığı günün ertesinden başlayarak cep telefonumun dinlenmesinden vazgeçildiğini de fark etmiştim her ne hikmetse…
2009 tarihi gerçekten önemli bir tarihti benim açımdan, çünkü ortada henüz ne “paralel devlet” iddiaları vardı ne de “malum yapı”nın imamları bu kadar göz önündeydi. Son birkaç ayda yaşanan bazı olaylar dolayısıyla hukuk devleti ve insan haklarının zedelendiğini iddia eden Konya Baro Başkanı Fevzi Bey, o dönemde de baro başkanıydı, Avukatlık Yasası o dönemde de yürürlükteydi.
Bir kez olsun, insan haklarının en önemli bileşenlerinden olan iletişim özgürlüğü hakkını gayrı hukuki şekilde zedeleyen, kısıtlayan bu “kanundışı dinlemeler” konusunda kendisinden bir açıklama geldiğine şahit oldunuz mu? Ne o dönem bir açıklama yaptı kendileri, ne de bu dönemde. Bu noktada sayın Kayacan’ın yaptığı son açıklamayı muteber görmemiz mümkün mü? Bana soracak olursanız, muteber değildir. Kanundışı dinlemelere karşı konuşamayanın “hukuk devleti”ne dair yapacağı hiçbir vurgu benim açımdan muteber değildir.
Akış’ın komisyonda yaptığı konuşma değinilmesi gereken birçok başka hususu gündeme getiriyor elbette. Bunları da yeri geldiğinde ele alacağız.
Not: Hukuk demişken bazı fuller ağzıyla konuşan “muhalif”lere de değinmek gerekiyor. İçlerinden biri var ki, hem teknoloji özürlü, hem de bilişim hukukundan bibehre. Bir kamu bankasının sabit IP’sinden hakaretamiz içeriğe sahip yorumlarla insanları rahatsız etmeyi marifet sanıyor. Üstelik bütün yorumları da “mesai içi.” Yani kamu bankasında vatandaşa hizmet etmesi için kendisine tahsis edilmiş teknolojiyi, insanlara hakaret için kullandığı yetmezmiş gibi, kendi kazancına da halel getiriyor. Sözünü ettiğimiz kamu bankasının Bilişim Daire Başkanı’na ulaştık. İstediğimiz an, o yorumcunun kimliğini bize ulaştırabileceğini ifade etti. Ancak biz muhalif zat-ı alilerinin “cehaleti”ni mazur gördüğümüz için şimdilik herhangi bir hukuki süreç başlatmamaya karar verdik.